TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Paranızın yabancı paralar karşısında değerini, yani döviz kurunu belli bir düzeyde tutmaya çalışıyorsanız, yapmamanız gereken ölümcül hatalar listesinin başında, gerektiğinde (dövize talep arttığında ve/veya döviz arzı azaldığında) politika faizini artırmamak gelir. Tarihte, döviz kurunu beli bir düzeyde ya da arlıkta tutmaya çalışırken politika faizini artırmamak için on takla atan ülkelerin eninde sonunda nasıl döviz krizi yaşadıklarına dair o kadar çok örnek var ki. Belki bir işe yarar umuduyla bunlardan ikisini tekrar hatırlatayım bugün.
Örnek 1. İngiltere 1992: 1990’ların başların Avrupa Para Sistemi’nde (ERM’de) kriz çıkıyor. Bu sistemde iki üye ülkenin para birimlerinin birbirlerine karşı olan değerlerinin belli bir aralıkta dalgalanmasına izin veriliyor. Bu aralığın dışına çıkma eğilimi belirdiğinde ise merkez bankaları müdahale ederek döviz kurunu aralığın içine sokmaya çalışıyorlar. ERM krizinden önce aralığın genişliği, orta noktadan yukarıya ve aşağıya %2,25 idi. İngiltere Ağustos 1992’de sterline karşı spekülatif bir atakla karşılaşıyor. Döviz kurunu ERM’in izin verdiği aralık içinde tutabilmek için birkaç hafta içinde 50 milyar dolara yakın döviz satıyor. Otuz yıllık enflasyon dikkate alındığında, ‘bugünkü parayla’ 100 milyar dolara karşı geliyor bu tutar. Ama yetmiyor. Eylül ortasında faizleri yükseltiyor. Olmuyor. Hükümet faizlerin daha fazla yükselmesini istemiyor. Sonuçta ERM’den çıkmak zorunda kalıyor. Sterlin %15 oranında değer kaybediyor. Faizin artırılmak istenmemesinin nedeni işsizlik oranının yüksek olması. Zaten spekülatif atağın temel nedeni de bu: Spekülatörler sterline hücum ettiklerinde -ellerindeki sterlin cinsinden mali varlıkları ucuz kurdan dolara çevirdiklerinde, hükümetin yüksek işsizlik nedeniyle faizi artırmak istemeyeceğini ve dolayısıyla ucuz kurdan döviz alıp eninde sonunda sistem çöktüğünde yüksek kurdan satabileceklerini düşünüyorlar. Sonuçta kazanan spekülatörler oluyor.
Örnek 2. Meksika 1995: Mart 1994’te faizleri ve döviz kurunu sıçratan ve sermaye çıkışlarına yol açan bir çalkantı yaşanıyor. Meksika yetkilileri faizler daha fazla artmasın ve mevcut döviz kuru rejimi (peso dolar karşısından belli sınırlar içinde oynayabiliyordu) sürdürülebilsin diye çabalıyorlar. Ancak riskli bir politika tercihinde bulunuyorlar. Döviz talebini kesmek için, kısa vadeli peso cinsinden devlet borcunu kısa vadeli dolar cinsinden borca çeviriyorlar. Dikkat: Döviz talebini azaltmak üzere yapılan bu hamle, bizim kur korumalı mevduat gibi hoş (ama çok riskli) bir tasarım değil ama sonuçta aynı kapıya çıkıyor: Kur artış riskini ülkelerin hazineleri üstlenmiş oluyor. Ancak ekonomik temelleri düzeltecek bir politika uygulamak yerine “kör kör parmağım gözüne” gidiyorlar: Yurtiçi kredi arzını pompalıyorlar. Sonuçta, kur sistemi çöküyor ve Meksika kendini derin bir ekonomik krizin içinde buluyor.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Siyasal, sosyal ve ekonomik hayatın her alanında verdikleri sonsuz emeklerle dünyayı güzelleştiren tüm kadınların bu özel günü kutlu olsun. Umarım her alanda kadına karşı ayrımcılık ve şiddet biran önce son bulur.
Bu köşe yazısı 08.03.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.