TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Analiz nasıl yapılır? Önce verilere bakıp bir düzenlilik, bir örüntü ararsınız. Sonra o örüntünün neden öyle olduğunu anlamak için soru sormaya başlarsınız. Gördüğünüz örüntüye uyan bir “hikaye”, bir açıklama, bir nedensellik ararsınız.
Nedir? Derler ya “İnsanoğlu örüntü arayan, hikaye anlatan bir hayvandır”. Öyle işte. Türümüzün bildiğimiz kadarıyla farkı burada. UCLA’dan Ed Leamer’ın “Makroekonomik Örüntüler ve Hikayeler” (Macroeconomic Patterns and Stories) kitabının ismi de tam bu örüntü arayışı ile ilgili esasen.
Türkiye’nin dış ticaret verilerine bakınca görünen ilk özelliğin ülkenin ürün ve pazar çeşitliliği olduğunu birkaç haftadır anlatıyorum. Bu nedir? İşte bu ilk bakışta görünen örüntüdür. Şimdi artık bununla ilgili soruları derleme ve bu örüntüyü bir hikayeye oturtma aşamasına geliyoruz.
Ama önce hadiseyi kafalarımıza nakşedelim. Dış ticaret verilerinde görünen ürün ve pazar çeşitliliği Türkiye’nin zenginliğidir. Bu topraklarda inşa ettiğimiz iş yapabilme kapasitesinin bir göstergesidir. Neyin göstergesidir? Türk girişimciliğinin gücünün göstergesidir. Yalnızca üretimde çeşitlilik değil, pazarlama kabiliyetinde de çeşitlilik.
Şimdi bu kabiliyetleri nasıl kullanacağımıza, nerelerde uzmanlaşacağımıza karar verme aşamasındayız. Akıllı uzmanlaşma nedir? Mevcut üretim kabiliyetini kullanarak ülkenin teknolojik kabiliyetlerini geliştirmek ve buradan ürün çeşitliliğini artıracak yeniliklere yönelmektir. Kendiliğinden olur mu? Olmaz. Boşuna “akıllı ihtisaslaşma” demiyorum. Peki, bu aşamada nasıl düşüneceğiz, neye bakacağız? İsterseniz bugün sektörel düzeyde bakınca ne göründüğüne, ne tür soruların ortaya çıktığına kısaca bir bakalım. Bana sorarsanız, alt kırılımlara doğru indikçe sorular daha da belirginleşiyor.
Makine sektöründeki çeşitlilik göz kamaştırıcı aslında
İhracatta ürün ve pazar çeşitliliğine isterseniz bugün mesela makine sektörü açısından bir bakalım. Unutmayın her bir sektör açısından bakıldığında ihraç edilen bir sürü ürün ve bu ürünlerin satıldığı bir sürü pazardan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu iki parametreye göre her bir sektör için bir örüntü de arayabiliriz. Bu ne demek? Aslında hadiseye ürün bazında da bakabilmek mümkün. Hangi ürüne nasıl sıçrayabileceğimizi de düşünmek mümkün aynı zamanda. Hadise, değer zincirini hep akılda tutmakla ve değer zincirinde bir üst aşamaya sıçramakla yakından alakalı.
Grafik 1 ülkelerin makine sektöründeki ürün-pazar çeşitliliğine göre nasıl sıralandığını gösteriyor 1996 yılı itibariyle. 1996, Türkiye açısından Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği düzenlemesinin daha işlevsel olmadığı bir yıl, öncelikle onu belirtmekte fayda var. Türkiye, 1996 yılında grafiğin sol alt köşesinde yer alıyor. Güney Kore, bizim gibi 60 civarında ülke/pazara 150 civarında ürün satıyor makine sektöründe, Türkiye’de ise ürün sayısı 50 civarında. Ne görünüyor? Yunanistan bile bizden iyi durumda görünüyor. Hindistan azıcık önümüzde, Çin 200 küsur ürün üretip bunları 20 civarında ülkeye satıyor.
Başka? Batı ülkeleri grafiğin sağ tarafında yer alırken Türkiye, Hindistan ve Çin grafiğin sol alt tarafında kalıyorlar. Makro düzeyde bir örüntü arayacaksak. Dedim ya, analizin başlangıcı bir örüntü bulmak. Sonra iş onu değerlendirmeye gelecek.
