TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Finansal piyasaların, en önemli özelliği, güçlenen beklentinin, gerçeklikle hiçbir alakası olmasa bile, gerçekliğin ta kendisi haline gelivermesidir. Pirimiz John Maynard Keynes, tam da bu nedenle, finansal piyasaları bir güzellik müsabakasına benzetmiştir. Soru şudur: "Güzellik müsabakasında kimin en güzel seçileceğine, yarışmadan önce, nasıl karar verirsiniz?" Bir güzellik müsabakasında, kimin en güzel seçilebileceği hakkında önceden bahse girmek isteyen birinin kime bakması gerekir? Yarışmacılara mı, yoksa jüri üyelerine mi? Elbette jüri üyelerine. Finansal piyasalarda pozisyon alan birinin neye bakması gerekir? Seçtiği hisse senedinin veya tahvilin arkasındaki reel sektör projesinin performansına mı, yoksa piyasada alım-satım kararı veren diğer işlemcilerin o hisse senedi hakkında, ağırlıklı olarak, ne düşündüklerine mi? Elbette piyasa aktörlerinin ne düşündüklerine. Finansal kontratın gerisindeki reel projenin performansı, ilk anda, bugün elde edilecek getirinin belirlenmesinde ne yazık ki, pek de önemli değildir. Önemli olan piyasa aktörlerinin finansal kontrat hakkında ne düşündükleridir. Güçlenen beklenti gerçektir.
Bir süredir, uluslararası finansal piyasalarda bir ürperti giderek yaygınlık kazanıyordu. Şimdiye kadar işler iyi gitmişti, peki ya bundan sonra? Uluslararası finansal piyasaların "yeni" bir hikâyeye ihtiyacı vardı. Daha ortaya yeni bir hikâye çıkmadı ama işin suyu çıkmaya başladı. Ortadaki ürperti, giderek güçlenen bir beklenti haline gelmeye başladı. Amerikan gayrimenkul kredileri piyasasında işler iyi gitmiyordu. Bu piyasada, hızlı kredi genişlemesi döneminde, "ince eleyip sık dokumadan" kredi dağıtılmıştı. İşte şimdi onlar geri ödenemiyordu. Financial Times gazetesinin haberine göre "ABD'nin bilmem ne kentinde", bu tür kredileri geri ödeyemeyenlerin evlerine el konulduğu söyleniyordu. O vakit, Amerikan gayrimenkul kredilerine dayalı alacak paketlerini devralmış olanlarla bu paketleri sigortalamış olanlar için hayat hiç de kolay olmayacaktı. Gelin bir ara tespit yapalım: Söylentilerin yayılıp, olumsuz beklentilerin güçlenmesi, bu piyasalarda iyi bir şey değildir. Sonunda gerçek oluverir. Neden mi? Herkes oyunu ilk terk etmek ister.
Uluslararası piyasalarda, Nisan-Mayıs 2006'dan beri, giderek yaygınlaşan ürpertinin yarattığı ilk çalkantı değil bu. Galiba sonuncu da olmayacak. Ama bu müsabakada da elbette bir güzel seçilecek. Kazananlar ve kaybedenler olacak. Buradan ne çıkar? İlk saptama, doğrudan, finansal piyasaların işleyişine ilişkin olmalıdır. Finansal piyasalarda kontratlar ve pozisyonlar iyice karmaşıklaşmıştır. Global likidite artışı denilen meselenin yalnızca artan petrol gelirleri, Japonya'nın düşük faizine dayalı borçlanma mekanizmaları ile sınırlı olmadığı artık daha iyi anlaşılmaktadır. Bir banka, elindeki kaynakla, bir reel sektör projesine kaynak aktarmakta, ortaya bir kredi kontratı çıkmaktadır. Sonra banka bu krediyi ikinci el piyasada diğer kredilerin yanına paketleyerek satmaktadır. Böylece portföyünü likide ettikten sonra, yeniden "mal" yaratmaya yönelmekte, yeni kredi açmaktadır. Sonra o kredileri de birilerine satmaktadır. Sonra tekrar eline dönen kaynakla bir daha kredi açmaktadır. Bilançodan paket paket satılarak çıkan kredi, genellikle, banka ile ilişkisi kesildiği için, ne bankayı ne de bankacılık otoritesini ilgilendirmektedir. Bu arada kredinin kalitesi giderek eriyebilmektedir. Kredi paketlerini devralanlar, bunları sigortalayanlar ise satın aldıkları paketlerin içindeki tekil kredinin ne olduğu ile fazla ilgilenmemektedir. İşte global likidite genişlemesinin önemli bir unsurunu da galiba bu finansal işlemlerin yarattığı çarpan etkisi oluşturmaktadır. Bildiğimiz varlığa dayalı menkul kıymet ve onun türevleri likiditeyi genişlettikçe genişletmektedir. Bu birinci saptama.
İkinci saptama, bu işin yakın gelecekteki sonucu ile alakalıdır. Global likiditenin daha sınırlı olacağı bir döneme doğru gidilmektedir. En azından likiditeyi "üst üste kırk küp dizseler" yöntemi ile eskisi gibi genişletmek o kadar da kolay olmayacaktır. Bernanke'ye bu ay ortasında Kongre'de sorulan "Bu krediler verilirken, siz ne yapıyordunuz" sorusunun bir etkisinin olacağını beklemek gerekir. Bizim gibi ülkeler için kaynak akımının daha maliyetli olacağı bir dönem geliyor olabilir.
Üçüncüsü, bu durumda, Türkiye'nin cari işlemler açığı, uluslararası camiada giderek daha fazla göze batabilecektir. Neyse ki, memleket dönüşüm sürecinde mesafe kat etmiş, doğrudan yabancı sermaye girişleri daha önemli hale gelmiştir. Sarılmamız gereken ip oradadır.
Dördüncüsü, dışarıdan kaynaklanan ve herkesi aynı biçimde etkileyecek, yönetilmesi zor, çeşitlendirilebilmesi mümkün olmayan,bir risk dalga halinde büyürken, yapılması gereken yönetilebilir yerel risklerin azaltılmasıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bozulan mali dengeler yerel bir risk olarak büyümemelidir. İşin iyi tarafı şudur: Tayyip Bey, bu risklerin yönetimi konusunda karar merciidir. Doğru seçeneği tercih ederse, bu vartayı daha kolay atlatırız. Yoksa bizim gibi ülkelere kıyasla fazla sarsılırız.
Sonuç şudur: Sarsılmamak mümkün değildir. Ne kadar sarsılacağımızı belirleyecek olan Tayyip Bey'dir.
Hayat hep basittir.
Bu köşe yazısı 03.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024