TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Salı günü açıklanan 2022 GSYH verilerine göre bir yıl öncesine kıyasla Türkiye ekonomisi yüzde 5,6 oranında büyüdü. Üçüncü çeyrekte bir çeyrek öncesine göre GSYH’de sınırlı bir düşüş gerçekleşmişti. Son çeyrekte bu eğilimin devam etmediği ortaya çıktı ve GSYH üçüncü çeyreğe kıyasla yüzde 0,9 oranında. Dikkatimi çeken unsurlar şöyle:
Birincisi, işgücünün toplam gelirden aldığı pay 2019’dan bu yana sürekli düşüyor. 2021’de yüzde 30,1 düzeyinde olan bu pay, 2022’de yüzde 26,5 düzeyine indi. 3,6 puanlık yüksek bir düşüş söz konusu. Üstelik 2022 değeri 2003’ten bu yana gözlenen en düşük değer. Elbette bunun tersi bir hareket sermayenin gelirden aldığı payda gözleniyor; o artıyor. Dolayısıyla, emekçilerin aleyhine çok belirgin bir gelişme var.
İkincisi, mal ve hizmet ihracatı son çeyrekte önemli ölçüde düştü. Hem bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla hem de bir çeyrek öncesine kıyasla. Üstelik üçüncü çeyrekte de ikinci çeyreğe göre daha düşük bir mal ve hizmet ihracatı vardı. Unutmayalım; 2021’in son aylarında para politikası ihracata dayalı bir büyüme sağlamak üzere gevşetilmeye başlamıştı. Bunun sonucunda yüzde 20 düzeyinde olan enflasyonun ne değerlere sıçradığı malum. Bu gevşemenin ne cari işlemler açığına derman olduğu ne de ihracata dayalı büyüme sağladığı ortada.
Üçüncüsü, çok ama çok yüksek bir özel tüketim artışı oldu 2022’de. İlk üç çeyrekteki yıllık tüketim artışları yüzde 20’li rakamlarda. Dördüncü çeyrekte ise yüzde 16,1. Büyük ölçüde eksi reel faizler ile tasarrufun cezalandırılmasının ve bununla yakından ilişkili olarak yüksek enflasyonun bir sonucu bu gelişme. Para politikası ihracata dayalı büyüme sloganına yaslanarak macera arayışına başladığında muradı bu olmasaydı gerek. Ama sonuç bu.
Öte yandan GSYH’deki hem reel artışın hem de enflasyonun –elbette çok daha ağırlıklı olarak enflasyonun, olumlu bir etkisi oldu. Kamu, borcunu, enflasyon vergisi alarak düşürdü. Kamu borcunun GSYH’ye oranı yüzde 26,9’a indi. Hem uluslararası düzeyde düşük hem de 1990’dan bu yana Türkiye’de gözlenen en düşük değer. Şu sıralarda özellikle önemli bu gelişme. Zira deprem nedeniyle bütçeden oldukça fazla harcama yapılması gerekiyor. Mesela Dünya Bankası konut ve altyapı için yapılması gereken toplam harcamanın 68 milyar dolara ulaşabileceğini tahmin etti. Üstelik artçı depremler nedeniyle bu tutarın yükselebileceğini de söyledi. Bu maliyetin önemli bir kısmı kamu tarafından ödenmek zorunda.
Finansmanı ise ağırlıklı olarak borçlanma yoluyla karşılanacak; borç oranı artacak. Mevcut borç oranının bu kadar düşük bir değer alması, borç oranında gerçekleşecek artışın Türkiye’nin riskini olumsuz etkileme ihtimalinin çok düşük olduğunu söylüyor bize. Özellikle de ekonomi politikasında makule dönülürse.
Bu köşe yazısı 02.03.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024