TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünkü konuyu sürdürüyorum: Son verilerin ışığında çokça tartışılmaya başlandı. Türkiye ekonomisinde bir 'iniş' öngörülüyor. Bunun yumuşak mı yoksa sert mi olacağı üzerinde duruluyor. Sadece 2007 için olsa bu öngörüler çok fazla önem taşımayacaklar. Zira geride bıraktığımız yıldan aktarılan dinamikler nedeniyle 2007'de büyüme hızı yakın geçmişe kıyasla daha düşük olabilir.
Mayıs ayında başlayan çalkantı sonucunda artan tedirginlik, yükselen kur ve faiz, düşen kredi hacmi özellikle dayanaklı tüketim malları talebi ve yatırım harcamaları üzerinde etkili oldu. Bu gelişmeleri yaratan koşullar şu anda yok. Özellikle de gelişmiş ülkelerden sürpriz faiz artırımı beklenmiyor (sürpriz vurgusuna dikkat). Bu durumda 2007'nin son aylarında başlayan yavaşlama bir süre daha devam eder, nihayetinde büyüme hızı 2002-2005 döneminde gözlenen ortalamanın altına iner, ama 2008 ve sonrası için bir ölçü olmaz bu yavaşlama. Kaldı ki 2002-2005 döneminde de böyle 'düşük' bir büyüme hızı var; 2003 yılında yüzde 5,8 idi bu hız.
Oysa bu tartışmaların arka planındaki anafikir Türkiye ekonomisindeki mevcut durumun sürdürülemez olduğu biçiminde. Hızla giden arabanın frenlerinin tutmayacağından korkuluyor. Duvara toslama öngörüsü var.
Zinhar katılmıyorum bu senaryoya. Kriz sonrası gerçekleştirilen bunca dönüşümü tümüyle göz ardı ediyor bu tartışma zemini. Basite indirgiyor. Kriz öncesi dönemin, o tüm yapısal kurumların istikrarsızlığa göre tasarlandığı dönemin, tartışmalarına döndürüyor: Hızlı büyümenin nedeni olarak sadece bol miktardaki yabancı sermaye girişini görüyor. Bu nedenle tüketim ve yatırımımızın çok arttığını, musluklar kesilince bu kadar tüketim ve yatırım yapamayacağımızı söylüyor. Diğer bir anlatımla, cari işlemler açığının ani bir finansman güçlüğü ile daralacağı ve büyüme hızımızın düşeceğini vurguluyor.
Son beş yılda yapılan ne varsa onlara gözlerini kapıyor, tüm iyileşmeyi (ve de sorunları) dış sermaye akımındaki bolluğa bağlıyor. Bu topraklarda yaşayanları 'edilgen' konumuna düşüren bir bakış açısı. 'Biz bir şey yapamayız; ne gelirse başımıza, iyi ya da kötü, dışarıdadır kaynağı.'
Oysa 2007'de daha düşük bir düzeye düşebilecek büyüme hızını kalıcı biçimde artırma şansımız var 2008 ve sonrası için. Yukarıdaki bakış açısı son yirmi yılda zihinlere vurulan 'faiz-kur-sermaye girişi-cari açık-sürdürülemezlik' prangasından kurtulamadığı için bu şansı tartışmayı ıskalıyor. Ne yazık.
Türkiye ekonomisinin yeni bir atılım yapma şansı çok kuvvetli oysa. Bastığımız zemin balçık değil artık kriz öncesi dönemde olduğu gibi. Çok şey başardık son beş yılda. Şüphesiz bir dolu sorunumuz var, ama bu sorunların nasıl çözülebileceklerini biliyoruz, yapabiliriz bunları.
Mevcut program yine merkezde olacak. Bu programı sürdürülebilir büyüme hızımızı artırmayı amaçlayan reformlarla taçlandıracağız. İşgücü piyasasına eğileceğiz. İş ve yatırım yapmanın önündeki engelleri birer birer kaldıracağız. Kayıt dışını özendiren uygulamaların tasfiyesine yoğunlaşacağız. Küçüklerin finansa erişim sorununa eğileceğiz. İşgücümüzü beceri artırıcı programlara daha nitelikli hale getireceğiz. Kapsamlı bir mikro reform paketi tasarlamamız gerekiyor.
Bunları zaman içinde hayata geçirirken dış dünyadaki gelişmelere karşı olan hassasiyetimizi de makro önlemlerle azaltacağız. Döviz cinsinden borçlar ile alacaklar arasındaki farkı kapatmaya çalışacağız düzenleme ve denetleme otoritesinin çabalarıyla. Hazine, borcunun kura duyarlı kısmını daha da düşürecek. Merkez Bankası enflasyon yeteri kadar düşünce kur gelişmelerini daha fazla gözeten bir enflasyon hedeflemesi tipine yönelecek.
En önemlisi de refahımızı artırma sözü ile işbaşına gelenler bu sözlerini hatırlayıp ortalığı germeyecekler; bu reform paketinin tasarlanmasını gündemin başköşesine oturtacaklar. Yapabilirsek bunları, ABD ya da Japonya Merkez Bankası'nın ne yaptığı ancak piyasa oyuncularını ilgilendirecek, bizler pek etkilenmeyeceğiz bu gelişmelerden. Daha da önemlisi zihinlerdeki prangalar çözülecek; nasıl başardığımız gidilip başka ülkelerde konferanslarda anlatılacak.
Bu köşe yazısı 19.02.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.