Devam edeyim. Grafik 2 ise aynı makine sektöründeki ürün ve ülke/pazar çeşitliliğinin 2022’de nereye geldiğini gösteriyor. Türkiye açısından baktığınızda 2001 sonrası önce makroekonomik istikrar yerine oturuyor, sonra Avrupa Birliği yakınsama süreci başlıyor 2002-2004 yıllarında. Ne oluyor? Türkiye, Çin ve Hindistan’la birlikte makine sektöründe grafiğin sol üst köşesine doğru harekete geçiyor. Çin bizden daha iyi sıçrıyor, Türkiye ise Hindistan’dan daha iyi. Not edeyim: Güney Kore sanırım bir başka lige geçiyor. Bakın oraya da ayrıntılı bakmak lazım.
Ama ilk bakışta, Türkiye için grafiğe bir kısaca bakın, 1996’dan 2022’ye. Türkiye makine sektöründe rekabetçi biçimde ürettiği ürün sayısında 50 civarından, 250 civarına yükseliyor. Makine sektörü açısından erişilen ülke/pazar sayısı açısından da 60 civarından, 100 civarına yükseliyor. Son otuz yılda memlekette genişleyen bir kabiliyet havuzu olduğu açık seçik ortada sanırım.
Bezer bir tartışmayı, mesela tekstil ve hazır giyim sektörleri için de yapabilmek mümkün. O vakit ne görüyoruz? Yine Türkiye, Çin ve Hindistan’ın birlikte hareketini görüyoruz doğrusu. Başka? Bir de Türkiye ile İtalya’nın 1996’dan 2022’ye nasıl yer değiştirdiğini de görüyoruz. İtalya hem ürün hem de pazar çeşitliliği açısından 1996 Türkiye’si gibi oluyor 2022 yılında. Türkiye’de İtalya gibi. Ama buna ve başka sektörlere şimdi daha ayrıntılı girmeyeyim.
Artan çeşitlilikte THY’nin payı olabilir mi acaba?
Şimdi sanırım örüntü kafanızda iyice yerine oturdu. “Peki, bu nasıl oldu?” konusunda birden çok faktörü birlikte düşünmek gerekiyor. Ürün ve pazar çeşitlenmesinde mesela Türk Hava Yolları’nın (THY) bir payı da olabilir mi?
2002’de THY sadece 77 dış noktaya uçarken bugün itibarıyla 294 noktaya uçuş yapıyor. Bu dönemde Avrupa’da uçtuğu nokta sayısını 46’dan 121’e, Orta Doğu’daki nokta sayısını 10’dan 38’e çıkarmış.
2002’den 2022’ye ise Türkiye’nin yoğun olarak ihracat yaptığı ülke sayısı 76’dan 108’e çıkıyor. 2002’de yoğun ihracat yapmayıp 2022’de yoğun ihracatçı konumunda olduğumuz 41 ülke var ve bunların 19’u Afrika’da, 10’u ise Amerika’da. 2002’den bugüne THY Afrika’da uçtuğu nokta sayısını 57, Amerika’da uçtuğu nokta sayısını 22 artırmış.
Neden olmasın? Türkiye gibi yabancıların tasarrufuna ihtiyaç duyan bir ülkede, geleneksel pazarlara ihracat imkanları zora girince girişimcilerimiz süratle yeni pazar arayışına hep girmiştir.
Nizip’ten Cibuti’ye nasıl gidilir?
Bundan bir süre önce sanırım 2019’da Cibuti’ye ilk gittiğim zaman, oralara ihracat yapan Gaziantepli girişimcilerle karşılaşmıştım. O vakit, Irak merkezi yönetimi ile ilişkimiz böyle değildi. Bağdat yönetimi, Ankara’nın Erbil’le yakın ilişkisine de bozulup, Türkiye’den gelen mallara ek vergi koyunca mesela Gaziantep Nizip’teki üreticiler mecburen yeni pazar arayışına girip mallarını Cibuti üzerinden Doğu Afrika’ya göndermeye başlamışlardı. O dönemde işte. Bakın Gaziantep bile demiyorum. Gaziantep’in Nizip ilçesinden bahsediyorum. Ortada bir girişimcilik geni var sanki Türklerin sahip olduğu.
