TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Uluslararası karşılaştırmalarda sıkça kullandığımız kişi başına milli gelir düzeyini üç alt bileşenin çarpımı şeklinde yazmak mümkün: İşgücünün verimliliği, işgücünün çalışabilir nüfusa (15-64 yaş arası) oranı ve çalışabilir nüfusun tüm nüfusa oranı. Sonuncu alt bileşen açısından şanslıyız, nüfusumuz genç. Sorun ilk ikisinde. Hem işgücünün verimliliği düşük, hem de mevcut işgücümüz küçük.Bu basit denklikten yola çıkarak şu malumu tekrar ilan etmekte bir sakınca olmasa gerek:
Kişi başına gelir düzeyimizi artırabilmek için yapmamız gerekenler listesi hazırlasak, bu listenin başlarında istihdamın artırılması ve işgücünün daha vasıflı hale getirilmesi gelir.
Oturup düşünmemiz gerekiyor, bunları nasıl yapabiliriz diye. Şüphesiz, bugünden yarına gerçekleştirmek mümkün değil bunları. Makro istikrar olmadan, yatırımlar için elverişli bir ortam yaratılamıyor. Yatırım yoksa yeteri kadar yeni işgücü talebi de olmuyor. Makro istikrarın sağlanması zorunlu koşul, ama istihdamın artması için yeterli değil. Bu da açık sanıyorum.
Mesela, istihdam üzerinde çok fazla vergi yükü varsa, makro istikrar olsa ve ekonominiz hızla büyüse de, yatırımlar daha az işgücü kullanacak şekilde gerçekleştirilebiliyor. Daha teknoloji ağırlıklı bir yatırım türü seçilebiliyor. Geleneksel birkaç tezgâh ve onları çalıştıracak vasıflı işçiler yerine, 'bilgisayarlı bir iş merkezi' alıp, bir kalifiye işçiyle üretim yapabiliyorsunuz.
Ya da makro istikrar ve büyüme olsa bile, teknolojik yatırım size pahalı geliyor, işgücü yoğun bir kapasite yaratmak ise mevcut yükler açısından kârlı olmayabiliyor. Yatırımı yapamıyorsunuz, ya da daha küçük bir ölçekte çalışmayı yeğliyorsunuz.
İşgücü piyasasında talebin az olmasına yol açan çeşitli unsurlar var. Bu unsurların önemli bir kısmını 'mevzuat' başlığı altında sınıflandırabiliriz. Şu anlama gelir: Aynı ya da daha yüksek bir reel ücret düzeyinde, daha yüksek işgücü talebi yaratmak mümkün olabilir mevzuat değişirse. Sendikaların karşı çıkacağı bazı düzenlemelere de gerek yok.
Buraya kadar yazdıklarımın hiç olmazsa 'özünde' anlaşıyorsak, işgücü piyasasının düzgün çalışmasını engelleyen bu mevzuatı gözden geçirmemiz gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Mikro reform dediğimiz işte böyle bir şey. Mikro reform çerçevesinde neler yapılabileceğini bir kez saptadıktan sonra, bu işi nasıl gerçekleştireceğimizi tartışabiliriz. Burada farklı fikirlerimiz olabilir. Doğal.
Ama doğal olmayan şu: İşsizlik sorununun nasıl ağırlaştığını basit bir çerçevede ortaya koyan kısa bir politika notu hazırlayan üç genç araştırmacıyı "TOBB yönetiminin işsizlik sigortası ile ilgili önerisine zemin desteği" oluşturmaya çalışmakla suçlamak olmaz.
Olmadı sayın Uğur Gürses. Bu eleştirimi lütfen sadece yazılarınızı her zaman dikkatle okuyan bir okuyucunuz olarak yazdığımı düşünmeyin. İki nedeni daha var. Birincisi, o politika notunu ben de kullandım pazar günkü yazımda. Meramım işgücü piyasasında neden reform gerektiğine bir örnek vermekti. Bir de hatırlatma: O yazıdan hemen öncekinde de (15 Mart), bu amaçla işsizlik sigortasının kullanılması önerisine ben de karşı çıktım. Tıpkı sizin gibi. Zemini eleştirerek ben de mi zemin desteği oluşturmuş oluyorum?
İkincisi, zemin desteği oluşturmakla suçladığınız TEPAV'ın yönetimindeyim. İnanmadığı bir şeye zemin desteği oluşturmaya çalışacak bir yerde işim olacağını sanmıyorum, o yerde öyle araştırmacılar olduğunu da düşünmüyorum.
Çözüm yöntemini eleştirmek farklı, çözüm gerektiren sorunu ortaya koyanları eleştirmek farklı. Ama ikisi birbirine karıştırılırsa, çözüm gerektiren sorunlar üzerinde düşünülmesi de zorlaştırılmış olunuyor. Tartışamazsak nasıl bulacağız doğru yolu?
Bu köşe yazısı 22.03.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.