TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
G20 altında düşünce üretme ve somut politika önerileri geliştirmesi için oluşturulan ve aralarında Türkiye’den TEPAV’ın da bulunduğu düşünce kuruluşlarının katılımıyla gerçekleştirilen T20 (ThinkTank20) Zirve toplantısı, Almanya dönem başkanlığı nedeniyle bu yıl Berlin’de yapıldı. Toplantılarda G20 için küresel bir vizyon çizmek amacıyla uzun zamandır hazırlanan raporlar ele alındı. Başta katılımcı büyüme (inclusive growth) konusu olmak üzere iklim değişikliği, küresel ticaret ve yatırım ortamı; çok taraflı sistemin işleyişi; dijital ekonomiye geçiş; küresel mali istikrar; mali esnekliğin sağlanması; sürdürülebilir tarım politikaları; mülteciler ve zorunlu göç; açlığın önlenmesi gibi konularda T20 uzmanları tarafından bir süredir hazırlanan çalışmalar ve çözüm önerileri “Küresel Çözümler” (Global Solutions) başlığı altında tartışıldı.
Türkiye’nin TEPAV tarafından temsil edildiği bu önemli etkinliğe, 20’den fazla ülkeden 40’ın üzerinde düşünce kuruluşu ve uluslararası örgütlerden 800 kadar temsilci katıldı ve yaklaşık 30 oturumda küresel yönetişime ilişkin konularda görüşlerini ortaya koydu.
Bu yılki Zirve önde gelen Alman düşünce kuruluşlarından Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü ve DIE (Alman Kalkınma Enstitüsü) tarafından, Prof. Dennis Snower ve Prof. Derk Messner’in öncülüğünde gerçekleştirildi. 2030 Gündeminin uygulanmasına yönelik G20 ülkelerinin taahhütlerin yenilendi; buna ilişkin olarak çok taraflı sistemin temel rolünün vurgulandı. Ön plana çıkan diğer konular; iklim değişikliği konusunda Paris Anlaşması’nın önemi, sürdürülebilir altyapı yatırımlarının sağlanması ve özellikle zorunlu göç ve mültecilerin durumuna yönelik atılması gereken adımlar göze çarptı.
Zirvenin açılışında, ekonominin toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilmesi gerektiğini vurgulayan D. Snower, G20’nin öneminin artması için insanların ihtiyaçlarına çözüm getirebilmesi gerektiğine dikkat çekerken, Prof. Messner ise sürdürülebilirliğe bağlı bir ekonomi için doğru kararlara olan ihtiyacın altını çizdi ve ekonomik ve sosyal gelişmenin birbirinden ayrı tutulamayacağı aksi halde eşitsizliklerin oluşacağı dile getirdi. Katılımcı büyümenin sadece gelir artışı anlamına gelmeyeceği, sosyal refahın ve yeni istihdam imkânlarının yaratılmasının önemli olduğu üzerinde durulurken, ulusal seviyede kaliteli kamu hizmetlerine erişimin, cinsiyet eşitliğinin, daha adil bir vergi ve dağıtım sisteminin ve iktisadi ve sosyal yönetişimin geliştirilmesinin önemi de vurgulandı.
Zirve’nin en ilgi çeken konularından biri zorunlu göç ve mülteciler konusuna ayrılan oturumlardı. Mülteci krizinin özellikle düşük ve orta gelir düzeyinde ülkelere etkilerinin ele alındığı oturumda konuşan TEPAV İcra Direktörü Güven Sak, Suriyeli sığınmacıların durumun ele alırken bu sorunun aslında bir kalkınma sorunu haline geldiğini vurguladı. Sak, Türkiye’ye gelen Suriyelilerin emek piyasalarına ve girişimci olarak iş dünyasına entegrasyonlarını tartıştığı konuşmasında mültecilerin emek piyasasının hem işgücü arzı hem de talep yönünde yer aldığını ve bu durumun farklı politika araçlarını gerektirdiğine ilişkin TEPAV tarafından hazırlanan öneri notuna değindi. Sak tarafından sunulan mültecilere yönelik “Özel Ekonomik Bölgeler” (Special Economic Zones) ve “Mülteci Entegrasyonu için Sanal Gözlemevi” (Virtual Observatory for Refugee Integration) toplantıda en somut ve yapıcı öneri adımları olarak kabul görürken, G20 ülkelerinin mülteci girişimcileri desteklemesi amacıyla örneğin startup vize programlarının teşvik edilmesi konusu da ele alındı.
