TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye, bir süredir, kaçmaktan kovalamaya vakit bulamıyor. Hadisenin hızı, hadiseyi takip etmeyi güçleştiriyor. Hele bir de ehem ile mühimi karıştırırsanız, iş daha da zorlaşıyor. Bugünlerde ortada bir AI (Artificial Intelligence-Yapay Zeka) rüzgarı esiyor. Rüzgar en son bizim bölgeye de geldi. Haberi hemen hepimiz duyduk. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) geçen Ekim ayı içinde bir AI Bakanlığı kurdu. Bu bakanlık türünün ilk örneği olacak. Peki, AI bakanlığı ne işe yarar? Nedir bu yapay zeka tartışması? Gelin ben ne anladığımı size bir anlatayım. Neden böyle dedikodu yapıp vakit geçiyormuşuz gibi geliyor bana bir söyleyeyim de rahatlayayım.
Makinaların makinalarla konuşmaya başlayacağı bir çağın içine girmekte olduğumuzu düşünüyorduk. Kendimizi makinaların doğrudan insanlarla konuşmaya başladığı bir sürecin içinde buluverdik birden. Biz, Türkiye’de daha Sanayi 4.0 ne iş diye etrafa bakınırken, Sanayi 4.0 biçim değiştirerek, ağırlıkla AI destekli bir sürece doğru evrilmeye başladı. Sanayiyi de aşarak gündelik hayatların içine, evimize kadar girdi. AI artık dijitalleşme sürecinin bugünlerdeki yeni biçimi oldu. Böyle bakıldığında, AI bakanlığı demek, dijitalleşme bakanlığı demek aslında.
Peki, ne demek AI ivmeli dijitalleşme ya da yıldızlı Sanayi 4.0?
Önce hızlıca hatırlayarak başlayalım. Sanayi 1.0, sanayi devrimi ile, buhar makinası ile birlikte geldi ve onun bize erişmesi 100 yılı buldu. Sonra Sanayi 2.0 Henry Ford ve kitlesel üretimle geldi. Yürüyen bant, üretimi biçimlendirdi. 20. yüzyılın başlarındaydık daha ve buraya gelişi ikinci savaştan sonra belirginleşti. Sanayi 3.0 üretim sürecinin bilgi iletişim teknolojisi ve robotlarla dönüşmeye başlamasıydı. Robotlar buraya daha da hızlı, 1980’lerde, geldi. Sanayi 4.0 dediğimizde ise üretim sürecinin bir bütün olarak dijitalleşmesini anlıyorduk başlangıçta. Nedir? Daha çok robot olacaktı ve farklı işleri yapan robotlar artık birbirleri ile de “konuşmaya” başlayacaklardı. Yedek parça azalınca, siparişi otomatikman, birbirleri ile konuşarak vereceklerdi. Ampul yandığında, yenisinin siparişini vereceklerdi. Ama doğrusu ya, “şeylerin interneti”nden bahsederken, makinalar makinalarla konuşacaklar derken, aklımızda daha “akıllı robotlar” yoktu. Şimdi artık tam da oradayız.
Ne oldu? Warren Bennis’in 1990’ların başında dediği bir nevi gerçek oldu öncelikle. “Geleceğin fabrikasında iki canlı olacak: Bir köpek ve bir insan. İnsan’ın görevi köpeği beslemek, köpeğin görevi ise insanın kendi kendine çalışan makinaları karıştırmasını önlemek olacak.” Şimdi işte aynen böyle bir dönemin içindeyiz. 2011’den 2017’ye ne çok şey değişti.
Önceleri Sanayi 4.0’ın işgücü piyasaları üzerindeki etkisi üzerine konuşurken, makinaların makinalarla konuştuğu bir fabrika ortamında, herhangi bir nedenle üretim durursa, bunun maliyetinin çok yüksek olacağı vurgulanırdı. Hatırlayın. Dolayısıyla üretim sürecinde kesintiyi önlemek ya da işi yeniden başlatmak için Sanayi 4.0 fabrikasında çalışacak olanların sahip olması gereken becerilerin nasıl artacağını konuşurduk. İşçinin artık daha fazla, bir mühendisin sahip olduğu becerilere sahip olması gerekecekti. Şimdi bir risk tahmin modelinin de algoritmasına eklendiği yeni tür makinalardan bahsetmeye başladık. Makina bir yandan diğer makinalarla konuşurken işleyişte olası bir problemi önceden “sezip”, giderebilecek artık. Ya da hemen başkalarını uyaracak.
Yine Sanayi 4.0, nasıl bir işgücü gerektirecek diye düşünürken eskiden “Canım bu kodlama işi çok önemli.” demek daha bir modaydı, çok değil 5-6 yıl önce. Makinalarla konuşmak için kodlama bilmek, aklımızdakini makina diline çevirmek çok önemliydi. Şimdi bakın AI ile o işin ağırlığı da hafifledi. Makinalar insanların dilini “anlar” oldu. Makinalar şimdilik İngilizce konuşmaya başladılar. Ne oldu? Fabrikada kalan insanlarla insan dilinden konuşmaya başladılar. Kodlama hala önemli, makina o nedenle konuşabiliyor ama konuşan makinalarla birlikte yaygın kodlama ihtiyacı artık daha az olacak.
