TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
G-20 toplantısının Türkiye benzeri ülkelerde yaşayanları umutlandırması gerekiyor. Ancak biz bugünlerde son derece temkinliyiz. Öyle kolay kolay umutlanıvermek istemiyoruz. G-20'de ne olur deyince, başlangıçta burun kıvırma eğiliminde olmamız galiba bundan. Bugün müsaadenizle cuma günü bıraktığımız yerden alalım ve G-20 sürecini şöyle daha salim bir kafayla gözden geçirelim. Forbes dergisinin son sayısında yaşı artık 94'e gelmiş bir Bretton Woods Konferansı katılımcısından bahsediliyordu. Jacques Polak, 1944'te Bretton Woods New Hampshire'daki Mount Washington Oteli'ndeki orijinal konferansa katılmıştı. Polak, Hollanda delegasyonunda konferansa katılmıştı. Amaç, küreselleşme sürecinin dayanacağı temel iktisadi ilkeleri belirlemekti. Bugün dünyanın önde gelen 20 ülkesinin liderleri, Beyaz Saray'da, bir araya geliyor. Amaç, esasen, yine aynı. Küresel bir krizin daha içindeyken, hem bu krizi aşmak için yapılması gerekenleri tartışmak, hem de küreselleşme sürecinin dayanacağı temel iktisadi ilkeleri belirlemek. Geldiğimiz noktada bu ilkelerin, ilkelerin değilse bile kurumsal altyapının gözden geçirilmesine ihtiyaç duyuyoruz. 1944'ten bugüne değişenin farkına varamazsak, Türkiye'nin kat ettiği mesafeyi doğru kavrayamayız. 1944'te Bretton Woods konferansında galip tarafın yanında yer alan 44 ülkeden delegasyonlar bir araya gelmişti. Küresel yönetişim yapısının ilkeleri orada belirlenmişti. Bugün Washinton'daki toplantıda Hollanda delegasyonu diye bir grup olmayacak. Hollanda başbakanı toplantıda yer almayacak. Ama Türkiye'yi temsil eden bir delegasyon olacak. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı toplantıda yerini alacak. Bu iyidir. Ve bu iyi nokta bugünün akılda tutulması gereken ilk tespitidir. Türkiye ihmal edilemez Neden iyidir? G-20 ülkeleri bir savaşın galipleri değildir. Bu ülkeler dünya milli gelirinin yüzde 90'ını dünya ticaretinin ise yüzde 80'ini temsil etmektedir. İktisaden güçlü ve dünya ekonomisi ile bütünleşmiş oldukları için bu cumartesi günü Washington'da bir araya gelmektedirler. Türkiye 1944'ten 2008'e dünyanın 17. büyük ekonomisi haline gelmiştir. 1944'TE ilk 30'un bile içinde değildik. Unutmayalım. Şimdi ülkemizi ne zaman vuracağı belli olmayan bir krizi beklerken, aklımızda hep olması gereken şudur: "Türkiye, mesele dünya ekonomisi olduğunda, ihmal edilemeyecek ülkelerden bir tanesidir. Daha önce yapmıştık. Yine yaparız." Bu da günün ikinci tespiti olsun, izninizle. Hepimize bundan sonrası için umut vermesi gereken bir üçüncü tespit, yukarıdaki paragrafın ilk cümlesinde gizli kaldı. İsterseniz onu da bir açalım. Eskiden "dünyanın düzeni ne olacak?" toplantılarının bir işleyiş biçimi (modus operandi) vardı. Önce bir savaş olurdu. Sonra o savaşın galipleri, müttefiklerini bir araya getirip, ne yapılacağını anlatırlardı. Dar bir grubun içinde dünyanın yeni düzeni belirlenirdi. Bakın o mekanizma bugünlerde artık tam da öyle işlemiyor. Ortada yerkürenin her alanını ilgilendiren bir felaket var. Felaket daha sona ermeden, dünyanın her yerinden, farklı gelişmişlik düzeylerinde ama ille de hepsi küresel ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan, ülkelerin temsilcileri, aynı gemide olduklarının bilinci içinde, bir araya gelip, ortak sorunlarına elbirliği ile bir çare arıyorlar. Kabul edelim ki bu düne göre bir ilerlemedir. Dünyamız için umutlu olmak gerekir. Hoşnutsuzluğu kontrol etmek Peki, bugün G-20'yi bir araya getiren nedir? Bize kalırsa ortada son derece önemli iki saik vardır. Bunlardan ilki, ekonomi