T20 Zirvesi’ne damga vuran konulardan birisi ise, iklim değişikliği konusunda atılacak adımların ve karbon salınımına karşı bir karbon fiyatlamasının tartışıldığı oturumlar oldu. Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz’in ve London School of Economics’den Nicholas Stern’in de katkı sağladığı Komisyon Raporu yine bu iki isim tarafından Zirve’de özetlenirken; karbon fiyatlaması konusunda 2020’ye kadar ton başına 40 ila 80 USD; 2030’a kadar ise ton başına 50-100 USD olması yönünde bulgular ortaya konuldu. İklim değişikliği konusunun kalkınma politikalarının tamamlayıcısı olduğuna dikkate çeken konuşmalarda, bu hedefler doğrultusunda yapılacak altyapı yatırımlarının sadece çevre korunması amacına yönelik olmayacağı, gelecekte rekabetçiliği de etkileyecek bir unsur olduğunun altı çizildi.
İklim politikalarına ilişkin yatırımların finansmanı konusu T20 Zirvesi’nde ele alınan bir diğer önemli başlık oldu. G20 ülkelerinin dünya karbon salınımının %80’den fazlasının sorumlusu olduğu ve özellikle ABD Başkanı Trump’ın bu konuda atılacak adımların arkasında durmayacağına yönelik ifadelerinin olduğu ve Paris Anlaşması’nı yeniden tartışmak istediğine yönelik açıklamalar yaptığı bir dönemde, uluslararası kalkınma bankalarının finansman konusunda hala merkezi bir rolünün olduğuna dikkat çeken Prof. Stern, “sürdürülebilir yatırımların özellikle enerji, ulaştırma ve su alanlarında gerektiğini, önümüzdeki 20 yılda atılacak adımların hayati olduğunu, gecikmenin Paris Anlaşması hedeflerini zora sokacağını” belirtti.
Çok taraflı sistemin maruz kaldığı aşınmaların da ele alındığı ve çözüm önerilerinin tartışıldığı Zirve’de konuşan Avrupa Parlamentosu üyesi V. Reding konuyu “duvarlar örerek değil, köprüler inşa ederek yaklaşmak gerekir” diye değerlendirdi. T20 kapsamında BRICS ülkelerinden düşünce kuruluşlarının, bu ülkelerin küresel çok taraflı kurumlara yönelik bakışlarını analiz eden çalışmanın sonuçlarının da tartışıldığı Zirve’de, özellikle ABD, Çin, Brezilya, Rusya ve Hindistan’ın çok taraflı sistemden beklentilerinde yaklaşım farklılıklarına yol açan etkenler analiz edildi. Ülkelerin çok taraflılığa bakışlarında içerikten ziyade sembollere ve söylemlere dayanmaya başladıkları, kendi önceliklerini, bazı ülkelerin bölgesel beklentilerini yansıttıkları ve sağlam bir çözüm önerisi getiremedikleri ifade edildi. Üzerinde uzlaşı sağlanan yegane konunun Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) ve Paris Anlaşması olduğu, ancak bunların uygulanabilirliğinin kolay olmayabileceği değerlendirildi.
