TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
DİSK, Aziz Çelik, Deniz Beyazbulut ve Zeynep Kandaz tarafından kaleme alınan 2025 Asgari Ücret Araştırması’nı yayınladı. Raporda aydınlatıcı ayrıntılı bilgiler var. Dikkatimi çekenler üzerinde durmak istiyorum.
Türkiye emek piyasasındaki önemli sorunların başında asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmüş olması geliyor. Hani asgari ücret çok yüksek bir ücret olsa ‘neyse’ denilecek bir olgu. Ama asgari ücret yıl içinde genellikle dört kişilik bir ailenin açlık sınırının altında ve yoksulluk sınırının ise dörtte biri düzeyinde seyrediyor. Kısası, ailede iki kişi asgari ücretle çalışsa, yoksulluk sınırının ancak yarısı kadar gelir elde ediliyor. Dolayısıyla asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesi ve düşük olması Türkiye ekonomisinin birkaç yakıcı sorunundan biri.
Asgari ücret ya da altında ücret kazananlar çalışanların yüzde 41,3’ü. Asgari ücretin yüzde 10 fazlası ve altında alan 8,5 milyon çalışan var. Toplam çalışanların yüzde 48,9’una denk geliyorlar. Dahası, asgari ücretin yüzde 50 fazlası ve altında kazanan çalışan sayısı 14,5 milyon kişi, yani toplamın yüzde 80,1’i. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı Kasım 2024’te TÜRK-İŞ’e göre 67 bin TL. DİSK’in Ekim değeri daha yüksek: 72,2 bin TL. Ailede iki kişi çalışsa ve her biri asgari ücretin yüzde 50 fazlasını kazansa, demek ki aile geliri 51 bin TL olacak ve yoksulluk sınırının yüzde 73’ünün altında kalacak. Farklı bir ifadeyle, Türkiye’de çalışanların yüzde 80’ninin aileleri yoksulluk sınırının çok altında yaşıyor. İşin bir de kayıt dışı boyutu var: 2023 yılında asgari ücretin yarısından daha az kazananların oranı yüzde 41,3.
Neden en başta gelen yakıcı sorunlarımızdan biri? Dünya Bankası ülkeleri dört gruba ayırıyor. Türkiye ikinci ligde: Orta yüksek gelirli bir ülke. Yakında birinci lige terfi edebileceğimiz –yüksek gelirli ülke olacağımız- son günlerde dile getirilmeye başlandı. Hangi ligde yer aldığınız –ülkeler arası fiyat farklılıklarını gidermeye çalışan bir yöntemle- kişi başına gelir düzeyine göre belirleniyor. Oysa kişi başına gelir düzeyi, gelir dağılımını dikkate almıyor. Mesela belediye otobüsündesiniz. Orada bulunanların gelirini toplayıp, otobüsteki kişi sayısına bölerseniz otobüste seyahat edenlerin kişi başına gelirini bulabilirsiniz. Bir sonraki durakta otobüsten kimse inmesin ama Türkiye’nin en zenginlerinden biri belediye otobüsü ile eve gitmenin nasıl bir şey olduğunu merak ettiği için otobüse binsin. Aynı hesabı yine yapın. Kişi başına gelir düzeyi inanılmaz ölçüde sıçrar. Bu gelir artışından ne anladı otobüste seyahat edenlerin kalanı? Türkiye’de gelir dağılımı çok bozuk. Çalışanlarının ezici çoğunluğunun yoksulluk, hele hele açlık sınırının altında gelir kazandığı bir ülke mutlu insanların ülkesi olamaz.
DİSK raporunun kanımca ikinci önemli kısmı, maliye politikasında kolaylıkla yapılacak düzenlemelerle net asgari ücretin yükseltilebilecek olmasına işaret etmesi. Mesela, asgari ücrete vergi muafiyeti, ilk gelir vergisi diliminin yüzde 10’a çekilmesi, vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranında yükseltilmesi, işverenlere uygulanan 5 puanlık SGK prim desteğinin çalışanlara da uygulanması, asgari ücret istisnasının matrahtan indirilmesi… Maliye politikasını nasıl uygulayacağınız bir siyasi tercih. Bu düzenlemelerle oluşacak gelir kaybını yüksek gelir gruplarına getirilecek ek vergilerle, ‘nereden buldun yasasıyla’ ve kamu-özel işbirliği projeleri için verilen gelir garantilerinin gözden geçirilmesiyle telafi etmek ya da azaltmak mümkün. Top karar alıcılarda yani.
Bu köşe yazısı 10.12.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.