TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugün Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının 145. (yazıyla, yüz kırk beşinci) günü. Rusya beklediği gibi üç günde zafere ulaşamadı. Rusya-Ukrayna savaşı yakında beşinci ayını tamamlayıp altıncı ayına girecek.
Bugünlerde Türkiye’de daha çok Rusya-Ukrayna savaşının ekonomimizde nasıl bir hasara yol açtığını tartışıp, hesaplamaya çalışıyoruz. Artık bana sorarsanız, daha uzun vadeli düşünüp, plan yapmaya başlamanın zamanı geldi. Zaman çabuk geçiyor ve malum Türkiye lay lay lom. Bir an önce daha ileriyi düşünmeye başlayalım ki sonra geride kalmayalım
Aklımdaki soru son derece basit: Savaş biter, Ukrayna’nın yeniden imarı için tasarlanan “Marshall Planı” devreye girerken, Türkiye mevcut ataletini koruyarak, yine aynı bugünkü gibi bir tür uyuyan güzel portresi çizmeye devam ederse ne olur? Ukrayna Türkiye’yi geçer. Peki fırsatı Türkiye yerine Ukrayna kullanabilir mi? Evet. Polonya ve Macaristan gibi Ukrayna’da Türkiye’yi sollar geçer.
Gelecek biçimlenirken atalete kapılmamak memleketin beka meselesidir
Geçenlerde size “fırsatların kazası olmaz” demiştim. Oradan başlayayım. Yeşil Kompleksite Potansiyeli Endeksine göre Türkiye yeşil sanayi devriminden en iyi yararlanabilecek ülkeler listesinde 6. (yazıyla, altıncı) sırada yer alıyordu. Çin birinci, Almanya beşinci ve Türkiye’nin potansiyeli altıncı. Ne demek? Türkiye’nin Yeşil Sanayi Devrimi’nden kazananlar arasında çıkabilme ihtimali var. Ne şartla? Akıllı politikalar ile ne yaptığını biliyor olması durumunda elbette. Şimdi orada mıyız? Hayır. Ankara çukur kazmaya devam ediyor hala. Bir de iş yaptıklarını zannediyorlar ki şaşırtıcı doğrusu.
Gelin şimdi Ukrayna ile Türkiye’yi kısaca bir kıyaslayayım size. Bir ülkenin sanayi kapasitesini, uluslararası rekabet gücünü gösteren Ekonomik Kompleksite Endeksinde Ukrayna 70, Türkiye ise 85. sırada yer alıyor 2016-2020 ortalamalarına bakarsanız. Nedir? Ukrayna’yı bir imalat sanayi gücü olarak ihmal etmeyin. Ricardo Hausmann’ın Haziran ayı Project Syndicate yazısı zihin açıcı doğrusu.
Üstelik Ukrayna, 2014’te Rusya’nın Ukrayna’nın ayrılmaz parçası Kırım’ı işgal etmesine kadar, Rus değer zincirlerinin ayrılmaz bir parçasıydı. 2007-2011 döneminde Ukrayna’nın Ekonomik Kompleksite Endeksindeki yeri kırk altıncılıktı, Türkiye ise aynı uluslararası rekabet gücü sıralamasında 98. sıradaydı o dönemde. Not edeyim, unutmayın. Ukrayna’yı ihmal etmeyin.
Türkiye nasıl Batı Avrupa değer zincirlerinin parçası ise, geçmişte Ukrayna’da Doğu Avrupa’daki Rus değer zincirlerinin parçasıydı. Sonra geriledi. Arada Ukrayna’yı Rus saldırganlığından koruyacak NATO şemsiyesi olmadığı için, yeterince Batı Avrupa yatırımı da alamayan Ukrayna arada derede kaldı ve sanayi kapasitesi geriledi. Ama bu savaştan sonra öyle olmayacak. Rusya’nın etrafının güçlü ekonomilerle sarılması öncelik olacak. Orta Asya için gereken sonuçları ve Türkiye’nin artan önemini bu çerçevede değerlendirin isterseniz. Türk Devletleri Topluluğu’nun yeniden biçimlenmesi konusunda ortadaki yapıcı sessizlik dikkat çekici.
