TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
'Krizine kadar cari açıkçı' rumuzu ile bana mesaj yollayan Ankara'da mukim bir iktisat hocası dostumdan söz etmiştim perşembe günkü yazımda. Bir mesaj daha aldım kendisinden. Şöyle diyor:
"Cari açığın özel sektör kaynaklı olması faiz artırımlarının cari açık azaltıcı olmasını sağlayabiliyor. 2005'te özel tüketim patlamış, ben ev aldım. 2006'daki faiz artışı bunu dizginlemiş olabilir, ben araba değiştirmeyi erteledim. Yazının son bölümünde faiz indirimine olumlu bakıyorsun gibime geldi... Ama tüketimi artırmayacak faiz indirimi daha iyi gibi. Tüketici kredilerinden şu veya bu şekilde vergi alınabilseydi, indir faizi-artır vergiyi ne güzel olurdu... Ne bileyim ben, yaşlandım zaten. Hem atalarımız ne demiş, aynı anda hem müshil hem de uyku hapı alma."
Genellikle köşe yazılarında okuduklarımıza ters değil mi? Cari açığın arkasındaki temel neden olarak değerli lirayı gösteren ve bu değerlenmenin de esas olarak yüksek faizden kaynaklandığını belirten görüşten söz ediyorum. Yani, 'yüksek faiz-yüksek cari açık' vurgusu var bir tarafta, öteki tarafta da dostumun altını çizdiği 'düşük faiz-yüksek cari açık' vurgusu.
Bir taş, çok kuş
Bir gariplik var mı bu işte? Az önce tırnak içine aldıklarıma birer sözcük daha ekleyerek yazayım, belki o zaman daha rahat ilerleyebiliriz: 'Yüksek faiz-düşük kur-yüksek cari açık' bir tarafta, 'düşük faiz-yüksek iç talep-yüksek cari açık' öteki tarafta.
İlk kanalı kullanarak faiz politikası ile cari açığın etkilenmeye çalışılması halinde karşılaşılacak çıkmazı muzip üslubu ile çok güzel anlatmış dostum. Satır aralarında bir taşla birden fazla kuş vurulamayacağını da belirtiyor. Faiz taşı ile neden tüm modern merkez bankalarının enflasyon kuşunu avlamaya çalıştıklarının nedenini de. Muhtemelen bu yazıyı okuduğunda "Ben neymişim be abi, meğerse neler de demişim" mealinde bir mektup alacağım kesindir kendisinden ama yiğidin hakkını da teslim etmeli. Mütevazıdır, oysa kısacık bir paragrafta tüm parasal iktisadın ana fikrini özetleme yeteneğine sahiptir. Fakat bu yeteneği sabaha karşı yazdığı, uykusuzluk nedeniyle göndermeyi unuttuğu, aylar sonra aklına geldiğinde de göndermekten vazgeçtiğini belirttiği e-postalarda saklı kalır genellikle. Oysa bilen bilir onu.
Sadece 'alta' bakmak
Cari açığı azaltmak istiyorsak, ki çok yüksek azaltmak gerekir, faizleri indirecek miyiz, yoksa yükseltecek miyiz? İlk önce sermaye akımları tarafından bakalım işe. Bir ülkenin iflas olasılığı (kredi riski) değişmiyorken faiz haddi yükseliyorsa (eski yazılarımda kullandığım benzetmeyle kemikli etin kemik kısmının sabit kalarak et kısmının artması olgusu), o ülkeye akan döviz miktarının artması beklenir.
Dövizin giderek bollaşmasının ne tür sonuçlara yol açtığı ise malum; yerli para değerleniyor, kur düşüyor. İhraç edilen malların fiyatları yabancı para cinsinden ifade edildiklerinde yükseliyor, yabancıların bizim mallara olan talepleri azalıyor, ihracat olumsuz etkileniyor. Öte yandan, ithal edilen malların yerli para ile ölçülen fiyatları düşüyor, ithalat ucuzluyor, ithal mal kullanımı yaygınlaşıyor, cari açık artıyor.
