TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Basit bir nezle geçirdiğini düşündüğümüz eşim, 28 Mart sabahı şiddetli eklem ağrıları şikâyeti ile uyandıktan sonra, aniden ateşi 38,5 üstüne yükseldi. Hemen Hacettepe Hastanesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Haluk Özen ile temas ettik ve hemen Enfeksiyon Hastalıkları Bölümüne başvurmamızı önerdi.
Hastaneye vardığımızda, acil servis bölümünün dışında yeni bir Corona Virüs ile mücadele için bir özel bir Servis oluşturulduğunu gördük. Bu birimde ateşlerimiz ölçüldü, kayıt yapıldı ve yine aynı mahalde yer alan Enfeksiyon birimine yönlendirildik. İçeriye sadece eşim alındı ve Corona Virüs testi yapıldı, röntgen çekildi. Daha önemlisi derhal bilgisayarlı akciğer tomografisi yapıldı.
Daha sonra eve gidebileceğimiz, test sonuçlarının zaman alabileceği, ancak daha önemlisi akciğer incelenmesine önem verdikleri ve temas kuracaklarını bildirdiler. Nitekim akşam saatlerinde eve vardıktan kısa bir süre sonra gelen telefon ile tezelden geri gelmemiz gerektiği, eşimin akciğerlerinde zatürre başladığı bildirildi. Eşim gece ateşli haliyle gitmek yerine sabah gelip gelemeyeceğini sordu. Durumunuz acil dediler. Hastaneye geri döndük. Gece özel hazırlanmış, giriş-çıkışı kontrollü ve özel giysili personelin çalıştığı Corona-Virüs Servisine yatırdılar.
Benim durumumda ise, (henüz) herhangi bir belirti olmadığından, algoritmalara göre şimdilik eve dönebileceğim ifade edildi. Sabah saatlerinde enfeksiyon hastalıklarından bir uzman doktor arayarak, eşimin durumu nedeni ile test için gelmem gerektiğini bildirdi. Test yapıldı ve sonucun yaklaşık iki-üç gün sonra alınacağı, bununla birlikte röntgen ve bilgisayarlı akciğer tomografisinin ipucu vereceği söylendi. Tekrar eve döndüm. Ertesi gün arayan göğüs hastalıkları uzmanı bir doktor, akciğerlerimde bir sorun olduğunu ve servise yatırılmam gerektiğini bildirdi.
Buradaki gelişme –gidip gelmeler nedeni ile - karışık görülebilir. Ancak çok sayıda hastaya bir anda müdahale etmek durumunda olan ve uzun saatler çalışmak zorunda kalan uzman doktorların durumlarını da göz önüne almak gerekir. Nitekim 2 Nisan sabahı ambulans ile hastaneye giderken, benim de ateşim yükselmişti.
Beş gün eşimle birlikte, Corono Virüs ile mücadele için özel olarak hazırlandığını belirttiğim Servis kısmında yattık. Bu arada anti-viral “Enfluvir”, “Tamiflué ve “Plaquenil” gibi ilaçların yanı sıra, mide koruyucu “Pulcet” verildi. Ateşin monitörü ve akciğerlerdeki oksijen satürasyonu (en az 90 olması gerekiyor) saat başı kontrol edilmeye başlandı. Ertesi sabah “Azitro” antibiyotik diğerlerine eklendi. Her ikimizde diyare başladı. Ateş ve ağrıların devam etmesi nedeni ile verilen Çin menşeili tabletlerin sayılarının çokluğu nedeniyle eşimin “Çinli Kızlar” olarak adlandırdığı “Avigan” veya “Favipiravir” 8 tablet başlatıldı. Kininli “Plaquenil” 5 günden fazla verilemediğinden, 2 gün daha devamla kesildi. Çin tabletlerinin sayısı ise tedricen azaltıldı. Bu arada her ikimizin de virüs test sonuçları pozitif çıkmıştı. Bu dönemde eşim yeniden yapılan akciğer tomografisinin iyi sonuç vermesi ile 10 gün sonra taburcu oldu.
