TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Üçüncü çeyrekte ekonomimizde belirgin bir yavaşlama olduğu anlaşılıyor. Bu yavaşlamanın hem Eylül 2021’de uygulamaya koyulan para politikası hem de yaklaşan seçimler ile yakından ilgisi var. Yaklaşan seçimler ile ekonomide yavaşlamayı aynı cümlede kullanmam garip gelebilir; açayım.
Enflasyonla mücadele ettiğini sürekli vurgulamasına karşın, Eylül 2021’de enflasyon yüzde 20 düzeyindeyken, farklı bir ifadeyle hedefin 15 puan üzerindeyken, Eylül-Aralık 2021 döneminde politika faizini beş puan indirerek yüzde 14’e düşürdü. O zamanki demeçlerden ve duyurulardan bu politikanın temel nedeninin şu olduğu belirginleşiyor (tırnak içine alıyorum):
“Türkiye ekonomisi, bırakın işsizliği düşürecek, artırmayacak bir oranda büyüse de önemli bir cari açık veriyor. Ancak yavaşlama ya da daralma dönemlerinde cari açık azalıyor. Kısacası, dış borca bağımlı bir ülke. Bu resmi değiştirmek gerekiyor. Bunun yolu da faiz oranlarını düşürerek döviz kurunu rekabetçi bir düzeyde tutmaktan geçiyor. Cari işlemler dengesi iyileşene kadar geçen sürede, enflasyon sınırlı olarak yükselebilir. Ancak cari işlemler hesabının iyileşmesi sürecinde döviz kuru da bir denge kazanacağından enflasyon kademeli olarak düşmeye başlar.”
Böyle bakınca hiç fena durmuyor: Kadim sorunumuz olan ‘büyürken cari açık vermek ve dolayısıyla dış borca müptela olmak’ artık ortadan kalkıyor. Elbette beklenen gerçekleşmedi. Zira ürettiğiniz mal ve hizmetleri daha verimli bir şekilde üretir hale gelmeden, salt kur artışları ile kalıcı bir rekabet gücü kazanmak mümkün değil.
Sonra ne olduğunu biliyoruz. Döviz kuru artmaya başladı. Aralık ayına gelindiğinde ise kur artışları çılgın bir biçime büründü. Gidişat hiç iyi değildi. Ne yapıp edip o çılgınlığa son vermek gerekiyordu. Kur korumalı mevduat, devre kesici olarak devreye alındı. Yetmedi. İlerleyen haftalarda döviz talebini keskin biçimde azaltmaya çalışan ek önlemler peşi sıra uygulamaya sokuldu. Bu önlemler giderek bankaların hangi alanlara ve en fazla hangi faizden açabileceklerine evrildi.
Hem bu ‘kendim ettim kendim buldum’ durumuna karşı alınan kararlar ve beraberinde sıçrayan riskimiz hem büyük merkez bankalarının faiz artırma sürecine girmeleri hem de ihracatımız için kötü haber olan küresel resesyon olasılığının yükselmesi ile ekonomimiz yavaşlama sürecine girdi. Kredi kontrollerinin giderek kredi arzı artış oranını düşürmesi bu süreçte bilinçli bir tercih olarak ortaya çıktı. Aksi halde döviz kurundaki keskin yükseliş eğilimini ılımlıya çevirmek mümkün olmayacaktı. 2023’teki seçimlerden bu kadar önce kurun yeniden çılgınlaşmasına izin verilemezdi. Yılın son çeyreğine girdiğimiz bugünlerde kabaca son bir yıllık serüvenimiz böyle. Kurda ve enflasyonda göreli bir sakinlik var (artık ne kadar sakinlik denilebilirse). Bundan sonra giderek artan dozda seçim ekonomisi uygulanacağına şüpheniz olmasın.
Bu köşe yazısı 04.10.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
28/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024