Zirve’nin bir diğer önemli konusu ise ticarette korumacılığa karşı direncin ne kadar başarılı olabileceğine ilişkindi. DTÖ eski genel Direktörü Pascal Lamy’nin de katıldığı oturumda, TEPAV’dan Sait Akman ve Bozkurt Aran’ın da katıldığı Görev Gücü (TF) tarafından hazırlanan çalışmada ortaya konulan öneriler ele alındı. Bu çerçevede, öncelikle ticarette korumacılığın boyutları, yarattığı tehdidin ne ölçüde endişe edilmesi gerektiği ve azaltılmasına yönelik adımların neler olabileceği görüşüldü. DTÖ’nün temel işlevleri yönüyle desteklenmesinin önemi, yatırımların kolaylaştırılmasının gereği, serbest ticarete karşı artan kamuoyu algısı konusunda küresel kamuoyuna yönelik uygulanabilecek iletişim stratejisi ve özellikle serbest ticaret sonrası zarar gören kesimlerin desteklenmesinin önemi üzerinde duruldu ve çözüm önerileri ortaya konulmaya çalışıldı.
T20 Zirvesi’nde önemli tartışma alanlarından birisi de küresel mali istikrara yönelik tehditler ve mali esnekliğin sağlanmasının nasıl geliştirilebileceği yönünde oldu. Özellikle Avrupa İstikrar Mekanizmasının ne ölçüde küresel bir örnek teşkil edebileceğinin tartışıldığı Zirve’de G20 ülkelerinin mali reformlara ilişkin düzenlemelerinin tamamlanması yanı sıra, düzenleyici çerçevenin küresel boyutta daha istikrarlı bir yapıya kavuşturulması ve reel ekonominin ihtiyaç duyduğu kredi imkanları konusunda belirsizlikleri ortadan kaldıracak şekilde hareket edilmesi gereği öne çıkarıldı. G20 ülkelerinin mali düzenlemeleri tamamlarken uyumsuzluklardan kaçınmaları gerektiği ve seçmenlerin mali düzenlemeler konusunda bilgi düzeyinin artırılması (mali okur-yazarlık) gereği vurgulandı. Diğer taraftan atılan tüm adımlara, bankacılık alanında Basel III kurallarına karşı küresel mali sistemin 2007 krizinden önceki döneme kıyasla dayanıklılık ve toparlanabilirlik açısından daha iyi bir konumda olmadığı savunuldu.
Nobel ödüllü iktisatçılardan E. Phelps durgunluk ve mali krizlerin sıklaşmasının dünya ekonomisine kalıcı etkileri içinde özellikle artan eşitsizliğe dikkat çektiği konuşmasında, bunu önleyici tedbirleri alırken ekonomide yenilikçiliğin potansiyelinin de artırılmasının önemini vurguladı. Zirvede ayrıca ürün ve emek piyasalarına, mali piyasalara, sermaye hareketlerinin serbestleşmesine, makroekonomik perspektife, vergi reformuna, sermaye hareketlerinin küresel çerçevede yönetimine ve kurumsal kalitenin artırılmasına ilişkin, kriz riskini minimize edecek maliyet-etkin yaklaşımlar masaya yatırıldı.
Zirve’de görüş bildiren bir diğer önemli konuşmacı ise Columbia Üniversitesi’nden Jeffrey Sachs oldu. Sachs, küresel girişimlerin halen yoksulluğun önüne geçemediğine vurgu yaptığı konuşmasında, Trump sonrası döneme ilişkin karamsarlığını dile getirdi. Dünya Bankası gibi örgütlerin bir kalkınma kuruluşu olmaktan ziyade bir banka gibi davranmalarının sorunu çözemeyeceğini de belirten Sachs, küresel sorunların çözümünün bir sonraki seçimleri kazanmaktan ziyade SDG hedeflerinin gerçekleşmesinde yattığını belirtti.
T20 çalışmaları ve Zirvesi için bkz. http://www.t20germany.org/
20 Solution Proposals for the G20 http://www.t20germany.org/wp-content/uploads/2017/05/20_Solutions_for-the_G20.pdf
TEPAV Zorunlu Göç konusundaki çalışmasının özeti için bkz.