TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu hafta yurt içi ekonomi gündemine ilişkin en önemli veri 17 Ekim Perşembe günü açıklanan Merkez Bankası faiz kararıydı. Faiz kararı piyasalar açısından sürpriz olmadı; beklenildiği üzere TCMB Ekim ayında da faiz oranını %50 ile sabit bıraktı.
Eylül ayında açıklanan yüksek enflasyon verisiyle birlikte yurt içi ve yurt dışında hemen hemen tüm kurumlar faiz indirimi beklentilerini ötelediler. Oysa yaz başında önde gelen birçok uluslararası finans kuruluşu Eylül-Ekim aylarında 250 baz puana kadar faiz indirimini baz senaryo olarak raporlarında açıklamışlardı.
TCMB tarafında da enflasyon sürecine ilişkin beklentiler yaz başından bu yana olumludan kötümsere doğru bozulma sergiledi. Para Politikası Kurulu (PPK) Faiz Oranlarına İlişkin Basın Duyurularına haziran ayından bu yana bakacak olursak Merkez Bankasının gerçekleşen enflasyona ilişkin yaptığı değerlendirmelerinde bu gidişatı görüyoruz. Meraklıları için ilgili değerlendirmeleri aşağıda paylaşıyorum.
Para Politikası Kurulu’nun bu çekimser tutumu, en güncel piyasa katılımcıları anketinde, 2024 yıl sonu enflasyon beklentisinin yeniden artışa geçmesinden de etkilendi. Zira faiz kararında gerçekleşen enflasyon kadar enflasyon beklentilerinin de kontrol altına alınması oldukça önemlidir. Şu aşamada her iki alanda da sağlanmış kayda değer bir başarı söz konusu değil.
Bu durum, Merkez Bankasının—bağımsız bir politika yapma çerçevesinde—bu yıl içinde faiz indirimine gitme ihtimalini oldukça düşük kılıyor. Önümüzdeki yıl da belirlenen Orta Vadeli Plan çerçevesinde, büyümenin yüksek olması ve bunun kamu harcamaları ve idari kararlarla desteklenmesi halinde, TCMB’ye kısıtlı faiz indirim alanı bırakıyor.
Öte yandan faiz artırım döneminden bu yana geçen 17 aya rağmen fiyatlama davranışları ve beklentilerin istenilen düzeyden uzak olması, enflasyonla mücadelenin tek ayaklı ekonomi politikasıyla, yani faiz/vergi artışıyla, yürütülemeyeceğini de bizlere gösteriyor. Bu durumun devamı faiz oranlarının istenilen seviye ve süreden daha fazla yüksek kalması ve ekonomik tahribatın—gerek yüksek enflasyon gerekse dalgalı ekonomik gidişat ile—daha yüksek olması anlamına gelecektir.
Daha basit ifade etmek gerekirse, yüksek faizin reel sektöre ve toplumsal refaha verdiği zararın minimize edilmesi ve faiz indirim sürecinin öngörülebilir bir şekilde başlayabilmesi için genel ekonomi politikalarının mutlaka ve mutlaka TCMB politikalarını desteklemesi gerekiyor. Özetle, mali, idari ve yapısal politikaların para politikasını desteklemesi ve toplumsal refahı göz etmesi gerekiyor.
Bu köşe yazısı 18.10.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024