TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geride bıraktığımız yıl mayıs ayında kur ve faiz aynı anda yükselmeye başladı. Bu yükselme eğilimi birkaç ay sürdü. Aynı süreçte özellikle ekonomi politikasının kontrolü altında olmayan unsurlara bağlı olarak (altın, petrol ve işlenmemiş gıda ürünlerinin fiyatları) enflasyon da yükseldi. Kurdaki yükselme bazı mal gruplarında hemen, diğerlerinde bir gecikme ile enflasyonu artırdı. Enflasyon beklentileri bozuldu.
Enflasyonun ileride nasıl yol izleyeceğini belirleyen bu unsurlardaki gelişmeler, öngörülen enflasyonu yükseltti. Enflasyonun mayıs sonrasında izleyeceği yolun hedeften önemli ölçüde sapacağını gören Merkez Bankası da kısa vadeli politika faizlerini sıçrattı.
Kontrol altında olmayan dışsal unsurlar bir tarafa bırakılırsa, yukarıda belirtilenleri şöyle de okumak mümkün: Kur sıçradı. Bu sıçrayış hem enflasyonu hem de tahmin edilen enflasyonu yükseltti. Hedeflenen enflasyon ile tahmin edilen enflasyon arasında açılan farkı kapatmak için MB faizleri yükseltti.
Daha da özetleyebilirsiniz: Kur sıçradı. Enflasyon yükseldi. Enflasyonu tekrar aşağıya indirmek için kuru düşürmek gerekiyordu. Merkez Bankası da kur düşsün diye faizleri yükseltti.
Eğlenceli yorumlar
Oysa Merkez Bankası 2001 sonlarından bu yana "Ben sadece enflasyona odaklanıyorum. Bir kur hedefim yok" diyor. Kurun yükselmesine verdiği faiz artışı tepkisi ile bu söyledikleri çelişiyor mu? Mayıs ayında kur arttı mı? Arttı. Merkez Bankası faizleri yükseltti mi? Yükseltti. O zaman?
Merkez Bankası politikalarının nasıl yorumlandığı hep çok eğlencelidir. 2001 sonlarına doğru Merkez Bankası geçmişle kıyaslanmayacak sıklıkta ve uzunlukta duyurular yayımlamaya başladı. Duyurularda ekonomiyi nasıl gördüğünü açıklıyordu ve ayrıca o koşullarda hem nasıl davranılması gerektiğini hem de kendisinin nasıl davranacağını anlatıyordu. O zamanlar bu duyuruların önceden belirlenmiş bir takvimi yoktu; sürpriz bir zamanlamayla gün ışığına çıkıyorlardı. Kriz sonrasında kimsenin uygulanan programa güveni yoktu. Duyurular bu güvensizliği de kırmaya çalışıyordu.
Özellikle ilk başlarda duyuruların televizyon kanallarında ele alınış biçimi, yorumcuların yazılanları nasıl algıladıkları, neler düşündükleri çok ilgi çekiciydi duyuruları kaleme alanlar için. Öğretici bir yanı da vardı bir sonraki duyurunun kaleme alınış biçimi için. Önemli bir duyuru yayınlanır yayınlanmaz çalışma odamdaki televizyonda farklı kanallar arasında dolaşıp söylenenlere dikkat kesilmek ve de Reuters ekranına düşen satır başlarına bakmak büyük bir 'mesleki eğlence' idi.
Yüksek faiz düşük kur
Artık gelenekselleştiği rahatlıkla belirtilebilir: 'Yüksek faiz düşük kur' politikası yürütüldüğünün ısrarla yazılması çizilmesi neredeyse 1990'lı yılların başına kadar uzanıyor. Aman Allah'ım! Son yirmi beş yılı bir düşünün. Ne kadar farklı kur rejimleri var. Ne kadar farklı para politikası uygulamaları. Maliye politikaları çok farklı. Her şey farklı. Olsun. Tek değişmeyen 'yüksek faiz düşük kur politikası'. Her şey değişse de.
