TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Aslında ortada bir sorun yoktur, bir etkinlik kazancı vardır. Risk, onu en iyi taşıyabilecek olanlara aktarılmaktadır. Sorun tek bir noktadadır: Bu işin sonu, menkul kıymet e dönüştürmek için kredi açmaya başlamaktır.
Bir süreden beri, dünya borsaları, ardı ardına bir sallanıyor, bir duruluyor. Ortada genel bir tedirginlik havası var. Gözler Amerikan ipotek piyasasındaki gelişmelerde. "Gayrimenkul kredileri batıyor mu, batmıyor mu?" diye izleyen izleyene. Eskiden Amerikan kredi piyasasında bir sıkıntı olduğunda, tedirgin tedirgin gelişmeleri izleyenler de genellikle Amerikalı yatırımcılar, bankacılar olurdu. Ama bakın bu kez durum farklı.
Problem bir ülkenin kredi piyasalarından birinde ama gelin görün ki, dertliler dünyanın dört bir yanında. 1980'li yılların menkul kıymetleştirme rüzgarı, global finansal piyasaları birbirine bağlayan bir ağ yarattı. Gelin bugün güncel gelişmelerin azıcık dışına çıkalım ve ortadaki risk paylaşım ağına bir bakalım. Mekanizmanın nasıl işlediğine bakalım ki, neye yol açabileceği konusunda da fikir yürütebilecek hale gelelim. Hem iyi bakarsak, bu gayrimenkul kredileri problemine yol açan finansal mekanizmanın, aslında, eskiden beri bildiğimiz, Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) olduğunu da görebiliriz. Gelin bir ne olduğuna bakalım ve VDMK piyasasının memleketimizde neden böyle büyümediğini de tartışmaya hazırlanalım.
Volatilite çağında rekabet
Bugün gayrimenkul kredisi riskleri ile tartışmalara neden olan, menkul kıymetleştirme ile ilgili çalışmaların başlangıcı 1980'li yılların ortalarına düşer. O günlerde menkul kıymetleştirme denilince öncelikle fon akımlarının daha çok menkul kıymetler vasıtasıyla yapılması anlaşılırdı. Menkul kıymetleşmenin ikinci ve daha teknik manası sonradan şekillenmeye başladı. Buna göre, menkul kıymetleşme, tedavül kabiliyetine sahip olmayan finansal kontratlara tedavül kabiliyeti kazandırılmasıdır. Tedavül kabiliyetine sahip finansal kontratlara sahip bir bilançonun manevra kabiliyeti artar. Volatilite çağında manevra kabiliyeti iyidir.
Bir kredi kontratı ile bir tahvilin ortak özelliği ikisinin de birer finansal kontrat olmasıdır. İkisi de belli bir vadede, belli taksitlerle, belli bir getiri oranını sağlamak üzere, belli bir para cinsinden, bir ödemenin yapılması vaadini içerir. Kredi ile tahvilin farkı, bunlardan ilkinin kontrat imzalandıktan sonra, el değiştirememesi, buna karşın tahvilin el değiştirebilmesidir.
Tahvil el değiştirir, çünkü tahvil kontratı, ödemenin yapılacağı yer, ödeme takvimi, ödeme tutarı açısından standart bir kontrattır. İçinde özel hükümler bulunmaz. Halbuki kredi kontratının hükümleri banka ile müşterisinin ilişkisine bağlı olup, standart değildir. Menkul kıymetleştirme, standart olmayan bir finansal kontratın, standart bir finansal kontrat haline getirilmesidir.
Artan standardizasyon kontrata tedavül kabiliyeti kazandırır. Daha çok sayıda alıcının ilgisini çekmesini sağlar. İkinci el piyasa geliştirir. Menkul kıymetleştirmenin özü, bilançoda, Seddülbahir bataryası gibi vadesini bekleyen aktiflere hareket kabiliyeti kazandırmasıdır.
Havuz problemi tasarımı
Aslında menkul kıymetleştirme ile yapılan, bir havuz problemi tasarımıdır. Öncelikle banka bilançosundaki standart olmayan kontratların, dönemsel getirileri bir havuzda toplanır. Bütün standart olmayan kontrat ödemeleri bir havuzda toplanınca, iş gelir, bu havuzdan su akışını tasarlamaya.
