TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Acaba Başkan Obama'ya "Şubat ayının üçüncü gününe dikkat et" diyen olmuş mudur? Bilinmez. 2009 yılının şubat ayının üçüncü günü yaşanan iki gelişme, bir arada ele alındığında, etkileri bizim buralara kadar geliyor. İlk gelişme, Pakistan'da Peşaver yakınlarındaki bir köprünün bombalanmasıydı. Böylece Hayber Geçidi son altı ay içinde üçüncü kez trafiğe kapanmak zorunda kaldı. Günün ikinci gelişmesi ise Kırgızistan'dan geldi. Kırgızistan Devlet Başkanı Kurmanbek Bakiyev o gün, bir açıklama yaparak Kırgızistan'ın kuzeyinde Bişkek Havaalanı'nın hemen yanında Amerikalılara verilen Manas Hava Üssü'nün kapatılacağını söyledi. İki ülke arasında kira sözleşmesinden doğan sorunlar yaşanıyordu. Böylece Afganistan'daki NATO güçlerine alternatif tedarik zinciri oluşturulması meselesi gündemin ortasına yerleşiverdi. Gelin bakın ortaya nasıl bir resim çıktı. Başkan Obama daha koltuğuna doğru dürüst oturmadı. Ekibini oluşturmaya çalışıyor. Başında zaten dünyanın daha önce hiç görmediği bir bela var: Küresel ekonomik kriz belası. Daha önce hiçbir Amerikan başkanı bu ölçekte bir felaketle baş etmeye çalışmadı. Dün o kadar çok vakit kaybedildi ki, bugün yalnızca ABD'de alınacak tedbirlerle bu işin çözüme kavuşturulması artık imkânsız. Halbuki dün bu krizi yalnızca ABD'de tedbir alarak çözmek imkânlıydı. Yarın bu virüs sistemimize daha fazla yayıldığında, temizlik daha da güç olacak. Gecikmeler hepimize daha ağır bir bedel ödetecek. Siz haftanın şakasına bakmayın. Vaziyet böyleyken böyle. Haftanın şakası Haftanın şakasına da bir gönderme yapalım: Mehmet Şimşek bu hafta ne dedi? "Aldığımız tedbirler sayesinde faiz ve enflasyon düşüyor" dedi. Bu arada "Erken tedbir alsaydık, durgunluk daha derin olurdu" dediğini de biliyor musunuz? Bakalım daha neler diyecek? Şimdi, Obama, ekonomi üzerine yoğunlaşmışken bu arada, herkes, "İsrail-Filistin meselesinde acaba ne yapar" diye beklerken bir de orta yere "Şubatın üçü" problemi geldi. Obama, bundan bir süre önce ilk meselesinin Afganistan olacağını vurgulamıştı. Afganistan'a daha fazla asker sevk edileceği de açıklanmıştı. Bugün bölgedeki NATO güçlerinin temelini ABD askerleri oluşturuyor. Halen orada 32.000 ABD askeri var. Sayının bu yıl 65.000'e yükseltilmesi gündemde. Bir yere asker göndermek demek, o birliklerin ikmal hattını da kurmak, lojistik desteğini de sağlamak demek aynı zamanda. Halen bölgedeki yabancı askeri birliklerin ihtiyaçlarının yüzde 80'i Pakistan üzerinden temin ediliyor. İkmal hattı Pakistan'dan geçince, Pakistan ve Afganistan arasındaki temel bağlantı noktası olan tarihi Hayber Geçidi önem kazanıyor. İşte o nedenle Hayber Geçidi'nin son altı ayda üçüncü kez karayolu trafiğine kapanmış olması demek, bölgedeki askeri birliklerin lojistik desteğine ilişkin kuşkuların biraz daha yoğunlaşması demek. Alternatif ikmal hattı arayışı, ister istemez, başlıyor bu durumda. Şimdi demek ki neymiş? Afganistan operasyonunun selameti, buradaki askeri birliklerin ikmal yollarının sağlığı ile yakından alakalıymış. Bu durumda, haritaya bakmakta fayda var: Pakistan vasıtasıyla sağlanan lojistik destek, İngiliz yönetiminden beri, kabileler tarafından özerk bir biçimde yönetilen FATA (Federally Administered Tribal Areas) bölgesinden geçmek zorunda. FATA, Pakistan'ın kuzeybatısını kaplıyor ve son dönemde yoğun terör saldırılarına hedef oluyor. Hem Taliban hem de El Kaide oralarda artık. Hayat işte böyle: Pakistan istihbaratının, Afganistan için besleyip büyüttüğü Taliban, artık