TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Deprem, kurumsal yapının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Mesela, silahlı kuvvetlerin imkânlarından depremin hayati ilk saatlerinde neden yeterince yararlanılamadığı çok sorgulandı. Vaktiyle afetler için oluşturulan planlamanın ve o planlamanın gerektiğinde hayata geçirilmesi için oluşturulan kurumsal yapının neden ortadan kaldırıldığı, televizyonlarda konunun uzmanlarının tartıştıkları noktaların ilk sıralarında geliyordu. Benzer eleştiriler AKUD için de dile getirildi.
Ya da marifetmiş gibi övünülen imar aflarının depreme bu kadar açık bir coğrafyada nasıl hem de sık sık yürürlüğe konulabildiği de konuşuldu. Ve yine depreme dayanıklı yapılar yapılması için düzenlenen mevzuata karşın, neden bu kadar çürük konutlar inşa edilebilmiş olduğu sorgulandı. Pazartesi günkü yazısında Güven Sak imar rantını vergilendirmenin aciliyetinden söz ediyordu. Yeni de söylemiyordu. Yıllardır yazıyordu. Bunu dile getirmekte tek de değildi. Bu satırların yazarının da sık sık dile getirdiği bir yapısal reformdu.
Dün, afet finansmanı konusunu incelemiş bir arkadaş, depreme açık bazı Latin Amerika ülkelerinde bu konuda önemli bir kurumsal yapı olduğundan söz ediyordu. Dünya Bankası’nın da destekleyici çalışmaları varmış. Dün gösterdiği şemalara bakınca, o ülkelerdekinin aksine, Türkiye’de bütün yükün sınırlı bir alanı kapsayan deprem sigortasına ve Hazine’ye düştüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla, yapılabilecekler ister istemez sınırlanıyor. Bizdeki kurumsal yapı bu açıdan da çok eksik dolayısıyla.
Kararların tek merkezden alınmasını da kurumsal yapı çerçevesinde inceleyebiliriz. Mesela, üniversiteler yüz yüze eğitim yerine uzaktan eğitime geçerlerse, öğrencilerin yurtlarda kalmasına gerek kalmayacağı ve dolayısıyla bu yurtların deprem nedeniyle ortaya çıkan büyük barınma sorununu -yeni konutlar yapılıncaya kadar- çözeceği, parlak bir fikir olarak ortaya atılmış olabilir. Peki, bu tercihin getireceği faydalar ve yaratacağı maliyetler karşılaştırıldı mı? Başka seçenekler yok muydu? Konuyla ilgili olanlardan görüş alındı mı?
Boğaziçi Üniversitesi ile neden uğraşılıyor? Devlet Planlama Teşkilatı neden kapatıldı? Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele etmesine katkıda bulunan yapısı neden değiştirildi? Sorulacak çok soru var. Ancak kurumsal yapının ne denli yaşamsal öneme sahip olduğunu gösteren bilimsel çalışmalardan biliyoruz ki vaktiyle düzgün biçimde işleyen kurumlarıyla bu kadar kavgalı ve dahası düzgün işleyecek kurum sayısını artırmayan bir ülkenin refah düzeyini yükseltmesi mümkün değil. Bu durumda da, kişi başına gelir düzeyimiz ile zengin ülkelerin kişi başına gelir düzeyi arasındaki büyük farkın yıllardır değişmeden kalması bir sürpriz değil. Mesela Dünya Bankası’nın ülkeler sıralamasında ikinci ligde görünüyoruz. Hak edilmiş bir sonuç ne yazık ki.
Bu köşe yazısı 14.02.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024