TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Perşembe günü Merkez Bankası’nın (MB) Para Politikası Kurulu toplanacak ve kararlarını açıklayacak. Salı günü MB’nin ortalama fonlama faizi (“gerçek” politika faizi) yüzde 12.47’ye yükselmişti. Oysa tam üç ay önce 7.46’ydı. 5 puanlık bir artış; ikiye katlanmasına az kalmış. Neyse, mesele o değil. MB’nin sözde politika faizi ise yüzde 10.25; gerçeğinden 2.22 puan daha düşük. Yine, bir neyse. Mesele bu da değil.
Toplantıda ne karar alınırsa alınsın şu gerçek değişmeyecek: Türkiye son yıllarda o kadar çok ekonomik kırılganlıklar biriktirdi ki bunların sadece para politikası yoluyla ya da sadece maliye politikasıyla ortadan kaldırılması mümkün değil. Üstelik tek başına ekonomi politikası ile de kırılganlıkları yok etmek mümkün değil. Öyle ya, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını dinlemeyen alt mahkemelerin olduğu bir ülkeden söz ediyoruz.
Ben yine ekonomiye döneyim ve biriktirdiğimiz kırılganlıkların birini daha sergileyeyim. Söyleyeceklerimde yeni bir şey yok. Daha önce bu köşede defalarca okudunuz, başkaları da defalarca yazdı, çizdi ve dile getirdi. Buna rağmen tekrar ve tekrar gündeme getirmekte yarar var; önemliler ve dahası 2018 Ağustos’unda başımıza gelen musibetten ders alınmış gibi görünmüyor.
Grafikte enflasyondan arındırılmış toplam kredi miktarının çeyrek yıllar itibariyle 2007’nin ilk çeyreğinden bu yana hareketi gösteriliyor. Son gözlem 2020’nin üçüncü çeyreği. Rahat okunsun diye, 2007’nin ilk çeyreği 100 olacak şekilde endeks haline getirdim verileri. Birkaç saptama: 2007-2019 döneminin zirvesi 2018’nin ikinci çeyreğinde yaşanıyor (dikey çizginin olduğu çeyrek): 2007’nin ilk çeyreğine kıyasla tam 4.1 kat artmış reel krediler. Dile kolay on buçuk yılda 4.1 kat. Oysa tüm finansal krizler literatürü “kredide sürat felakettir” çalışmaları ile dolu. Nitekim sürat felakete dönüşüyor ve meşhur tweetler sonrasında Ağustos 2018’de krize giriyor Türkiye.
İkinci önemli nokta şu: Musibetten ders almadığımızı, 2020’deki kredi gelişmeleri açık biçimde gösteriyor. 2007’den sonra gözlenen hızlı kredi genişlemesini bile gölgede bırakan kamyon/TIR arkası özlü sözlerdeki “tek rakibim THY” gibi bir kredi genişlemesi var. Birkaç aydır yaşadığımız olumsuzlukların temelinde yatan faktörlerden biri de işte bu baş döndürücü kredi genişlemesi. Ne için? Sürdürülemez bir büyümeyi sağlamak için. Ne pahasına? Döviz gelirlerinin pandemi nedeniyle dibe vurduğu bir dönemde, döviz talebini sıçratmak pahasına. Neden feragat ederek? İşini kaybedenlere yeterli desteği vermekten feragat ederek.
Ağustos 2018’de patlayan krize kadar olan hızlı kredi artışının arkasındaki temel neden birkaç yazıdır üzerinde durduğum ve grafiklerle gösterdiğim yurtdışından bol miktarda borçlanmamızdı. Pandemi sürecindeki “tek rakibim THY” tipi artışın nedeni ise açık: Kamu bankaları.
Bu köşe yazısı 22.10.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024