TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ekonomik büyüme yalnızca yatırımların ve tüketimin artışıyla sağlanamaz; güçlü ve etkin kurumlar olmadan kalıcı kalkınma maalesef mümkün olmuyor. Etkin bir hukuk sistemi mülkiyet haklarını korur, sözleşmelerin uygulanmasını sağlar ve ekonomik aktörler arasında güven tesis eder. Hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı, bağımsız yargının zedelendiği ülkelerde ise yatırımcı güveni sarsılır, beyin göçü hız kazanır ve üretken sermaye dışarıya yönelir.
Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kurumlar tarafından yapılan çalışmalar, hukuk devleti ve liyakate dayalı yönetişimin ekonomik performans üzerindeki belirleyici etkisini net bir şekilde ortaya koyuyor. Hukukun üstünlüğü endeksinde üst sıralarda yer alan ülkeler, aynı zamanda kişi başına düşen gelir, doğrudan yabancı yatırım ve teknoloji üretimi gibi göstergelerde de öne çıkıyor.
Buna karşı geliştirilen argümanlar ise Çin ve Suudi Arabistan üzerinden yürütülüyor. Bildiğimiz üzere her iki ülkede de söz hakkı, hesap verebilirlik ve demokrasi gibi ilkeler batı toplumlarının oldukça gerisinde kalıyor. Ancak bu ülkelerin yakın tarihine baktığımızda, hukukun üstünlüğü ve liyakat bazlı yönetişim ilkelerinde önemli gelişmeler elde ettiklerini görüyoruz. Örnek vermek gerekirse Suudi Arabistan 2016’da başlattığı Vision 2030 programıyla ülkenin ekonomik ve yönetsel dönüşümünü birlikte değiştirmeyi ele aldı. Zira son 20 yıllık yönetişim (governance) verilerine bakacak olursak, Dünya Bankasının küresel ölçekte izlediği veriler arasında Çin ve Suudi Arabistan’ın hükümetin etkinliği (government effectiveness), düzenleyici kalite (regulatory quality), hukukun üstünlüğü (rule of law) ve yolsuzlukla mücadele (control of corruption) olmak üzere altı indikatörün dördünde ilerleme sağladığını ve uluslararası sıralamalarını iyileştirdiklerini görüyoruz.
Türkiye’ye baktığımızda, son 20 yıllık dönemde yönetişim kriterlerinde önemli ölçüde ivme kaybettiğimizi görüyoruz. Dünya Bankasının yayınladığı altı kriterin altısında da küresel sıralamamız 2003 yılının gerisine düştü. 2023 yılında ise tek bir kriter hariç (söz hakkı ve hesap verebilirlik) diğer tüm kriterlerde Suudi Arabistan’ın gerisinde kaldık. Türkiye’nin yönetişim endekslerinde gerilemesi, ekonomi politikalarının teknik etkinliğinden bağımsız olarak, yapısal kırılganlıklara da duyarlılığını artırıyor. Zira son günlerde finansal piyasalarda gördüğümüz dalgalanmanın ardında da bu esas oluşturuyor.
Özetle, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma yolculuğunda para politikası kadar önem taşıyan bir başka konu yapısal politikalardır. Yapısal alanda ise hukuk sisteminin işlerliği, liyakat bazlı yönetim, hesap verebilirlik, şeffaflık öne çıkmaktadır. Nobel ekonomi ödüllü ünlü ekonomistler Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un "Why Nations Fail" (Ulusların Düşüşü) adlı eserinde öne sürdükleri üzere, kalkınmanın kaderi, kurumların niteliğiyle yazılır.
Bu köşe yazısı 28.03.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.