Öte yandan, birlikte yattığımız odada 5. gün benim oksijen satürasyonumun sağlıklı “90” limitinin altına inmesi nedeniyle, acilen yoğun bakım servisine kaldırılmama karar verildi. Burada 12 gün boyunca, yüzümü kapayan bir maske, kalp atışlarımı sürekli ölçen ve elektro cihazına bağlı kablolar, parmağa takılı oksijen satürasyonu ölçen alet ile yeni bir serüvene adım attım. Bir ara durumumdaki olumsuzluktan dolayı, gerekirse kullanmak üzere Covid-19 geçirip iyileşmiş bir donörden plasma arandı. Ancak bilahare uygulanmasından imtina edildi. Bunun yerine, Konsey kararı ile ve güçlükle temin edildiği anlaşılan “IVIG” (Intravenous Immunoglobulin) uygulaması yapıldı. Bu serum iki gün üst üste günde 6’şar saat damardan verildi. Değişik günlerde yine damardan takviye edici C vitamini ve Zinc içeren serumlar, antibiyotikler, azalan sodyum ve magnezyum takviyesi, zaman zaman mide bulantısını önleyici ilaçlar verilmesi ile günler geçmeye başladı. Yoğun bakımdaki camlı bölmeme getirilen özel bir cihazla röntgen çekildi ve tekrar tomografiye girdim.
Bu arada maalesef kas ve kilo kaybı nedeniyle hareket kabiliyetimde sıkıntılar yaşamaya başladım. Ayrıca her 3 saatte bir gelen, adeta uzay giysili hemşireler, hijyen için gelen sağlıkçılar, sabah akşam damardan kan alımı, damar yolları açılması derken, olayın psikolojik boyutu beni olumsuz şekilde etkimeye başladı. Ancak bir yandan da inat edip, buradan çıkmamın, eşime, oğluma ve torunlarıma kavuşabilmemin, her şeyden önce gayretime ve inanmama bağlı olduğunu düşündüm. Bu arada çok sayıda iğnelerden dolayı sol kolumda başlayan “Phelebitis” için yeniden “Augmentin “antibiyotikler keza damardan verilmeye başlandı. Ayrıca günde 2 kez kan sulandırıcı “Oksapar” veya “Enox” iğneleri başlandı. (Bazı ilaçların ise hastane tarafından güçlükle temin edildiğini de belirtmem gerekir).
Hayat 24 saat aydınlık olan küçük camlı bölmemde devam ediyordu. Bir sabah her zamanki konsültasyon turu sırasında cam kapının önüne gelen doktorlar, verdikleri oksijen miktarını giderek azaltmaya başlamayı düşündüklerini, bir hafta süre ile bu deneme başarılı olursa, tekrar kendi imkanım ile nefes alabileceğimi, bunun Servise çıkmanın yolu olacağını ifade ettiler. Müthiş heyecanlanarak, yaparım dedim. Yalnız bunun için yüzükoyun yatmam gerektiğini de ilave ettiler. Ama yüzükoyun yatmak için güç nerede! Kaldı ki görevli bir sağlıkçının yardımı ile bir akşam yüzükoyun yattığımda, sabaha karşı damar yolundaki serumun bağlandığı iğnenin damardan çıkması sonucu büyük bir ıstırap içinde kalmıştım. Bir başka gecedeki deneme ise, yüzükoyun dönmeye çalışırken vücudumun çeşitli yerlerine bağlı ölçüm kablolarının boynuma dolanması nedeniyle çok zor durumda kalmış ve gece nöbetindeki sağlıkçıların yardımı ile kablolardan kurtulabilmiştim.