Ayrıca Sanayi 4.0 ile dijitalleşmeyi fabrika ile sınırlı düşünürken, şimdi AI sayesinde hayatımızın her alanını kaplamaya başladı. Amazon Echo ya da Google Homes ile tanıştınız mı? Evet, şimdilik İngilizce konuşuyorlar ama konuşuyorlar işte. Google Homes, Amazon Echo ile kıyaslandığında ne demeye çalıştığınızı daha iyi “anlıyor” ama ikisi ile de sonuçta anlaşıyorsunuz. Geçtim fabrikayı, ev içinde de her aradığınızı her an internete bağlı bu araçlardan öğreniyorsunuz. “Ne haber?” diyorsunuz, en son haberleri buluyor, izletiyor. Evden çıkarken, “Hava nasıl olacak bizim burada?” diyorsunuz, söylüyor. “Şarkı söyle.” diyorsunuz, söylüyor. Eski yeni filmleri anlatıyor, aklınıza ne gelirse cevaplıyor. Telefonlarınızı bağlıyor. Daha dikte alamıyor ama bekleyin ona da az kaldı, ses ile dikte alan mektup yazan programlar zaten var. Uçak, otel rezervasyonlarına da az kaldı. Çeviri yapması ise pek yakında. iPhone platformunda seslisi zaten var. Ne oluyor? Siz söylüyorsunuz, o konuşarak cevap veriyor. Arada kafası karışıyor ama dikkatinizi çekerim: Konuşuyor. Sesinizi, ne söylediğinizi tanıyor. Ne diyeyim? Her alanda dijitalleşme dediğim işte böyle bir şey.
Rahmetli Erbakan eskiden benim çocukluğumun “ağır sanayi hamlemiz” yıllarında, vaktin artık “makina yapan makinalar yapma” vakti olduğunu söylerdi. Yoksa “Onlar ortak, biz pazar oluruz.” derdi. Biz bir de üstüne gülerdik. O dönem, fırsatı es geçtik. Hoca haklı çıktı, biz geride kaldık. Şimdi dünya “konuşan ve de öğrenen makina yapan makinalar” vaktine geldi. Sizi bilmem ama benim kafamda bir tuhaflık var. İçimden bir ses “Bu kez fırsatı kaçırmasak bari.” deyip duruyor. Bir adım sonra, geçtim konuşmayı ve öğrenmeyi, “kendi kendini evrimleştiren makinalar”ın vakti gelecek. Ray Kurzweil’in “singularity” dediği, makinaların zekasının, insan zekasının ötesine geçeceği dönem, işte o dönem olacak. Eğer olursa tabii.
Akıllı robotlardan korkmalı mıyız?
Önce size biraz nerede olduğumuzu görün diye Ray Kurzweil’dan ve onun öngörülerinden bahsedeyim sonra da bugünün sorusuna geleyim? Bu makinalar gerçekten ne konuştuklarını anlıyorlar mı? Futurist Ray Kurzweil 1990 yılında “Akıllı Makinalar Çağı” başlıklı bir kitap yayınladı. Kitabın içinde 100’den fazla tahmin vardı. Kendisine sorarsanız, 2009 yılı itibariyle, söylediklerinin neredeyse yüzde 90’ı doğru çıktı. İsterseniz, 2010-2019 orası olur dediklerinden 3 örnek vereyim size.
1990 yılında, Kurzweil, sanal gerçekliğin, kişisel gözlükler vasıtasıyla hayatımıza gireceğini, kullanıcının gözündeki gözlükler vasıtasıyla sanal imajlar görebileceğini söylüyordu. Project Glass artık bir gerçeklik oldu. Yine 1990’da sanal sekreter programları vasıtasıyla insanların günlük iş yüklerini hafifleteceklerini söylüyordu. Siri artık bir gerçeklik oldu, iPhone’larımızda. Kumaş içine yerleştirilen cep telefonları vasıtasıyla, doğrudan telefonsuz konuşabileceğimizi tahmin ediyordu. E-tekstil artık bir gerçeklik oldu. Ne bileyim, şimdiye kadar olanları hep bildi.
Şimdi neden korkuyoruz? Ya bundan sonrakiler de doğru çıkarsa diye korkuyoruz elbette. 2029 yılında, bilgisayarların Turing testini geçebileceğini düşünüyordu Kurzweil bundan 27 yıl önce 1990 yılında. Turing testi, Alan Turing’den kalma. Şu anlama geliyor: Bir bilgisayar ve bir insanla aynı anda konuşmakta olan bir insan, hangisinin bilgisayar hangisinin insan olduğunu ayıramıyorsa, bilgisayar artık Turing testini geçer. Mükemmeldir. Bizim Sarp, Amazon Echo ile bir süre iletişim kurmaya çalıştıktan sonra hep “Aptal bu makina, ya!” diyor şimdilik. Ama 2029’a daha çok var.
