TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Hafta içerisinde ocak ayı sanayi üretim indeksi gerçekleşmeleri açıklandı. Bir yıl öncesine kıyasla sanayi sektörü üretiminde yüksek bir artış var (yüzde 14,8). Tek bir aya ait gelişmeyi bir tarafa bırakalım. Yıllık yüzde değişim değerlerini kullanarak 1998 başından bu yana sanayi üretiminde ne tür gelişmeler olduğuna bir göz atalım bugün.
İncelemeyi 1998'den başlatmamın tek bir nedeni var; sanayi üretim indeksinden elde edilebilecek en eski yıllık büyüme hızları bu tarihten başlıyor. Yeni seriyi kullanarak daha geriye gitmek mümkün değil.
İlk gözlemimizi Şekil 1'i kullanarak yapalım. Hem toplam sanayi sektörü için, hem de onun en büyük alt kalemi olan imalat sanayi sektörü için iki ayrı döneme ait ortalama yüzde artışlar gösteriliyor bu şekilde. Kısa boylu çubuklar 1998 ocak ayından, uzun olanları ise 2002 ocak ayından bu yana olanları özetliyor.
Son beş yılın büyüme hızı tüm dönemde elde edilen büyüme hızının iki katı düzeyinde. Ayrıca, dönemler arası kıyaslamayı bir tarafa bırakıp sadece mutlak rakamlara bakarsak sanayi üretiminde yüzde 8 gibi yüksek sayılabilecek bir büyüme gerçekleştiğini görüyoruz 2002-2007 arasında. Sanayi büyümesi açısından mutlu olabiliriz; birinci gözlem bu.
Peki bu yüksek ortalama hızın kalıcı olabileceğini söyleyebilir miyiz? Farklı bir ifadeyle sanayi sektörünün potansiyel büyüme hızı yüzde 8'lere çıkmış olabilir mi?
'Çıkmış' diyorum, çünkü 1970-2001 arasında elimizdeki mevcut göstergelere göre daha düşük bir büyüme hızı gerçekleşmiş bu sektörde. Yukarıda sanayi üretim indeksinin daha geriye gitmediğini belirttim. Oysa yıllık milli gelir verilerinden elde edilebilecek sanayide yaratılan katma değer verilerine göre 1970-2001 arasında ortalama büyüme hızı yüzde 5.3 olmuş. Dönemi kısaltıp 1990-2001 yaparsak, bu hız yüzde 3,7'ye iniyor.
Şüphesiz bu soruyu yanıtlamak kolay bir iş değil. Ancak, Şekil 2 bu açıdan bazı ipuçları veriyor ve potansiyel sanayi büyüme hızının yüzde 8'lere ıkmamış olabileceğini ima ediyor. Bu şekilde 2002-2007 dönemi ikiye bölünüyor. Asıl hızlı büyüme ilk yarıda olmuş. 2004'ün ikinci yarısından bu yana gerçekleşen ortalama büyüme hızı yüzde 6 dolaylarında. Tarihsel hızımız kadar düşük değil, ancak çok da yüksek değil. Bu da ikinci gözlemimiz.
Makro disiplin ve makro düzeydeki yapısal reformlar ile bir yere kadar gelmişiz. Geçmişe göre daha başarılı kılmış bizi uygulanan program. Ancak daha ileriye atılmamız için bunların yeterli olmadığı da söylenebilir yukarıdaki gözlemden hareketle. Bu da neden mikro düzeyde reformlara gereksinim olduğunun farklı bir anlatım biçimi.
Azıcık dikkat edilirse hemen görülecek: Şekil 3'te iki tane çok belirgin devresel hareket görünüyor. Her ikisi de 2002 öncesi döneme ait. Oysa 2002 sonrasında böyle belirgin bir daralma-büyüme devresi yok. Sadece ikinci gözlemde vurgulanan iki ayrı ortalama düzey etrafında salınan bir büyüme var. Şeklin ikinci yarısına bakılırsa bunu da belirlemek mümkün. Kısacası, bu kadar uzun bir süre kararlı bir şekilde büyüdüğümüz başka bir dönem yok. Bu da üçüncü gözlemimiz.
"'Madem büyüyoruz; biz neden hissetmiyoruz?" sorusuna verilebilecek yanıtlardan bir tanesi de Şekil 4'te yer alıyor. İmalat sanayi endeksinde er alan tüm alt grupların 1998-2007 dönemindeki ortalama büyüme hızları var bu şekilde.
Taşıt araçları ve büro makineleri (ki grafiğe sığsın diye bu sektördeki büyümeyi kestim; yüzde 40 görünüyor, yüzde 73 gerçek rakam) sektörlerinde 'çılgın' sayılabilecek bir üretim artışı var. Bu düzeyde olmasa da televizyon ve radyo imalat ile makine imalat sanayilerinde de yüksek artışlar var. Buna karşın tekstil sektörü yerinde saymış, giyim sektörü ise küçülmüş. Unutmayalım; bu iki sektörün endeksteki ağırlıklarının toplamı yüzde 16 dolaylarında. Sektörler arası oldukça çarpıcı bir farklılık var büyüme düzeylerinde. Bu da dördüncü gözlemimiz.
Bir başka ilginç nokta da şu: İkinci gözlemde olduğu gibi 2001 sonrasını iki ayrı dönemde incelersek, tekstil ve giyim sektörlerinde çarpıcı bir küçülme saptanıyor 2004 ortalarından bu yana. Aynı ölçüde olmasa da dericilik sektöründe de var bu küçülme. Bu da beşinci gözlem.
Perşembe günü ele aldığım konu açısından bu son iki gözlem özellikle önemli. Bu sektörlerde önemli bir istihdam var ve hızla büyüyen sektörlerimize kıyasla daha vasıfsız burada çalışanlar. Bu insanlarımızın başka sektörlerde iş bulabilmeleri önemli bir sorun olarak daha fazla gündemimize gelecek gibi görünüyor bundan sonra.
Bu köşe yazısı 11.03.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
04/12/2024
Güven Sak, Dr.
03/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
02/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
30/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
29/11/2024