TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
COVID-19 SALGINI
dünyanın her tarafında hükümetlerin, hafızalarımızda benzeri olmayan önlemler almalarına yol açtı. Bütün ülkeler, hastalığın yayılma hızını azaltmak için ciddi adımlar attılar. Hem doğrudan COVID-19 kaynaklı can kayıplarını azaltmak hem de ulusal sağlık sistemlerinin vaka seli altında boğulmasını önlemek amacıyla alınan bu önlemlerin önemli bir bölümü bulaşmayı, insanların mekânsal hareketliliğini azaltarak ve temasları sınırlandırarak yavaşlatmayı hedefledi. Karantinalar, sokağa çıkma yasakları, işyeri kapatmalar ve benzeri kısıtlamalar bir yandan bu amaca hizmet ederken diğer yandan, tüketicilerin satın alma/tüketme ve üreticilerin çeşitli mal ve hizmetleri üretme/satma kabiliyetini sınırladı –halen de sınırlamaya devam ediyor. Sonuçta, yaşanan talep daralması ve onunla eşzamanlı olarak arzda yaşanan düşüş pek çok sektörde çok ciddi üretim ve istihdam kayıplarına yol açıyor.
Bütün dünyada iktidarda olan hükümetlerin salgın sürecinde karşılaştığı en zorlu problem, bir yanda halk sağlığı riskleri diğer yanda istihdam ve gelir kayıpları arasındaki politik olarak savunabilecekleri dengeye uygun önlemleri belirlemek oldu. Politika yapıcıların önündeki seçenekler yelpazesinin bir ucunda bütün ekonomik faaliyetlerin salgın yokmuşçasına, hiçbir engelleme olmaksızın devam etmesine izin verilmesi ve insanların gönüllü olarak alacakları sosyal mesafe vb. önlemlerle yetinilmesi yer alıyor. Bu istihdam ve gelir kayıplarına –en azından bir süreliğine– yol açmazken, tedaviye ihtiyaç duyulan hasta ve vefat sayısında patlama yaşanması anlamına geliyor. Dolayısıyla uzun süre sürdürülebilir bir seçenek değil. Nitekim salgın Avrupa’da yayılmaya başlarken bu uç seçeneği bir süreliğine deneyen İngiltere bir müddet sonra diğer Avrupa ülkelerinkine benzer kısıtlamalara geçmek zorunda kaldı.
Yelpazenin öteki ucunda ise, bulaşmayı, yaşamsal olmayan tüm ekonomik faaliyetlerin tamamen durdurulması suretiyle engelleme seçeneği var. Halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirecek bu seçeneğin, kitlesel işsizliğe ve büyük gelir kayıplarına yol açarak sadece işletmelerin değil, çalışanların hayatta kalmasını da çok güçleştireceğini ve büyük ölçüde devlet yardımlarına bağımlı hale getireceği açık. Bunun salgın bitene kadar değilse de, önceden ilan edilmiş kısıtlı sürelerle yürürlüğe sokulması Yeni Zelanda gibi bazı ülkeler için kabul edilebilir maliyette bir seçenek olarak değerlendirildi ve başarıyla uygulandı. Nitekim Yeni Zelanda, dünyada salgın sürecini en düşük kayıp oranıyla sürdüren ülke konumunu koruyor.
Her ülkede hükümetler sürecin bugüne kadarki bölümünde bu iki uçtan birine ya da diğerine nispeten daha yakın olan önlem paketlerini yürürlüğe koydu. Bu çerçevede pek çok ülke, başta hizmet alt-sektörleri olmak üzere çeşitli sektörlerin faaliyetlerini kısıtlayıcı önlemleri de devreye soktu. Pek çok hizmet sektörü, talepte büyük daralmaların yanı sıra hükümet emriyle zorunlu tutulan ciddi arz kısıtlamalarıyla da karşılaştı. Bu önlemler vaka ve vefat sayısının seyrine göre zaman zaman gevşetiliyor ya da sıkılaştırılıyor.
Yazının tamamına erişmek için tıklayınız.
Bu yazı Şubat 2021 tarihli İktisat ve Toplum Dergisinin 124. sayısında yayımlanmıştır.