TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
‘Yapısal reform’ ifadesi o kadar çok kullanıldı ki giderek içi boşaldı; fazla bir şey ifade etmemeye başladı. Ne yapalım? Yapısal reform yapalım. Yapısal reform şart. Şart da ne yapacağız? Neyi değiştireceğiz? Nasıl yapacağız? Siyasi yapılabilirliği var mı?
Yaklaşık 500 yıl öncesinde Prens adlı eserinde Machiavelli zamanın muktedirini (prensini) bakın nasıl uyarıyor: “… Gerçekten de, yeni kurumların yapılandırılmasını yürütmekten daha güç, başarılması şüpheli ve tehlikeli bir girişim yoktur. Reform yapan kimse, eski kurumlardan faydalanan kişilerin düşmanlığını çeker ve yenilerinden faydalanacak kişilerden ise ancak sınırlı bir destek sağlar. Bu nedenle yeni kurumlara karşı olanlar saldırı fırsatı bulduklarında bunu partizanlık ateşiyle yaparlarken diğerleri reformcuyu yarım ağızla desteklerler. Sonuçta bu iki kesimin arasında kalan reformcu büyük tehlike altına girer.”
Kimi zaman ‘doğru’ reformun ne olduğunu kestirmek mümkün olmayabilir. Diyelim ki doğruyu buldunuz. Ama o reformu yapmak o kadar kolay olmayabilir. Zira çoğu reform kazanan ve kaybeden yaratır. Kaybedecekleri nasıl ikna edeceksiniz? Kaldı ki kaybedenlerin kimler olacağını önceden kestirmek de zor olabilir. Dirençle karşılaşabilirsiniz. Machiavelli 500 yıl önce bu nedenle uyarıyor prensi. Aman ‘başına bela alma’ diyor. Dolayısıyla, hayata geçirmek siyaseten zor olduğu için çoğu reform yapılmıyor, yapılamıyor.
Oysa yapısal reformlar, sadece daha zengin bir ülke olmamız için gerekmiyorlar. Son yaşadığımız çok büyük acı gösterdi ki, bazı yapısal reformlar hayat memat meselesi. Bir an önce hayata geçirilmeleri gerekiyor. Depreme dayanıklı binalar inşa edilmesini sağlayacak çok sayıda düzenleme lazım. Siyaseten zor olsa da artık kaçış olmamalı o düzenlemeleri yapmaktan. Mesela, normalde üç kata izin verilen bir bölge, bir bakıyorsunuz yüksek binalarla dolmuş. Nasıl olmuş? Olmuş, zira o bölgenin imar yasası değiştirilmiş. Bunun önüne geçemiyor Türkiye. Zira büyük rant var. Oysa özellikle deprem bölgesinde inşaatlar teknik açıdan düzgün yapılmıyorsa, yüksek binaların ne kadar öldürücü oldukları bir kez daha ortaya çıktı.
İş sadece imar yasası ile bitmiyor elbette. Mesela beton kalitesi önemli. Bunu sağlamaya yönelik bir dizi yönetmelik olduğu anlaşılıyor. Ancak beton kalitesini test eden bir kurumun başındaki yetkili, geçen bir televizyon kanalında, bu yönetmeliğe karşın, Türkiye’de son yıllarda dökülen betonların yüzde 25’inin kalitesinde sorun olduğunu söyledi. Zira yönetmelikte bir esneklik varmış; belli bir sınırın altındaysa beton falanca aşamaya geçiliyormuş ve yeni bir sınama yapılıyormuş. Anlaşılan, o sınamanın sonucu beton üreticisini değil de yükleniciyi bağlıyor. Ya da imar affını ele alın. Artık bir daha Türkiye’nin gündemine girmemesi gerekir. Acaba anayasal bir yasaklama mı getirmeli ki anayasa değişmedikçe bir daha imar affı çıkmasın.
Seçime girecek partilerin bu konularda önemli bir hazırlık yapmaları gerekiyor. Temel soru, düşük kaliteli inşaat teröründen nasıl kurtulacağımız.
Bu köşe yazısı 28.02.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024