Bugün Yeşil Kompleksite Endeksinde Türkiye otuzuncu, Ukrayna ise kırkbeşinci sırada yer alıyor. Bir avantajımız var. Yeşil Kompleksite Potansiyeli Endeksinde ise Türkiye altıncı, Ukrayna ellinci sırada. Ama dedim ya, değişim dönemlerinde atalete kapılmamak lazım.
Akıllı olmak lazım, aklımızı başımıza toplayalım, kumda oynamayı bırakalım
Türkiye’nin Ukrayna’nın sıçrama kabiliyetini de dikkate alarak bir an önce küresel yeşil ve dijital dönüşüm sürecine nasıl intibak edeceğini düşünmeye başlamasında fayda var. Bu sürecin neden akıl gerektirdiğini, dikkatli bir planlamaya ihtiyaç gösterdiğini bir kez daha hatırlatayım. Akıllı politika tasarımı iki açıdan önem taşıyor bana sorarsanız.
Öncelikle dünden farklı olarak bugün kriz öncesi duruma, eski dengelere geri sıçramak yerine, mutasavver bir geleceğe doğru hep birlikte ileri sıçramayı hedefleyeceğiz. Dikkatli bir planlama olmadan bunu ezbere yapamayız. Geçiş sürecinin önemini ve dikkatli planlanması gerektiğini bugün hızla yükselen enerji fiyatları ve özellikle dijital dönüşüm sürecinin getirdiği beşeri sermaye kısıtları ile yakından gözlemliyoruz. Türkiye’de artan yazılımcı kıtlığı dikkatinizi çekmiyor mu? Her bilgi işlem bölümünden kaç kişi artık Hollanda ya da Almanya’da çalışıyor? Bir bakın etrafınıza.
İkinci husus ise, yeni teknolojilerin niteliği ile alakalı sanırım. Yeşil ve dijital dönüşüm dediğimizde artık ICT (bilgi ve iletişim teknolojileri) gibi göreli kolay işlerden biyoteknoloji ve sentetik biyoloji gibi daha karmaşık ve Ar-Ge yoğun alanlara doğru yönelmemiz gerekecek. Kolaydan kasıt devletin varlığı ve yönlendiriciliği gerekmeyen, tek bir şirketin ya da kişinin kendi Start-up’ını kurarak mesafe alabileceği yeni teknolojiler aslında. Geçen hafta İngiliz Financial Times gazetesinde Gillian Tett’in Aspen toplantısı ile ilgili yazısı zihin açıcı aslında.
Orada atıf yapılan Eric Schmidt’in deyimiyle “moleküllerin mikroçiplerin yerini alacağı” canlı organizmalarla üretim sürecinin yeniden örgütleneceği bir büyük dönüşüm süreci olacak önümüzdeki. Açıktır ki, bu süreç dijital dönüşümden çok daha fazla dikkat ve sabır gerektiren, sermaye ihtiyacı daha yüksek bir değişim dönemi olacak.
Bugünden yarına yeşil dönüşümle neyi gerçekleştireceğimizi dikkatle tasarlamak gerekecek. Kamunun doğru tasarlanmış düzenlemeleri ve odaklı destek programları olmadan böyle bir süreci özel sektör eliyle tasarlayabilmek imkansız. Amerikalıların bile ICT’deki başarılarını, biyoekonomide tekrarlayabilmeleri bu nedenle çok zor görünüyor. Neden? Organizasyon gereği farklılaşıyor yeşil dönüşüm sürecinin.
