TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Salı günü yazıyı şöyle bitirmiştim: “Ekonomide makule dönmeyi vaat eden bir programı uygulayacak kadronun seçimden hemen sonra geminin dümenine geçmeyeceği ortada; bir süre alacak. O süre içinde neler yaşanabilir? Yanıtlaması daha zor bir soru.” Yanıtlamaya çalışayım.
Zorluğun bir nedeni, şu anda Kapalıçarşı kuru ile bankalar arası döviz piyasasında belirlenen ‘resmi kur’ arasındaki farkın önemli ölçüde açılmış olması. Düşünsenize, onlarca yıldır ‘resmi kur’ diye bir niteleme yapmıyorduk; ne yazık ki kullanmaya başladık. Ortada büyük bir gariplik olduğunun açık bir göstergesi bu niteleme. Birkaç yazı önce değindim: Çok eskiden, özellikle Latin Amerika ülkelerinde yaşanan kur krizlerini açıklamak üzere geliştirilen çok bilinen bir modelin (birinci kuşak kriz modelinin), önlem alınmazsa, kur sisteminin çökeceğine dair temel öncü göstergesi iki kur arasındaki bu fark. Dolayısıyla, aslında yazının girişine bir soru daha eklenebilir ve seçim öncesine ilişkin bir kur sıçraması riskinin olup olmadığı da sorulabilirdi.
Bu riskin gerçekleşmesinin önleneceğini varsayıyorum. Bu varsayım bile seçimin hemen ertesinde döviz kuruna olan baskının artma ihtimalinin yüksek olduğunu ima ediyor. Evet, öyle ama biraz daha derine inmekte yarar var. Her iki seçimi de Cumhur İttifakı’nın kazanacağı durumu ele alayım önce; çünkü daha kolay. Bu senaryoda, mevcut politika sürdürülmekte ısrar edilirse –ki ilk alt senaryomdu, lafı dolaştırmaya hiç gerek yok; kur patlar. Büyük ihtimalle kendileri de bunu görüyorlar. O zaman, ikinci alt senaryonun gerçekleşmesi daha büyük ihtimal: Yarı normalleşme. Özellikle istikrara yönelik adımların atılması ama kurumsal yapıyı olduğu gibi korumak; mesela hukuk sistemine ya da TCMB Kanununa hiç dokunmamak. Yarı normalleşme adımları bile kurun patlamasını önler. Düşe kalka yola devam ederiz.
Asıl yanıtlaması zor olan soru, Millet İttifakı’nın her iki seçimi kazanıp işbaşına geçeceği güne kadar olan sürede yaşanabileceklere ilişkin olan. Spekülasyon yapmak yerine oluşabilecek olumsuzlukları asgariye indirmek için neler yapılabileceğine kafa yormakta yarar var. Böyle bakınca, şu nokta çok açık ortaya çıkıyor: O sürede geminin çalkantılı sulara sürüklenmemesi için kuvvetli çapalara ihtiyaç var. İlk çapa, bu İttifakın kamuoyuna açıkladığı ekonomi programını ve elbette diğer alanlardaki programları güçlü biçimde gündeme getirmek olur. Bu programlar çerçevesinde hangi adımların hangi gün atılacağının açıklanması çok yararlı olabilir. Bir diğer çapa vazifesini para politikasına ilişkin açıklamalar görür. TCMB yönetimine ve Para Politikası Kurulu’na gelecek isimler açıklanabilir ve bir ‘gölge’ PPK toplantısı yapılarak işbaşına gelindiğinin ilk günü alınacak kararlar kamuoyuna duyurulabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, bu tür bir adımın sakıncaları olabilir ama üzerinde düşünmekte yarar var. Başka çapalar da bulunabilir; daha doğrusu bulmakta yarar var.
Bu köşe yazısı 27.04.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024