Yoğun bakımdaki 9. günümde, doktorlar oksijen miktarını azaltma denemesini başlatacaklarını bildirdiler. Bu haber bana büyük şevk verdi ve inatla günde 2 – 2,5 saat oturmak istediğimi bildirdim. Bir haftadır her sabah yatakta beni hareket ettirerek, kas ve nefes eksersizleri yapmama yardımcı olan genç terapist de buna izin verdi. Bu oturma süreci ve yaptığım nefes ve kas hareketleri, oksijen satürasyonun düzelmesine katkıda bulundu. Yoğun bakımda geçirdiğim 12. günün sonunda servise çıkabileceğimi söyleyen doktorun haberi ile gözyaşlarımı tutamadım. Yoğun bakım çalışanları, doktor, hemşire ve sağlıkçıların alkışları ile ayrılırken, ben de onları derin bir minnet duygusu içinde alkışladım.
Yeniden götürüldüğüm Servis bölümü bu kez başka bir kat ve odada idi. Ateş ölçümleri, kan almalar, gece ve gündüz sık, sık yapılan kontroller 3 gün sürdü. Bölüm başkanının son derece korumalı giysiler ile ziyaretime gelerek 22 Nisan günü taburcu olacağımı bildirmesi ile yine gözyaşlarımı tutamadım. (Doktorlar, 14 günlük karantina süresini tamamlayarak son bir kontrole gittikten sonra, virüsü artık kimseye bulaştırmayacağımızı da ifade ettiler).
Söz konusu 20 günlük süre içinde Hacettepe Hastanesinde sayısız hemşire, sağlıkçı ve doktor beni yeniden yaşama döndürmek için çaba harcadılar. Bu isimli - isimsiz kahramanlara minnettarım. Hastane dışında da en kritik durumlara çözüm bulan dostlarımızın hakları ödenemez. Ayrıca mükemmel bir şekilde Covid-19 a karşı adeta bir savaş merkezi kuran Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Haluk Özen’e müteşekkirim. Kaldı ki, ülkemizin her yanında kahramanca görev yapan tüm doktor ve sağlıkçılara, nasıl bir özveri ile görev yaptıklarını gördüğüm için, haklarının ödenemeyeceğini düşünüyorum.
Ancak bir hususu özellikle vurgulamak isterim. Kendisinin de tedavi olması bir yana, yalnız başına evde 14 günlük iyileşme döneminde olmasına rağmen, gece-gündüz telefon vasıtasıyla sürekli sıkıntılarımı ilettiğim eşimin, psikolojik desteği, ilaç temini, tedavi sürecinin gidişatı yönündeki bilgilerin akışı için gösterdiği destek, sabır ve metanetine şükranlarımı sunmam gerekir. Bize her anlamda destek olan oğluma ayrıca müteşekkirim. Bu arada çok sayıda dost ve arkadaşlarımın ilgi, destek ve iyi dilek mesajlarının iyileşmeme katkıları ayrı bir tedavi olmuştur.
Herkesin Covid-19 mücadelesi değişik olabiliyor. Kimi farkında bile olmadan geçiriyor, kimi yalnızca taşıyıcı, kimi evde atlatıyor. Burada fiziki mesafe, maske kullanma ve kişisel hijyen kurallarına uymanın, bu aşmada Pandemiye karşı savunmamızın ana unsurlarını teşkil ettiğini vurgulamak isterim.
Her an temas kurduğumuz, Doç. Dr. Çağkan İnkaya, Prof. Dr. Tomris Türmen ve Prof. Dr.Emel Cabi Ünal’a, yoğun bakım ekip başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit, Doç. Dr. Sepil Öcal ve Uzm. Dr. Burçin Halaçlı’lıya kritik durumda iken uyguladıkları başarılı tedavi için şükranlarımı sunarım. Ayrıca Dışişleri Bakanlığının, başta Sayın Bakan ve Bakan Yardımcıları olmak üzere gösterdikleri yakın ilgi ve desteklerine müteşekkirim.
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
15/11/2024