İşte suyun havuzdan nasıl boşalacağını belirleyen, yeni standart kontratın hükümleridir. Standart olmayan kontratların gelir akımları havuzu belli bir biçimde doldurur. Havuzdan suyun nasıl boşalacağını ise standart bir kontrat belirler. Böylece tedavül kabiliyeti olmayan finansal kontratlar, el değiştirebilir standart kontratlara dönüşür. Dünün farklı gelir akımları, standart bir gelir akımına dönüşür. İşte VDMK (varlığa dayalı menkul kıymet) budur. Ve, esasen, ABS (asset backed security)'nin tam çevirisidir.
İşte bu günlerde dünya borsalarını sallayan gayrimenkul kredileri problemi budur. Amerikan bankalarının açtığı standart olmayan gayrimenkul kredileri, menkul kıymetleştirilmiştir. Şimdi bunlar emeklilik fonlarının, özel amaçlı yatırım fonlarının (hedge fund) ve de başka ülkelerden bankaların (en son Alman bankalarında olduğu gibi) bilançolarında bulun maktadır. Alanlar bunları tedavül kabiliyetine bakarak almışlardır. Ama şimdi havuzun geri ödeme problemleri problem yaratmaktadır. Aslında bunların dönüp, ihraççı bankaları da vurması mümkündür.
Kredi riskini kaldırmak
Neden mi? Çünkü kredi riski, menkul kıymetleştirme ile ortadan kalkmaz. Öncelikle yeni menkul kıymetin ödeme kabiliyetinin temel belirleyeni eski finansal kontratın borçlularının yükümlülüklerini yerine getirmeleridir. Yükümlülükler yerine gelmezse, yeni menkul kıymetin ödeme yapabilmesi zorlaşır. Bu amaçla tüm ABS düzenlemelerinde ödeme vaadini tutabilme gücünü artıracak bir dizi düzenleme yapılabilir. Sigortadan, fazla karşılık bulundurmaya bir dizi düzenleme yapmak mümkündür. Ama problem bir kere başladığında, süreci durdurmak zordur.
Sistem şöyle çalışmaktadır. Banka bir heves kredi açmakta, daha sonra elindeki kredi portföyünü menkul kıymetleştirerek, bilançosunun dışına çıkartmakta ve başlangıçtaki nakdini geri almaktadır. Dönüp, yeniden menkul kıymete dönüştürmek üzere, yeni kredi açmaktadır. Sistem etkinlik artırıcıdır. Yararlıdır. Elinde nakit fon olanlar bankaya mevduat yatırmak yerine, bankanın dağıttığı kredilerin nemasından doğrudan faydalanabilmektedirler. Bir anlamda banka bilançosu parçalara ayrılmaktadır. Banka, kredi portföyünün bir grup yatırımcı tarafından doğrudan finansmanına imkan sağlamaktadır. Kredi portföyü, oluşturulduktan sonra, banka bilançosundan ayrılmaktadır.
Ortada sorun yok
Sorun nerededir? Aslında ortada bir sorun yoktur, bir etkinlik kazancı vardır. Risk, onu en iyi taşıyabilecek olanlara aktarılmaktadır. Sorun tek bir noktadadır: Bu işin sonu, menkul kıymet e dönüştürmek için kredi açmaya başlamaktır. Kredi nasıl olsa banka bilançosunun dışına taşınacağı için, kredi riskini yeterince değerlendirmeden, kredi dağıtmaya başlamaktır. Açıktır ki, bankacılık denetim ve gözetim sistemi, bu tür banka bilançosu dışına taşınan riskler için bir kontrol mekanizması içermemektedir. Açılan kredi bir ay içinde bilanço dışına taşındığında bankacılık otoritesinin alabileceği bi r tedbir kalmamaktadır.
Bugün gayrimenkul kredilerinin kalitesi ve geri ödenmemesi ile ilgili problemin kaynağında bankacılık denetim ve gözetim sisteminin yetersizliği yatmaktadır. Sorunun halen bir çözümü yoktur.
Bu köşe yazısı 04.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024