TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde yabancı bir dostum bana “Türkiye ekonomisi için söylediklerinin hepsine katılıyorum. Ama doğrusu ya, 2019 performansının daha kötü olmasını beklerdim.” dedi. Öyle ya, Türkiye hala borçlarını çevirmeye devam ediyordu. Piyasaların bildiği, kendisinin bilmediği bir şey olduğu konusunda sanki biraz dertliydi. İçinde bir tür kuşku vardı, vaziyete bakarken sanki bir şeyi atlıyormuş kuşkusu. Doğrusu benim aklımda öyle bir kuşku yok. Ben nerede olduğumuza değil, şimdi buradan nereye gidilir konusuna eğilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bugüne kadar şansınızın yaver gitmiş olması, bundan sonrası için bir garanti teşkil etmez gibi geliyor bana.
Ülkelerin yüzde 90’ında büyüme beklentisi aşağıya çekildi
Peki, hadiseye nasıl bakmak gerekir? Öncelikle 2019 yılında, IMF, ülkelerin yüzde 90’ında büyümede yavaşlama bekliyor. Yeniden aşağıya doğru revize edilen rakamlar bu hafta açıklanacak. Türkiye için son durumu da göreceğiz. Bu ne demek? Bundan iki yıl önce ülkelerin yüzde 75’i başlangıçta beklenenden daha iyi performans sergilerken, bu yıl yüzde 90’ı başlangıçta beklenenden daha kötü performans sergiliyormuş IMF’nin yeni icra direktörü Kristalina Georgieva’ya göre. (https://www.imf.org/en/News/Articles/2019/10/03/sp100819-AMs2019-Curtain-Raiser)
İşte böyle bir dünyada, Türkiye’nin başlangıçta beklenenden daha iyi performans sergilemesi bir algı yanılmasına neden olmuş olabilir elbette. Dünya başlangıçta beklenenden daha kötü olunca, Türkiye’nin getiri oranları finansal piyasalar açısından daha bir risk almaya değer olmuş olabilir bir nevi. Ancak bu Türkiye’de işlerin iyi olduğu manasına gelmez. Sonuçta, Türkiye borçlarını çevirmeye devam etti. Ani duruş olmadı. Bu olumlu elbette.
Türkiye’nin borç servis oranı hızla yükseldiği için borçlarımızı çevirebildik
Peki, siz hiç Türkiye’nin borç servis oranına baktınız mı? Malum mesele borçların çevrilmesi olduğuna göre, borç servis oranının seyrine bakmak gerekiyor. Borç servis oranı, ülkenin anapara ve faiz ödemelerinin geri ödeme kapasitesine oranını gösteriyor. Aşağıdaki grafikte, merkez bankalarının bankası BIS rakamlarına göre, Türkiye dahil bir kaç ülkenin borç servisi oranını görmek mümkün. Oran, finansal olmayan özel sektörün borçlarına bakarak hesaplanmış. Ne görünüyor?
Birincisi, Türkiye’nin borç servis oranı 2018 yılında neredeyse yüzde 100 artarak, grafikteki altı ülke arasında birinciliğe yükselmiş. İkincisi, halen Güney Kore, Brezilya, Hindistan, Almanya ve Tayland arasında en yüksek borç servis oranı Türkiye’de. Ne demek? Anapara ve faiz ödemelerinin gelir içindeki payı yüzde 15’lerden, önce yüzde 30’lara sıçramış, sonra yüzde 20’lere inmiş. Ama sonuçta nedir? 20, 15’ten daha küçük değildir. Türkiye, borçlarını daha yüksek bir maliyete katlanarak çevirmeye devam ediyor. Maliyet artıyor, vade kısalıyor. Bir kriz döneminde süreç içinde olması gereken her ne ise o oluyor.
Ülke, “Bugün bir maraza çıkmadan geçsin de yarına Allah kerim” esnaf mantığı ile yarına sürekli maliyet biriktiriyor bana sorarsanız. Neden? Bilmem. Daha banka bilançolarını kapsamlı ve düzenli bir biçimde temizlemeye yönelmediğimiz de dikkate alınırsa, olası bir istikrar programının maliyeti gün be gün yükseliyor. Vaziyet böyle böyle sürdürülebilir mi? Hayır. Millet harcamaya, Yeni Ekonomik Programı’nda (YEP) beklendiği gibi 2020’de yatırım yapmaya filan yönelebilir mi bu halde? Hayır.
Türkiye anlaşmasız Brexit’ten olumsuz etkilenecek bir kaç ülkeden biri
Şimdi 2019 yılının devamında Türkiye’nin ihracat performansının da elimizde olmayan nedenlerle olumsuz etkilenmesini beklemek gerekiyor. Halbuki hem büyüme performansımızı hem de borç servis oranını olumlu yönde etkileyen bir göstergeydi ülkenin ihracat performansı bana sorarsanız. Nedir? Alman ekonomisindeki yavaşlamanın etkisi zaten başlamıştı şimdi bir de buna anlaşmasız Brexit’in Ekim ayı sonunda devreye girmesini eklemek gerekiyor. 19 Ekimde ne olacağı bu çerçevede Türkiye için son derece önemli. Brexit ile ilgili olarak TEPAV’da yapılan hesaplamalar, Türkiye’nin İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasından olumsuz etkilenecek bir kaç ülkeden biri olduğunu gösteriyor.
Etkiyi iki biçimde hissedeceğiz Türkiye’nin ihracat performansında. Öncelikle doğrudan bir etki var: İngiltere’nin anlaşmasız bir biçimde AB’den ayrılması ile birlikte Türkiye bundan böyle daha yüksek gümrük tarifeleri ile İngiltere’ye mal satmak zorunda kalacak. Tarifeler açıklandı, bakmak ve analiz etmek mümkün. Eskiden Gümrük Birliği nedeniyle gümrük yoktu. İkinci olarak ise ortada dolaylı bir negatif etki var. Türkiye artık Çin ve ABD ile doğrudan rekabet edecek İngiltere pazarı için. Örneğin, Beko’nun bundan böyle Çin malı beyaz eşya ile eşit şartlarda rekabet etmesi gerekecek.
Şimdilik beklenen, İngiltere’ye mevcut ihracatımızın yüzde 83’ünün anlaşmasız Brexit’ten olumsuz etkilenmesi. Öyle anlaşılıyor ki, Brexit, Türk sanayiinin rekabet gücünü test etmemize imkan sağlayacak. Bu arada, Avrupa Birliği Gümrük Birliği düzenlemesinin ne anlama geldiğini de daha iyi anlamamıza yarayacak.
Artık manasız buraya nasıl geldik tartışmasını bırakıp, şimdi buradan nereye gidilir konusuna bir an önce odaklanmamız gerekiyor bana sorarsanız. Özellikle memleketin artan güvenlik öncelikleri bundan böyle hiçbir yanlış adımı kaldırmayacağından acele etmekte fayda var yarını düşünerek.
Bu köşe yazısı 14.10.2019 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024