Pakistan'da aktif. Nasıl oluyor da aktif oluyor? Çünkü Taliban, El Kaide gibi bir uluslararası terör hareketi değil, yerli bir hareket. Paştun milliyetçiliğinin bir parçası. FATA bölgesinin tamamı ve de Afganistan'ın güneyi ise esasen Paştunistan. Oralarda Paştunlar yaşıyor. Durand çizgisi Aradan geçen sınır, zamanında İngilizlerin cetvelle çiziverdiği "Durand çizgisi"nden oluşuyor. Aynı bizim Irak sınırı gibi yani. Tarihi değil. Zaten o nedenle "Durand çizgisi"ni Afgan tarafı, sınır olarak kabul etmiyor. Pakistan-Afganistan anlaşmazlığında önemli konulardan biri de sınırın kendisi. Son dönemde, askeri operasyonların FATA bölgesinde yoğunlaşması, Hayber Geçidi'nden kaynaklanıyor. Hindukuş Dağları'nın güneydoğusundaki Safed Koh Dağı'nda, bin metre yükseklikteki bu geçiş noktası, yalnızca Afganistan'ı Pakistan'a değil, Orta Asya'yı da deniz yoluna bağlıyor. Her tür tedarik zinciri için önemli ama bu ara NATO operasyonları için elzem. Güneyden lojistik imkânları sınırlanınca, hemen etrafa bakmaya başlıyorsunuz doğal olarak. İşte bu nedenle aynı gün yapılan ikinci açıklama da son derece önemli. Eğer lojistik destek için kuzeyden bir alternatif yol bulacaksanız, o vakit, haritalar Türkmenistan, Özbekistan ve de Tacikistan'ı gösteriyor. Ancak bu ülkelerin önemli olabilmesi için öncelikle malzemeyi bu bölgeye getirmeniz gerekiyor. Bir lojistik üssü olmadan, ikmal hattı tesis edilemiyor. İşte, Manas Üssü bu işe yarıyor. Dolayısıyla şubatın üçünde, Kırgızistan Devlet Başkanı'nın "Manas Üssü'nün kapanması" hakkındaki açıklaması önem taşıyor. Bu açıklamayla kuzeyde lojistik üssü oluşturabilme imkânı ortadan kalkıyor. Peki, bu iki gelişme "Şubatın üçünden sakın" benzeri dramatik bir uyarıyı gerektirecek kadar önemli mi? Galiba öyle. Alternatif yol arayışı üç ülkeye ilişkin dengeleri değiştiriyor: İran, Rusya ve de Türkiye. Aralık ayından beri "Rusya'yı Afganistan konusunda devreye sokmak" önemli bir arayışa dönüşmüş durumda. ABD, şubatın üçü nedeniyle Rusya'ya ilişkin politikalarında ortak noktaları artırma yolunda bir strateji izleyecekse, Türkiye'nin imkânları dolaylı olarak artacak demektir. Aynı durum, İran için de geçerlidir. ABD, İran'a karşı politikalarında uzlaşmazlık çizgisini terk edecekse bu, Türkiye'nin hareket kabiliyeti genişleyecek demektir. İlk tespiti şöyle koyabilmek mümkün: Çevremizdeki bölgeye yönelik ABD politikaları ne kadar az "sopa", ne kadar çok "havuç" içerirse, Türkiye'nin bölgedeki hareket kabiliyeti o kadar artar. Tersi de doğrudur. İkinci tespit ise açıktır: Manas Üssü'nün kapanması, İncirlik'in önemini artırır. Üçüncüsü ise şudur: Kafkasya yakın gelecek için dünyanın merkezi olmaya adaydır. Kafkasya İşbirliği süreci son derece önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın başlattığı Kafkasya açılımı şubatın üçünden beri artık daha da önemlidir. Dördüncüsü, Afgan operasyonunun ikmal hattını kurma projesi, aynı zamanda, yeni "İpek Yolu"nun nereden geçeceğini de belirleyebilir. Dikkatli olmakta fayda vardır. Hayat işte böyledir. "Şubatın üçü" ABD için ek problemler çıkartmıştır. Türkiye için ise bir dizi imkânın kapısını aralamıştır. Bu da tespitlerin beşincisidir. Ne demiştik? Dış politikanın, ekonomimizin yakın geleceğini belirleyeceği bir sürecin içindeyiz. Öfkeye kapılmadan, kalkmayı akla bile getirmeden, oyuna odaklanmamız gerekiyor. "Doğru" hamleyi "zamanında" bulmak hiç bu kadar önemli olmamıştır. "IMF anlaşması ne olur" diye merak edenlere duyurulur.
Bu yazı 14.02.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024