'Kitabi' açıklama böyle. Kısacası o ülkenin rekabet gücü azalıyor düşen kurla birlikte. Başka türlü bakmak da mümkün cari açığa.
Sadece 'yukarıya' bakmak
Cari açık tanım gereği yurtiçi yatırımlarla yurtiçi tasarruflar arasındaki farka eşit. Yani, yeteri kadar tasarruf yapamıyor, buna karşın yatırımlarınızdan feragat etmek istemiyorsanız başkalarının tasarrufuna ihtiyaç duyuyorsunuz. Başkaları size tasarruflarını borç olarak vermeye razı oluyorsa, tasarrufunuzdan fazla yatırım yapabiliyorsunuz.
Diğer bir ifadeyle, 'şimdi' ayağınızı mevcut yorganınıza göre uzatmıyorsunuz, ama o atasözü olaya 'statik' bakıyor, oysa yatırım söz konusu olunca iş dinamikleşiyor: Yatırımlar eğer doğru yerlere yapılıyorsa 'yarın' yorgan uzuyor, ayağınız dışarıda kalmıyor.
Eğer 'şimdi' ayağınızın dışarıda kalması üşütüp hasta olmanız riskini çok artırıyorsa, bu durumda ayağınızı içeri çekip yorganın altında büzülmeniz gerekiyor. Bunun yolu da faizi yükseltip tasarrufları artırmak ve yatırımları azaltmaktan geçiyor. Yatırımlar azalınca ayak 'şimdi' yorganın altına giriyor. Tasarruf kısmı yine yorganın boyunu ilgilendiriyor. Kalıcı biçimde artırabiliyorsanız tasarrufları, ileride yeni ve uzun bir yorgan edinme şansınız artıyor. Geçici biçimde artırıyorsanız da yorganı çekiştire çekiştire biraz esnetebiliyorsunuz.
Ama her halükârda üşütüp hasta olmamak için (çalkantı-kriz) 'şimdi' yorganın altında büzülüyorsunuz. Bunu sağlayan ise faizlerin yükseltilmesi.
Hangi kuş?
Cari işlemler açığını etkilemek için ne tür bir faiz politikası izlenmesi gerektiği o kadar açık değil dolayısıyla. Havadaki kuşa atılan taşın başa düşmesi ihtimali var. Oysa illa bir kuşu vurmak gerekiyorsa (ne istiyorsak bu hayvancıklardan) faiz politikasıyla, o kuş başka.
Enflasyona odaklanmış bir faiz politikası, arka planda disiplinli bir maliye politikası olması koşuluyla, eninde sonunda enflasyonu fiyat istikrarı düzeyine yaklaştırma potansiyeline sahip. Bu süreç sonunda reel faizlerin de normal düzeylere düşmesi beklenir. Normal düzeyden kastım da açık: Hepimizi rahatsız eden 'sıcak para'ya cazip gelmeyecek bir düzeyden söz ediyorum.
Aradaki sürede şüphesiz herkes üzerine düşeni yapmalı. Özellikle hızlı kredi artışının yarattığı etkilere bir de makro istikrar açısından bakmalı bankacılık düzenleme ve denetleme otoritesi. Makro istikrar onların sorumluluğu değil, ama düzenlemekle sorumlu oldukları kurumların sağlığı açısından elzem makro istikrar. Bu otoritenin mutlaka bakması gereken bir başka alan da şirketler kesiminin açık pozisyonunun bankalara verebileceği potansiyel zarar.
Daha da önemlisi rekabet gücümüzü son derece kısıtlayan ve mikro düzeydeki yapısal önlemlerle ortadan kaldırılabilecek çok sayıda unsurun varlığı. Bu tür reformları içeren bir program devreye sokulmadıkça anlaşılan yanlış kuşlarla gündem hep meşgul edilecek.
Bu köşe yazısı 25.02.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.