TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Askerlik hizmetimi takiben Dışişleri Bakanlığında göreve başlamamdan yaklaşık bir yıl sonra İstanbul Boğaziçi Köprüsünün (Birinci Köprü) açılış töreninde ilginç bir deneyim yaşadım. O tarihte Asya ile Avrupa’yı karayolundan ilk kez birleştiren dünyanın - ABD dışında - en uzun köprüsünün tamamlanması, yabancı basında da büyük ilgi çekmekteydi.
Nitekim 1973 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşunun 50. yılı kutlamalarına da denk getirilen açılış töreninin görkemli biçimde yapılması için bir Komite görevlendirilmiş ve görevliler büyük bir gayret ve titizlikle tören hazırlıklarını tamamlamışlardı. (Hatta davetiyelerin yazılmasında o tarihte Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğünde çalışan eşim de katkıda bulunmuştu). Açılış töreni için çeşitli ülkelerden davet edilen yabancı konuklar geldikleri ülkenin uzaklığına göre, bir-iki gün önceden Türkiye’ye varmışlardı. Bazı ülkelerden Başbakan, diğerlerinden Bakan veya Özel Temsilci düzeyinde çok sayıda yabancı konuk Ankara ve İstanbul’da, otellerine yerleştirilmişlerdi. Bu çerçevede Dışişleri Bakanlığından diplomatlar, gelen misafirlerin kıdemine göre mihmandar olarak görevlendirildiler. Ben de Nepal’den gelen bir Orman Bakanına refakat edecektim.
Gelen misafirlerden bazıları Ankara’da resmi temaslarda da bulunmuşlardı. Bunların İstanbul’a intikalleri için, Türk Hava Yolları (THY) tarafından geniş gövdeli bir McDonnell Douglas DC-10 uçağı tahsis edilmişti. Konuklarımız ve biz mihmandarlar 29 Ekim sabahı Ankara’dan hareket ettik. Uçağımız Yeşilköy (daha sonra Atatürk) Havalimanına doğru alçalmaya başladığında o dönemin THY Genel Müdürü - Hava Kuvvetlerinden emekli bir General - kısa bir anons yaparak uçağın idaresini alacağını ve yeni köprüyü konuklarımıza daha yakından göstermek istediğini söyledi. “İlginç ancak nasıl olacak acaba” diye düşündüğüm sırada, deneyimli kaptanımız, askeri jet pilotluğundan kaynaklanan bir alışkanlıkla olsa gerek, Jumbo uçağa köprüye doğru ani bir manevra yaptırdı. Bu “keskin manevra” nedeniyle, uçağın gövdesinden gelen - normal olsa da bizim takdir edemediğimiz - çatırtı sesleri arasında ortalık birbirine girdi. Servis masaları devrildi. Yüzü gözü bembeyaz olan bazı yolculardan çığlık atanlar oldu. Hatta hatırladığım kadarı ile o sırada ayakta olan NATO Genel Sekreteri Joseph Luns da yere doğru savruldu. Neyse ki bu çok kısa süren heyecandan sonra, İstanbul Boğazını inci gibi süsleyen o güzel manzarayı daha yakından seyretmiş olarak, kazasız belasız bir iniş yaptık.
Ertesi sabah (30 Ekim) yapılacak tören için Nepalli Bakan ile birlikte saat 09.30’da Kabataş İskelesinden kalkan araba vapuru ile Beylerbeyi’ne geçtik. Programa göre araçlarımız bizi tören mahalline ulaştıracak otobüslere bıraktıktan sonra, Avrupa yakasına geri dönecekler, bizler de yürüyerek karşı kıtaya geçecektik. Saat 10.30’da protokol için ayrılan tribünde yerlerimizi aldık. Konuklar arasında çocukken filmlerini büyük keyifle izlediğim UNESCO Fahri Büyükelçisi ünlü yıldız Dany Kaye ile birlikte yanında dünyanın her tarafından gelen bir grup çocuk da vardı.
Törene katılan resmi davetlileri ayıran polis kordonunun arkasında meraklı halkın yanı sıra, karşı tarafta da köprünün Ortaköy girişinde ve tepelerde mahşeri bir kalabalığın biriktiği görülüyordu. Binlerce insan “Avrupa’dan Asya’ya” yürüyerek geçebilme heyecanı içinde, Köprünün yaya geçişine açılacağı saati beklemekteydiler.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün teşrifini takiben, program akışına göre, saat 11.00’de İstiklal Marşı icra edildi. İstanbul Belediye Başkanı Fahri Atabey, Vali Namık Kemal Şentürk, Kara Yolları Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu, Bayındırlık Bakanı Nurettin Ok, 50. Yıl Kutlama Komitesi Başkanı Devlet Bakanı İsmail Hakkı Tekinel sırası ile açılış konuşmalarını yaptılar. Nihayet Başbakan Naim Talu’nun konuşması gerçekleşti. Yalnız Türkçe ve bu önemli kutlamanın yarattığı duygular içinde yapılan konuşmalar oldukça uzadı. Kuşkusuz, Asya ve Avrupa’nın birbirine kavuşmasının heyecanını hepimizin yaşamaktaydık. Ancak biz mihmandarlar da kan ter içinde, konukların, konulardan konulara geçilerek uzayan konuşmalar yüzünden ilgilerini kaybetmemeleri için onları bilgilendirmeye çabalıyorduk. Sanırım Nepalli Orman Bakanı, konuşmalardaki benzerliklerden olacak, benim tercümelerimden kuşku duymaya başlamıştı. Bunun üzerine bana Nepal’in doğal güzelliklerini anlatmaya karar verdi. Konu ailesine geldiğinde ise nihayet resmi konuşmalar da bitmişti.
