TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugünlerde dünyamız olağanüstü bir dönemden geçiyor. İktisadi sistemimizin kalbinde yangın var. Yangının kendisi halen kontrol altına alınmadı ama gidişat öyle gösteriyor ki, yakında alınacak. Ancak iş orada bitmeyecek. Yangının yol açtığı hasar bir süre daha herkesi etkilemeye devam edecek. Türkiye yangından doğrudan etkilenmedi ama dolaylı olarak etkilenecek. Şimdilerde her ulus devlet kendi ekonomisini yangının ikincil etkilerinden korumak için tedbir üzerine tedbir düşünüyor. Şimdi zaman ülkenin üretim kapasitesini bu olağanüstü dönemden en az hasarla çıkaracak tedbirleri alma zamanıdır. Burada alınacak önlemlerin, öyle hemen en kolay akla geliverdiği gibi, para politikası alanı ile bir alakası yoktur. Yapılması gerekenler doğrudan maliye politikasıyla, bütçe ile alakalıdır. Maliye politikasının son derece önem kazandığı bir geçiş döneminin tam başında duruyoruz. Bu dönemde Merkez Bankası'ndan (MB) yalnızca "bir yatırım bankası" olarak yararlanılabilir. Buna geçen gün değindik. Gelin önce bir şeyin altını çizelim: Türkiye'nin, MB'nin faiz oranlarını düşürmesi suretiyle, üretim kapasitesini koruyabilmesi mümkün değildir. Tartışılması gereken 2009 yılı bütçe tasarısıdır. Onu tartışmadan, MB'yi hedef gösteren her açıklama hatalıdır. Nokta. Bize kalırsa, bugün için tartışılacak soru sayısı üçtür: Türkiye, maliye politikaları açısından bakıldığında, üretim kapasitesini bu dönemden en az hasarla çıkaracak tedbirleri alabilecek, bir esneklik alanına sahip midir? Evet. 2009 bütçe tasarısı, maliye politikasının sahip olduğu esneklik alanını doğru yönde kullanmayı hedeflemekte midir? Bilmiyoruz. Soruları neden böyle cevapladığımızı merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. "Türkiye, maliye politikasının son derece önemli olacağı bir dönemin başlangıcındadır" demek ne demektir? Uzun bir aradan sonra ilk kez üretim kapasitesini korumak için kamu harcamalarının azaltılmaması hatta artırılması gereken bir dönemin başında bulunuyoruz. Sayın Başbakan Yardımcımızın hafta sonu altını çizdiği husus da herhalde budur. Ama burada söz konusu olan her tür kamu harcaması değildir. Burada akla gelmesi gereken kamu harcaması türü ikidir: Öncelikle, kredi kanalının tıkanmaması için kamu kaynakları kefalet-garanti mekanizmaları vasıtasıyla seferber edilmelidir. Ayrıca iç tüketimin yavaşlama hızını yavaşlatmak için kamu kaynakları devreye sokulmalıdır. Dolayısıyla "kamu harcamalarının artması gereken bir dönemin başında olmamız"dan kasıt, her tür kamu harcamasının artması anlamına gelmemektedir. Mevcut harcama artışları planında yukarıdaki hedeflerle uyum son derece tartışmalıdır. Ayrıntılar belirdikçe daha da çok tartışılacaktır. Bu ilk tespittir. İstikrar hissinin bozulduğu dönemlerde, tüketicilerin para harcamaktan kaçınacakları unutulmamalıdır. Zaten korkmuş olan tüketicilerin teskin edilmesi esastır. İstikrar hissinin temeli, mali disiplinin devam edeceği kanısıdır. 2009 bütçe tasarısında, kamu harcamalarında yüzde 14, kamu gelirlerinde ise yüzde 15 artış hedeflenmektedir. Sorun, bu tasarımda ekonomide ciddi bir daralmanın beklendiği bir yılda yüzde 15 gelir artışının nasıl sağlanacağının açıklıkla belli olmamasıdır. O belli olmayınca, tüketicileri tüketmeye devam etmeye ikna edecek istikrar hissi kendiliğinden kaybolmaktadır. O his kaybolursa, kamu harcamalarında artış ve de banka kredilerine kefalet dahil, alınacak önlemlerin hiçbir manası olmayacaktır. Bu da günün ikinci tespitidir. Gelelim politika esnekliği meselesine: Türkiye'de maliye politikasının, ülkenin üretim kapasitesini korumak için, kullanılabilmesi mümkün müdür? Evet, mümkündür. Özellikle 2002-2006 arasında mali disiplin konusunda gösterilen özen, kamu iç borç stokunun milli gelir içindeki payının hızla düşmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Rakamlara inmek gerekirse, Türkiye'nin toplam kamu borcunun yurtiçi gelirine oranı 2002'de yüzde 73.7 iken 2007'de yüzde 38.8 olarak okunmaktadır. Türkiye, 2001'in karanlığından bugüne maliye politikasındaki kazanımların sağladığı ivmeyle gelmiştir. Hedef gözeten kamu harcaması artışları, dün mali disiplin konusunda alınan mesafe nedeniyle, bugün gündeme alınabilmektedir. 2002'den bu yana kazanılan sadece istikrar değildir, aynı zamanda acil durumlarda kullanılabilecek politika esnekliğidir. Bu da bugünün üçüncü tespitidir. Özetleyelim: İç talep ve de üretim kapasitesinde kontrolsüz daralmayı engellemek için hedef gözeten kamu harcaması artışları içinde bulunduğumuz geçiş döneminde bir politika değişkeni olarak kullanılabilir. Ancak bunun için hangi harcama programlarının niye seçildiği açıklıkla belli olmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için gerekli politika esnekliği vardır. Ancak mali disiplinden vazgeçilmediği mesajı bu programın ve de bütçenin içine güçlü bir biçimde yerleştirilmelidir. Peki, nasıl? İki öneri: Öncelikle çok yıllık bütçe perspektifinde bugün artırılacak harcamanın ve de verilecek açığın yarın nasıl telafi edileceği açıklıkla belli edilmelidir. Orta Vadeli Mali Program bu açıdan kullanılabilecek bir araç konumundadır. Çok yıllık bütçe perspektifinin anlamı budur. İkincisi, merkezi bütçe dışında yer alan, örneğin, belediye bütçelerinin önümüzdeki dönemde nasıl kontrol altına alınacağı bugünden belli edilmelidir. 2007 ve 2008 yıllarındaki performansın ardından, mali saydamlık ve mali disiplin açısından bir problem olmadığını kanıtlamak için fazladan çaba harcamak ve uzun uzun açıklama yapmak gerekecektir. İlgililere duyurulur.
Bu yazı 04.11.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024