TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bize kalırsa bu haberden acele iki sonuç çıkar. Birincisi, Türkiye'de nasıl yabancı sermaye varsa, İngiltere'de de yabancı sermaye var. Türkiye'de hisse senedi borsasında nasıl yabancıların ağırlıkta olduğu bir ticaret ortamı varsa, orada da öyle bir durum söz konusu. Küreselleşme sürecinde içinde bulunduğumuz aşamada işlerin böyle yapıldığını görmekte ve kabullenmekte fayda var. "Burası bir tek bana ait" yaklaşımı artık yok. Şirketlerin giderek daha fazla birbirine karıştığı, global değer zincirine bağlandığı, şirket sahipliğinin çokuluslulaştığı bir yeni ortamdayız ve yeni iş ortamının temel özelliği burada. Artık "ulusal" politika izlemek demek giderek beğendiğin değer zincirini beğendiğin noktasından kendi ülkenden geçirmek anlamına geliyor. Bu ilk nokta.
Gelelim ikinci meseleye. Peki, borsada işlem gören şirketlere ait hisse senetlerinin yarısının ya da yarısından daha fazlasının, o ülkede yerleşik olmayan manasında, yabancıların eline geçmiş olması, o ülkenin şirketlerinin artık yabancılar tarafından kontrol edildiği anlamına mı gelir? Öyle olsaydı, bu işler o kadar da kolay olmazdı. Bir ülkede, hisse senedi borsasında işlem gören hisse senetlerinin yarısının yabancıların elinde olması, o ülkenin mal varlığının yabancıların elinde olduğu anlamına gelmez.
Öncelikle, şirketlerin ortalama hisse senedi sahipliği bu amaç için pek de anlamlı bir gösterge sayılmaz. Neden sayılmaz yüzde 95 ile yüzde 5'in ortalaması yüzde 50 olabilir ama bu şirketlerden biri tam kontrol altındayken, diğerinde azınlık hakkı bile yoktur. İkinci olarak ise, bir şirketin hisselerinin yüzde 50'sine bile sahip olmanız, o şirketi kontrol edeceğiniz anlamına gelmez. Hisse senetlerinin verdiği oy hakkının niteliği bir hisse senedinden diğerine değişebilir. "Bir hisse, bir oy" standardını bozan birden çok düzenleme zaten var. Üstelik dünyanın her tarafında var. Bu nedenle, özellikle, yabancıların memleketten banka almalarına bozulup, bankalarımızın yaklaşık yüzde 40'ı yabancıların oldu demek de mana ifade etmeyebilir. Unutmayalım da bu konuya yakında bir eğilelim. Önemli olan hisselerin dağılımı değil, kontrol gücüdür. Bu da haberin düşündürdüğü ikinci noktadır.
İngiltere hazinesinin raporunda, gazete haberinde yer almayan bir başka olgu daha var ki, o da ayrıca ele alınmayı hak ediyor. UNCTAD'a göre dünya ticaretinin üçte biri, aynı gruba ait şirketler arası işlemlerden oluşuyormuş. Dünya ticaretinin şirket içi işlemlerden oluşmaya başlamasının manasını düşünebiliyor musunuz? Bunun iktisadi analize getireceği farklılığı tahayyül edebiliyor musunuz? Ulus devletin merkezde olduğu dönemden kalma iktisadi analiz kavram kutumuzu olduğu gibi değiştirmek gerekecek bu işin sonunda. Unutmayalım buna da bir gelelim. İyi haftalar, efendim.
Bu köşe yazısı 03.07.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024