Biyoekonomi söz konusu olduğunda kamunun misyon odaklı yönlendirmesi olmadan değişim yolunda gitmeyecek sanki. Kaldı ki son e-ticaret kanunu Türkiye’de devletin karışması gereken işleri ihmal ederken, karışmaması gereken işlere burnunu soktuğunu gösteriyor. Çifte riziko yani.
Türkiye’nin yeşil ve dijital dönüşüm sürecine ilişkin akıllı bir strateji geliştirmesi halinde başarılı olabilme şansı yüksek. Neden? Türkiye’nin imalat sanayi altyapısı, özellikle makine sanayi altyapısı nedeniyle.
Türkiye böyle lay lay lom giderse, Ukrayna bizi geçer
Daha önce Polonya ve Macaristan Avrupa Birliği’ne üye olarak Türkiye’yi nasıl yaya bıraktıysa, şimdi aynı durumu Ukrayna’nın da tekrarlayabilme ihtimalini sakın küçümsemeyin. Önümüzde bir örüntü beliriyor. Birincisi, Rusya’ya komşu bütün ülkelerde, Batı’dan yabancı sermaye alabilmenin ilk önkoşulu milli güvenlik. NATO şemsiyesi bu açıdan son derece önemli. Bakınız Türkiye örneği.
Türkiye NATO üyesi ama F-35 programından çıkartılmasına neden olan hatalı kararı alabilen, her an her şeyin olabileceği bir ülke konumunda. Halbuki müttefiklerimiz dertlerini tane tane anlatmışlardı: “S-400 gelişmiş bir bilgisayar, F-35’te gelişmiş bir bilgisayar. Biz, bu iki bilgisayarın herhangi bir nedenle birbirine bağlanmasını istemiyoruz.”
Şimdi “ama Hindistan’a bir şey denmiyor” diye duyuyorum ama Hindistan F-35 programının parçası değil. Konu bu kadar basit. F-35 programının dışında kalmak demek, yakın geleceğin ilk insansız savaş uçağı projesinin dışında kalmak demek aynı zamanda. Savunma sanayiine çağ atlatmak demek. Dışarıda kalmayı seçmek pek akıllıca değil.
Ukrayna’nın bu savaşın sonunda NATO şemsiye altında olmasını beklemek gerekiyor öncelikle, eğer amaç hızlı bir yeniden imar dönemi ve ekonomik toparlanma ise. Rusya’nın da şart dikte ettirmesini değil, etrafında tampon devletler olmayacağı gerçeğine alışmasını beklemek gerekiyor bu işin sonunda.
İkincisi, yeni teknolojik değişime uyum sağlamak için, özellikle Avrupa merkezli küresel değer zincirlerinin bir parçası olmak zaten son derece önemli. İlgili ülkede öncelikle bir imalat sanayi altyapısı olacak. Sonra bunun hızlı dönüşümü için Avrupa Birliği üyelik süreci içinde olmak, adım atmak birinci derecede önemli.
Artık Ukrayna da AB üyelik sürecinin bir parçası durumunda. Türkiye zaten öyleydi. Ama Türkiye’nin üyelik süreci ilerlemiyor. Ukrayna’nın ki ise süratle ilerleyecek gibi duruyor. Ukrayna’nın uyması gereken şartlar var. Türkiye ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi dahil kendisini Avrupa kurumlarından soyutlamak için arka arkaya aldığı hatalı kararları süratle düzeltmezse, burada da Ukrayna’nın ardından nal toplarız ben size şimdiden söylemiş olayım.
Üçüncüsü ise NATO ve AB dışında alınan düzenleme kararları ile alakalı. Örneğin Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Ukrayna’dan ayrılan batılı şirketleri üç gruba ayırmak mümkün. İlk grupta imalat sanayi firmaları yer alıyor. Bunların operasyonlarını Türkiye’ye doğru kaydırma eğiliminde olduğunu anlatıyor bilenler. İkinci grupta ise ICT, finansal hizmetler, yapay zeka, biyoekonomi gibi yeni teknoloji firmaları yer alıyor. Bunlar ağırlıkla Dubai’ye doğru gidiyorlar. Üçüncü gruptaki inşaat firmaları ise daha çok Orta Asya ülkelerini tercih ediyorlar. İkinci gruptaki yeni teknoloji firmalarının Türkiye yerine Birleşik Arap Emirliklerini tercih etme nedeni düzenleme çerçevesinin esnekliği esasen.