Peki, bunu nasıl yapıyorlar? Satış yapılabilecek ülkeleri, değişik fuarlarda belirledikten sonra, dilini bilmedikleri ülkeye bir dizi numune ile giderek elbette. Çantada ürün kataloğu, kargoda mümkünse numuneler, herhangi bir adres bile bilmeden ilgili ülkeye gidip mal satma becerisi işte. İhracatta bütün riski üstlenerek ayrıca. Türk girişimciliği böyle bir şey. Kapasite var ama nasıl daha iyi kullanılacağı üzerine düşünen yok Ankara’da sanki. O nedenle çok meşakkatli ve de maliyetli.
Şimdi işte bunlara bakınca THY’nin daha çok ülkeye, daha ucuza seferler düzenlemesi, Türkiye ekonomisinin ürün ve pazar çeşitliliği açısından zenginleşmesine katkı sağlıyor olabilir diye düşünüyorum ben doğrusu. Nedenselliği daha bilmem ama ortada bir ilişki var bakarsanız görünen. Nedir? Örüntü işte böyle. Açıklanmaya, incelenmeye muhtaç. Analizin başlangıç noktası. THY bari merak etse memleketin kabiliyet havuzuna katkısını.
Şimdi nereye?
Ne dedim? Şimdi düzenlilik, örüntü arama aşamasındayız. Ortada bir vakıa var. Türkiye ekonomisinin ürün ve pazar çeşitliliği son otuz yıldır artıyor. Türkiye, artık bir üretim üssü olarak Çin ve Hindistan ile aynı ligde. Veriler böyle gösteriyor.
Peki, neden bu çeşitlenme ile birlikte memleketin cari işlemler açığı azalmıyor da artıyor? Peki, ticaretin değişen yapısı bu örüntüyü nasıl etkiliyor? Öyle ya, artık hizmet ticaretinin giderek önem kazandığı, sanayi üretimi içinde hizmetler sektörü katma değerinin öneminin arttığı, sanayinin servisifikasyonu dönemindeyiz? Tekstilde İtalya’nın küçülmesine, ayrıca İsrail’in imalat sanayi ihracatında ağırlığının azalmasına belki buradan bakmak gerekiyor.
Yakında yapay zekanın imalat sanayi uygulamaları yaygınlaştıkça, yeni bir parametre setine ihtiyacımız olacağı kesin hadiseyi anlamak için. Aynı durum, Avrupa Birliği’nin yeni yapay zeka düzenlemelerinin ticaretimize, üretim kapasitemize olası etkilerini değerlendirmek için de önemli doğrusu.
Bu çerçevede, artık final tek bir ürüne değil, o ürünün ortaya çıkmasına neden olan değer zincirine odaklanmakta fayda var. Türkiye’nin içinden daha fazla değer zincirinin geçebilmesi için ne yapmak gerekir? Mevcut üretim ve pazarlama kabiliyetimiz, Kafkasya ve Orta Asya’dan geçen hangi değer zincirlerini örgütlememize imkan sağlar? Kafkasya ve Orta Asya ile özellikle Doğu Afrika’da Türkiye’nin artan hareket kabiliyeti, ülkemizde hangi alanlarda uzmanlaşmamıza imkan sağlar?
Benim aklımdaki ortada: Türkiye’nin kuvvetli ve zayıf yanları var. Bugün havadaki derin karamsarlığın önemli nedenlerinden biri, son günlerde memleketin zayıf yanlarına çok fazla odaklanmış durumda olmamız, bana sorarsanız. Halbuki Türkiye ekonomisinin ürün ve pazar çeşitliliği, Türkiye’nin kuvvetli yanı. Kuvvetli yanımızın nereye odaklanma fırsatı yarattığını ıskalamamakta fayda var doğrusu.
Nisana bir şey kalmadı. Güçlü bir yapısal reform programı, makro istikrarın oturması, enflasyonla mücadele için gereken kredibilitenin inşası ve elbette Türkiye ekonomisinde akıllı ihtisaslaşma için son derece önemli. Uygulanmakta olan rasyonele dönüş süreci kapsamlı bir ekonomik programa dönüştürülmeden enflasyon bekleyişlerinde ve CDS risk primlerinde ilave düşüş sağlamak çok zor. Söylemiş olayım.
Bu köşe yazısı 25.03.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024