Aslında ne büyük kolaylık; dünyada bir sürü şey oluyor, içeride karmaşık gelişmeler var. Siz de iktisatçısınız. Üstelik işiniz bu gelişmeleri yorumlamak, ileriye yönelik çıkarsamalar yapmak, politika tavsiye etmek. Bir dolu kitap, makale, tartışma tebliği karıştırmanıza, başka ülkelerin deneyimlerine falan bakmanıza gerek yok. Bir başucu kitabınız var. "Abi, bu işin altında kesinlikle yüksek faiz düşük kur politikası vardır" diyor. Hatta her sayfasının her satırında bu ibareye yer verilmiş. Daha kolay okunacak biçimde basılanlarda ise fotoğraflar da konmuş: Zor durumdaki ihracatçı, Mısır'a taşınan makineler falan.
Yaşadınız. Artık çok çeşitli aletleri içeren bir alet kutusu taşımaya gereksinmeniz yok karmaşık olayları çözümlemek için. Alet kutunuz bu kitaptan ibaret. Açın bir sayfayı, okuyun: Yüksek faiz düşük kur. O zaman çözüm ne? Tabii ki bu politikadan hemen vazgeçmek. Düşür faizi, yükselt kuru. Her derde deva.
Tabii ki kuru etkileyecek
Size verilen görev enflasyonla mücadele ise, enflasyonist gidişattan memnun değilseniz ne yapacaksınız? Enflasyonun ana belirleyicileri ne ise onları 'yola getirmeye' çalışacaksınız. Peki nasıl yapacaksınız bunu? Temelde iki yolla: İletişim politikası ve faiz politikası ile. İletişimi bir tarafa bırakalım.
Türkiye'de enflasyonun ana belirleyicileri neler? Bu konuda yapılan tüm uygulamalı çalışmaların bulguları bu belirleyicilerin kur, iç talep ve enflasyon bekleyişleri olduğunu gösteriyor. Kurdaki artış maliyetleri artırıyor ve bekleyişleri bozuyor. İç talep arttıkça eğer üretim kapasitesi aynı ölçüde artmıyorsa, kâr oranları yükseliyor. Enflasyon bekleyişlerindeki bozulma da ileriye yönelik olarak yapılan sözleşmelerdeki fiyatları (ücret, faiz, diğer girdilerin fiyatları gibi) artırıyor.
Para otoritesinin yükselen enflasyona tepki olarak yapacağı iş, kurdaki ve iç talepteki yükselmeyi dizginlemek ve enflasyon bekleyişlerini olumlu yönde etkilemek. Bu nedenle faizleri yükseltiyor.
Evet kuru etkilemek için de faizleri yükseltiyor. Yükseltiyor ki döviz yerine kendi bastığı para talep edilsin diye. Affedersiniz ama enflasyonun ana belirleyicisi kur ise, enflasyonu düşürmek için kur artışını dizginlemeniz gerekmiyor mu? Aksi bir davranış biçimi 'komik' olmaz mıydı?
Ama dikkat: Kurun düzeyinden bağımsız bu politika. Bir dolar iki lira da olsa bu politika geçerli, bir lira olsa da. Kur hangi düzeyde olursa olsun, enflasyonda kötü gidişat varsa faizleri yükseltiyor Merkez Bankası.
Bu anlamda 'kurla ilgilenmiyor'. Bir kur düzeyini hedeflemiyor. Enflasyonu kontrol altına almak için enflasyonu belirleyen unsurları dizginlemek istiyor. Bu kadar basit. Ha bu politikaya 'yüksek faiz düşük kur' politikası demek zorundaysa bazı 'iktisatçılar' (tanımlanmaları lazım değil) desinler. Ne yapabiliriz ki? Bu karda kışta nereden bulacak bu arkadaşlar başka bir kitap. Üstelik resimsizini.
Yarınki yazıda daha da açayım: Lira cinsinden mali varlıklara talep artsın, dolar cinsinden olanlara da azalsın ki kur artışı dizginlensin istediği için de faiz tepkisi veriyor Merkez Bankası dedim. Bu sıcak para politikası mı?
Varsayın ki sermaye hareketleri yasak. Sıcak para falan giremiyor ülkeye. Ama kendi vatandaşlarının dolar kullanma alışkanlıkları çok yaygın. Enflasyonun ana belirleyicisi yine kur (1985-1990 arası). Merkez Bankası yükselen enflasyon karşısında yine aynı tepkiyi vermeyecek miydi? Yoksa 'sermaye hareketlerinin kısıtlanması sorunu' ile 'sıcak parayı özendiren bir para politikası' sorununu mu karıştırıyor bu arkadaşlar? Öyleyse yardımcı olmaya çalışalım; yarın bu köşede.
Bu köşe yazısı 11.02.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.