Programa göre, köprünün açılış kurdelesinin Cumhurbaşkanımız tarafından kesilmesini takiben karşı tarafa geçilecek ve Avrupa yakasında bekleyen araçlara ulaşılacaktı. Mihmandarı olduğum Nepalli Bakan da, Asya’nın bir ucundan gelip Avrupa’ya yürüyerek geçmenin hoş bir duygu olduğunu dile getirdiğinde, mahşeri halk kalabalığı arasında da heyecanın arttığını fark etmiştim. Cumhurbaşkanı Korutürk “hayırlı olması” dilekleri ile açılış kurdelesini kesti. Bizler de toplanıp düzenli bir grup halinde yürümeye başladık. Buraya kadar protokol ve program, uçaktaki heyecan dışında, düzenli işledi. O sırada nasıl oldu ise bisikletli bir çocuk kalabalığın arasından sıyrılarak, olanca gücü ile köprüde pedal çevirmeye başladı. Hepimiz ağır çekim filmi gibi olayı şaşkınlıkla izlemeye başladık. İşte Asya’dan Avrupa’ya kara yolundan “resmi olarak” geçen ilk kişi bisikletli bu çocuk oldu. Kim bilir şimdi nerededir?
Cumhurbaşkanımızın tören mahallinden ayrılmasını takiben, bizler de kalabalık bir grupla Köprü üzerinden karşı yakada bekleyen araçlara doğru yürümeye başladık. Ortaköy yakasına yaklaştığımızda açılışı büyük bir heyecanla bekleyen binlerce kişi, protokolün geçişinin sona ermesine fırsat vermediler. Beklenmedik bir şekilde polis barikatlarını da aşarak, Avrupa yakasından Asya yakasına doğru yürümeye, hatta koşmaya başladılar. Herhalde yapılan konuşmalarda “Köprünün İstanbul halkına bir hediye olduğunun sıkça söylenmesi”, halkın da bu “hediyelerine kavuşmak” arzularını kamçılamıştı. Bir anda her şey birbirine karıştı. Protokol ve program bozuldu. Bizler de konuklarımızı o kalabalık arasında kaybetmemek için büyük bir telaşa kapıldık. Şimdi mizah gibi gelen bu durumdan dehşete düştüğümü de anımsıyorum.
Nihayet ulaştığımız araçlarımız karşıdan gelmeye devam eden kalabalıkları nerede ise yara yara ve yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Meraklı yayalar, dünyanın değişik ülkelerinden gelen yabancıları görmek için nerede ise burunlarını araçların camlarına yapıştırarak tezahürat yapmaktaydılar. Her gördükleri siyahi konuğu, Türkiye’de de çok ünlü olan büyük futbolcu Pele’ye benzetip sevgi gösterileri yapanlar vardı. Hatta bunu gören bir siyahi konuk aracından inip “ben Pele’yim” diye etrafını da coşturmuştu. Ayrıca, Asya kıtasından gelen davetli konuklara elleri ile “çekik göz” yapanlar mı istersiniz! Bu bağlamda, Dany Kaye’in, köprü üzerindeki yürüyüşü hakkındaki izlenimlerini soran gazetecilere esprili bir şekilde “o kalabalık arasında ayakkabılarımı kaybettim” demesinin gazetelerde yer aldığını hatırlıyorum.
Ayrıca çokça dile getirilmeyen büyük bir tehlike de yaşanmıştı. O mahşeri kalabalığın köprünün üzerinde koşması nedeni ile oluşan titreşimlerin tehlikeye yol açabileceğinin anons edildiğini ve boşatılmaya çalışıldığını da duyduk. Ya gerçekten asma köprülerde olabileceği belirtilen titreşimler yüzünden köprü ortadan yay gibi ikiye açılıp üzerindeki heyetlerin yarısını Asya, diğer yarısını da Avrupa kıtasına fırlatsaydı!
Yaşanan bu “protokol kâbusu” önlenebilir miydi bilmiyorum. Ancak protokol görevlilerinin bunca titizlikleri ve gayretlerine rağmen hak etmedikleri ve çok zorlandıkları, bizim de ter döktüğümüz bir gerçekti. Aynı zamanda “Protokol Kuralları” kitabını yazan, aile dostumuz Protokol Şefi Büyükelçi Yalçın Kurtbay’ın, son derece dikkatli ve kuralları tam uygulamaktan kaçınmayan kişiliğini anımsayıp karşılaşılan bu durum karşısında neler hissettiğini düşünmeden duramadım.
Tüm bu gelişmeleri takiben, bir şans eseri yaşanan karmaşa herhangi bir güvenlik zafiyetine yol açmadan sonuçlandı. Akşam saatlerinde Savarona Yatı ile İstanbul Boğazı üzerinde muhteşem bir tekne gezisi yaparak, enfes Türk yemeklerini tadan yabancı konuklarımız ülkelerine memnun bir şekilde döndüler.
Açılış töreni öğretici bir deneyim yaşamama vesile oldu. Genellikle, bazı kesimlerde önem vermekten imtina edilen protokol kurallarına uyulmamasının nelere yol açabileceğini düşünmemek elde değildi. Zira böyle büyük törenler zorlu bir ön çalışma ve hazırlık süreci gerektirir. Aslında bir kez kâğıda döküldükten sonra “İsviçre saati” gibi işlemesi beklenir. Herkesin ne yapacağı, yeri ve saati belirlidir. Aksi takdirde olaylar bir diplomatik skandala, hatta kaosa dönüşebilir. Öte yandan hayatın akışı içinde öngörülemeyen sürprizler mevcut. Ona da artık kısmet demek kalıyor.
Bu vesile ile Boğaziçi Köprüsünün yapımına önayak olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i rahmetle anıyorum.
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
15/11/2024