politikalarının sosyal doku üzerinde kalıcı tahribat yapabilme kabiliyetidir. Herhalde doktorlarla iktisatçıları karşılaştıran şakaların kaynağı da bu sosyal tahribat meselesidir. Teşbihte hata olmaz diyerek tekrarlayalım isterseniz: Ne olurmuş? Doktorlar hatalarını gömerek ortadan kaldırırlarmış. İktisatçılar da aynen öyle yaparlarmış. Yalnız iktisatçıların hatalarını örtebilmek için kitlesel mezarlara ihtiyaç duyulmaktaymış. Bu çerçevede, akılda kalan bir sosyal tahribat örneği olarak, herkesin aklına ilk gelmesi gereken I. Dünya Savaşı'nın sonundaki Versailles Anlaşması'dır. Üstadımız Keynes bu anlaşmanın yol açacağı sonuçların altını çizerek, 1919'da, Paris Konferansı'ndaki İngiliz delegasyonundan ayrılmıştır. Anlaşma ile Almanya'nın üzerine yüklenen savaş tazminatı yükünün ağırlığı sonunda II. Dünya Savaşı'nı getirmiştir. Almanya'nın anlaşmadan hoşnutsuzluğu, Hitler'i iktidara taşıyan ortama yol açmıştır. Bu çerçevede bakıldığında, ilk saik, hoşnutsuzluğun kontrol edilebilmesidir. İktisatta son dönemde giderek artan "mutluluk" analizlerinin, küreselleşme sürecinin getirdiği hoşnutsuzluk ile yakın bir alakası vardır. Açıktır ki orta vadede bu finansal krizin büyüme ve istihdam etkileri kontrolsüz ve yaygın bir hoşnutsuzluk artışına neden olacaktır. Neden mi? Açık değil mi? Finansal piyasalardan başlayan bu kriz, kredi kanalının tıkanması ile sonuçlanırsa, banka ve şirket bilançolarının pasifinin küçülmesine neden olacaktır. Bilançoların pasifi küçülürse, aktifini de küçültmek gerekecektir. Bilançoların aktifini küçültmek daha az üretim yapmak, daha kişiyi istihdam etmek manasına gelmektedir. Böyle olunca, azalan tüketim ile üretim aktivitesini daha da küçültmek gerekecektir. Dolayısıyla, bir krizin dar ve sabit gelirliler için manası onların daha da daralması demektir. Bu hem çocuklar hem de büyükler için iyi değildir. Bu, hoşnutsuzluğun yaygın ve kontrolsüz hale gelmesi demektir. İşte onun için G-20 liderleri bugün Washington'dadır. Krizin sosyal sonuçları kontrol altında tutulmalıdır. Türkiye'nin çıkaracağı ders Buradan Türkiye için çıkarılacak ders nedir? Sorun bir tek bizim sorunumuz değildir. bu hem iyidir, hem de kötüdür. İyidir, çünkü sorunu çözmek için tek başına bizim çaba harcamamız gerekmeyecektir. Kötüdür, çünkü sorun bir tek bizim olsaydı, hızla yardımımıza gelecek kaynaklar bugün olmayacaktır. İçerisi daralırken, dış pazara doğru açılabilmek artık mümkün değildir. dış pazarın tamamı daralacaktır. İç pazar da bir süre için daralacaktır. Liderleri bir araya getiren ikinci saik ise bu beladan hiçbir ülkenin kendi başına kurtuluşu olamayacağı gerçeğidir. Tek tek ülkelerde tedbir almak mümkündür. Ama tekil ülke tedbirleri, küresel ekonominin bütünündeki olası etkileri göz ardı edeceği için amaca hizmet etmeyebilir. O vakit, bu kez ihtiyacımız olan elbirliğiyle ortak bir çözüm üretmektir. Krizin başlangıcının ikinci yılında işler rayına oturmaya başlamış gibi durmaktadır. Hatırlayalım, yoksullara konut balonunun patlayışı 2006'dadır. O günden beri, sallan yuvarlan, bir tedbir alınmadan bugüne gelinmiştir. Washington'da toplanan zirve işin daha başıdır. Şimdi zaman küreselleşme sürecini demokratikleştirecek tedbirler setini bu sürece dahil etmektir. Küreselleşmenin demokratikleştirilmesi ne midir? Hayatımızı doğrudan etkileyen Amerikan Merkez Bankası Başkanı'nın atanmasında bizim gibi ülkelerin hiçbir söz hakkının olmaması doğru değildir. İsterseniz buradan başlayarak, tartışmaya başlayalım. İyi haftasonları, efendim.
Bu yazı 15.11.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024