Kurzweil’ın 2045 varsayımı ise bilgisayarların ya da dijital algoritmaya dayalı makinaların dünyadaki ve hatta evrendeki en zeki yaşam formu haline gelmeleri ve insanları geçmeleriydi. Olur mu? Bilmem ama Edward Ashford Lee neden olamayacağını 2017 baskısı yeni kitabı “Plato and the Nerd” de uzun uzun anlatıyor.
Şimdi geleyim, hala yanıtlamadığım soruya. Dijital algoritmaya dayalı bu makinalar, bu AI çağında, insanlarla konuşurken, ne konuştuklarını anlıyorlar mı? Hayır. Söylenenleri tanıyorlar ama ne konuştuklarını anlamıyorlar. Ne demek? “Cogito ergo sum” demeyi de bilmiyorlar demek. Bilinç sahibi olmak daha farklı bir şey demek. Asimov’un “Ben, Robot” öyküsündeki gibi olmaz demek. Akıllı robotlardan korkmanın bir manası yok demek. AI veya değil, vaziyet böyle.
AI Bakanlığı ne işe yarar?
Peki, dijitalleşme ya da AI bakanlığı manalı mı? Bana çok manalı geliyor. Aklımda 3 neden var doğrusu. Birincisi, bu yeni teknolojilerle birlikte sektör ya da proje değil ama teknoloji seçeceğimiz bir yeni sürece girdik. Eğer seçtiğiniz teknoloji bilgi ve işlem teknolojileri ise, Türkiye gibi 18 bakanlığı koordine etmek üzere göbeğinizi çatlatacağınıza işi tek bir bakanlıkta toplayarak, teknoloji politikasına odaklanmak son derece mantıklı. Biz burada “gak guk” giderken, bakanlıktan bakanlığa gezerken, orada her işi tek bir bakanlıkta halledecekler. Nedir iş? Teknoloji transferi ve de teknoloji difüzyonu için tedbir almaktır öncelikle. Türkiye neden resmin bütününü göremiyor. Gayet basit: Türkiye çok merkeziyetçidir ama yetkiler son derece de parçalıdır. Bu ilk nokta.
İkincisi, AI ve dijitalleşme her alanda yoğun bir yeni düzenleme çabasını gerektirmektedir. Her şeyi unutun, Rusların en son Amerikan seçimlerine nasıl müdahale ettikleri belirginleştikçe, bu tür müdahalelerin Avrupa’da ve hatta bir Türkiye’de bir süredir nasıl olup da olmakta olduğunu uzun uzun tartışacağız ve sonra da hep birlikte tedbir alacağız. Bu işi de AI ivmeli dijitalleşme bağlamında görmekte fayda var diyeyim şimdilik.
Üçüncüsü, iş yapma biçimi bu kadar kapsamlı değişirken hem işgücü piyasası düzenlemelerini, mesleki eğitim programlarını ve hem de eğitim sistemini elden geçirmek gerekecek sürekli. Bunların da bir bakanlık elinde olmasını normal karşılamak gerekir diye düşünüyorum doğrusu.
Keşke burada da birisi, yeni teknolojiler konusunda gereken seçimler yapıldıktan sonra bu tür devlet bakanlıklarının koordinasyon için ne kadar faydalı olacağını düşünmeye başlasa. Ama biz daha Göçmen Bakanlığı’nı bile idrak edemedik mesela.
Sanayi 4.0 artık oldu Dijital Yapay Zeka 4.0
Almanlar, sanayide kapsamlı dijitalleşme anlamına gelen, Sanayi 4.0 markasını 2011 yılında Hannover Fuarı’nın ana konusu yaptılar. 2017 yılını devirirken, daha şimdiden, Sanayi 4.0’ın manası kapsamlı bir biçimde değişmeye başladı. En azından başlangıçtaki manasından kopmaya başladı. Biz daha Sanayi 4.0 dedikodusu yaparken, bir türlü asıl işe başlayamamıştık. Buyurun, Sanayi 4.0 artık AI ile birlikte değişmeye başladı. İster adına DAI (Dijital AI) 4.0 deyin, isterseniz, IAI (Industry AI) 4.0 ama artık o tek başına 2011’deki Sanayi 4.0 değil. Onu bir not edeyim. Artık normali bitti, şimdi yıldızlısı geldi, Sanayi* 4.0 oldu
Kötü mü? Esas olarak değil, en son gelene adapte olmak üzere odaklanmak yeterli. Ama bir yandan da kötü, Sanayi 4.0’ın daha normalini anlayamamıştık, şimdi yıldızlısına nasıl adapte olacağız?
Bu köşe yazısı 06.11.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024