Türkiye ya gerekli düzenlemeleri kendisi yapacak ya da AB üyelik süreci içinde hızlı bir dönüşümü gerçekleştirecek. Ama Türkiye ne yapıyor? Geçenlerde hiç tartışılmadan palas pandıras çıkartılan “e-ticaretin düzenlenmesi hakkında kanun” ile yanlışa yanlış katıyor. Doğrusu bu kadar arka arkaya hata ancak bilinçli olarak, “çok ikna edici duygusal nedenlerle” yapılıyor olabilir. Bu hataları yapanların işlerini bildiklerini ancak memleketi pek sevmediklerini düşünüyorum ben artık.
Yanlış anlamayın. Dijital dönüşüm çağında Türkiye’nin hızla büyüyen e-ticaret piyasasını elbette düzenlemesi gerekiyor. Ancak bu düzenlemelerin piyasanın gelişmesini zorlaştırmaması, kolaylaştırması esas olmalı. Büyümeyi engelleyen değil büyüyenin pazar gücünü rakipleri ve müşterileri aleyhine kullanmasını engelleyecek bir çerçeveye ihtiyaç var. Hiç tartışılmadan, kimseye gösterilmeden, yangından mal kaçırır gibi alelacele TBMM’den geçirilen mevcut yasa öyle değil. Başımıza bela olmasın diye önce onu değiştirmek gerekecek, hem de tez zamanda. Yoksa ne olur? Böyle ısmarlama düzenlemelerle Ukrayna kesin Türkiye’yi geçer.
Peki nasıl olur?
Türkiye’nin politika tasarım kabiliyetini ihya etmek ilk yapılması gereken işlerden biri. Bunun için bakanlıklarda müsteşarlıkları yeniden ihya etmek olmazsa olmaz, ilk temel şart. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin temel başarısızlığı, müsteşarlıkları kapatarak ülkenin politika tasarım kabiliyetini ortadan kaldırmasıdır. Böylece bakanlıkların kurumsal kapasitesi toptan devre dışına çıkartılmıştır. Mesele yalnızca ekonomi politikası ile de alakalı değildir. Dış politikadan güvenliğe, sağlık politikasından tarım politikasına her yerdedir. Orman yangınlarının kontrolünden, enerji planlamasına her alanda bugün bir beceriksizlik hakimdir. Malum memleketin hastanesi neyse, postanesi de öyle olur. Hiç şaşmaz.
Akıllı olursak, içinde bulunduğumuz şartlar geçişi yalnızca kolaylaştıracak, zorlaştırmayacaktır. Türkiye’nin hızlı bir biçimde toparlanması mümkündür. Seçimlere bir yıldan az bir süre kalması, artan yeşil finansman imkanları, yeşil ve dijital dönüşüm programları, küresel değer zincirlerinin yeniden yapılanma eğilimi odaklanmamız gereken çerçeveyi zaten ortaya koymaktadır.
Devleti yeniden şeffaflıkla terbiye ederek, kurumları güçlendirerek başlangıçta büyük anayasa değişiklikleri yapmadan bu çukurdan çıkmak mümkündür. Zor değil, kolay.
Peki, Türkiye böyle lay lay lom çukur kazmaya devam ederse ne olur? Ukrayna aynı Polonya ve Macaristan gibi Türkiye’yi sollar gider.
Ukrayna, Türkiye’yi geçerken sakın şaşırmayın. Şimdiden söylüyorum.
Bu köşe yazısı 18.07.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024