TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Sizde de olup bitenlerde bir şeylerin eksik olduğu duygusu var mı? Bizde var. Türkiye bir seçimden çıktı. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) neredeyse iki kişiden birinin oyunu aldı. Ülkemizin içinden geçmekte olduğu, dönüşüm sürecinin seçmenleri mutlu etmese bile umutlu kıldığı belli oldu. Avrupa Birliği'ni (AB) sevmeyenler çoğalsa bile "makul çoğunluk"un ilişkilerin devamından yana tavrı ortaya çıktı. Aradan iki aydan fazla zaman geçti. Siz şimdi ne beklersiniz? Bundan sonrasını belirleyecek politika setlerinin belirlenmesini değil mi? Peki, hükümetin iktisadi alanda nasıl bir politika izleyeceğini biliyor musunuz? Biz bilmiyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve de tamamıyla yanlış tasarlanmış bir anayasa hazırlama süreci daha işe başlamadan enerjimizi tüketmiş, iktidarı yaşlandırmış gibi duruyor.
Müsaadenizle bugün, hükümetin programı ortada olmadığı için medyayı saran tartışmalarda takıldığımız bir noktanın altını çizelim. Dikkat ediyor musunuz? Sanki mali disiplin, enflasyon hedefi bundan böyle önemli değilmiş gibi sunuldu, şu meşhur döviz rezervi çıpası meselesi. Hiç böyle bir şey olabilir mi? Şimdi konunun aslını bırakıp, ortadaki görüntüye bir bakalım.
Neymiş mesele ortadaki görüntüye bakıldığında? Mali disiplin ile enflasyonla mücadele hedefi ikincil kalabilirmiş. Olabilir mi? Olamaz. Dünün kazanımlarını konsolide etmek, bundan böyle tasarlanacak her tür programın temelini oluşturacaktır. Disiplinin korunması konusunda bir problem yoktur. Mesele disiplin ile ilgili çıpanın nasıl tasarlanacağındadır. Faiz dışı fazlanın (FDF) hedef almak için doğru gösterge olup olmadığını tartışabiliriz olsa olsa ancak ortada bir mali disiplin hedefi olmasının gerekliliği konusunda bir tartışma yoktur.
Ancak "mali disiplin korunacaktır" genelliğindeki bir önermenin fazla bir anlamı da yoktur. Artık hükümet programı genelliğinden çıkma, soruları somutlaştırma zamanıdır. Program, işte tam da buradan çıkacaktır. Bugün ortadaki genellemeler havası olsa olsa programsızlığa delildir. Program demek öncelikleri belirlemek ve tercih yapmak demektir. Soruların somut olması gereken mevsimde, mali disiplin bölümünde ilk soru açıktır: Önümüzdeki yeni süreçte, FDF, doğru gösterge midir?
Doğrusu ya biz emin değiliz. FDF geçen programın mali disiplin çıpasıdır. Bütçede işlerin iyi gidip gitmediğinin bir bakışta anlaşılabilmesine hizmet etmektedir. Bir göstergedir. FDF, dün iyi bir göstergeydi. Kamu borç stokunu azaltması gereken bir hükümetin bu işi yapmaya devam edip etmediğini kontrol etmemize imkân sağlıyordu. Faiz ödemelerini toplam harcamalardan çıkarıyorduk, sonra da ortaya çıkan tutarı bütçedeki gelirlerle karşılaştırıyorduk. Amaç, gelirlerin harcamalardan daha fazla olmasını temin etmekti. Çıpa buydu. Amacı da kamu borç stokunu geri ödeyerek, küçültebilmek için bir fazla yaratmaktı. Nitekim işe yaradı. Kamu borç stokunun ekonomimiz içindeki ağırlığı küçüldü. Bugün geldiğimiz nokta dünkü başarı öyküsünün sonucudur.
Faiz dışı fazla vermek için iki adımdan birini atmak gerekiyor: Ya kamu harcamalarını azaltacaksınız ya da kamu gelirlerini artıracaksınız. Bizim son dönem performansımıza bakarsanız, daha çok ikincisini tercih etmişiz. Dün temel ilke neydi? "Gelirini bul, harcamanı yap". İşte bu formül dün işe yaradı. Kaynağı olmayan harcamayı yapmama konusunda bir disiplin oluştu. Ama aynı zamanda şöyle bir eğilim de yerleşti. "Yeni vergi koyarsan, yeni harcamaları finanse edebilirsin". FDF işlevini gördü. İki açıdan bu böyle: Birincisi, borç stokunun ekonomimiz üzerindeki ağırlığı azaldı. İkincisi, kamu maliyesinin tasarımına bir disiplin geldi. Disiplin gelmesine geldi de ancak bu sefer harcamaların niteliğine de ilişkin sorular ortaya çıktı. Örneğin, seçimden önce artma eğilimine giren sağlık harcamalarının orta vadede mali dengenin sürdürülüp sürdürülemeyeceğine etkisine bakmak gereklidir.
Ve fakat gelin gerçeği kabul edelim. Bir ülkede sürekli yeni kaynak yaratıp, kamu harcamalarını yükseltmek mümkün değildir. Kamu harcamalarına artık aşılmayacak bir üst limiti de yerleştirme zamanıdır. Açıktır ki, FDF böyle bir işlev görmemektedir.
Şimdi Türkiye'nin ihtiyacı bu tür tartışmalar ve kararlardır. Yoksa birkaç seçime rağmen bizim hâlâ "Şimdi biz ne yapacağız?" modunda olmamız kötüdür.
Bu köşe yazısı 02.10.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024