TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünyanın iki gündemi var: Biri yalancı, öteki sahici. Türkiye’nin de iki ayrı gündemi var: Biri yalancı, öteki sahici. Eskiden kente gelen panayırlarda, yankesiciler, “Cambaza bak cambaza, aman şimdi düşecek!” diye insanların dikkatini bir yalana odakladıktan sonra ceplerinden cüzdanlarını çekerlermiş. Vaziyetimiz ayniyle vaki.
Son 15 yıldır dünyanın hakiki gündemi nedir? Teknolojik değişimdir. Bütün sektörleri aynı anda dönüştürme kabiliyetine sahip yeni teknolojilerin, alıştığımız iş yapma biçimlerini değiştirmesidir. Bu hakiki gündem. Peki, koca koca insanlar, koca koca ülkeler nasıl olur da bu hakikat karşısında afyon yutmuş gibi oturup kalırlar? En iyi niyetli olanlarının “Durun bakalım, önce şu yeni teknolojiler bir otursun, ne yapılacağına karar verilsin, ondan sonra devreye gireriz. Daha işin başındayız, şimdi yeni teknolojiler için deneme tahtası olmayalım.” dediğine şahidim. Halbuki bu matbaa ya da içten yanmalı motor gibi bir şey değil, mirim. Sonucunu bekleyince, iş işten geçmiş, sektörler hep birlikte dönüşmüş olacak. Türkiye, son 15 yılda, dünya değişirken, sanayisinin teknolojik altyapısını yenilemekte neden başarısız olmuştur? Her ne yaptıysa neden hep yanlış yapmıştır? İşte bundan.
Amerikan The Atlantic Monthly dergisinin Eylül sayısında “Venezuela’nın esas gündemi: Bitcoin madenciliği” (Big in Venezuela: Bitcoin mining) başlıklı bir makale yayımlandı. Konu, Venezuela’nın ve dünyanın hakiki gündemi üzerineydi. İçinde öyle Venezuela’nın manasız siyasi itişmelerle dolu yalancı gündemi; aman iktidar senin, yok benim konuları yoktu. Zaten sorsan herkes demokrasiyi çok seviyor, ötekilerden tam da onu korumaya çalışmıyor mu? Aynen. Bazı Venezuelalılar ise, ülkenin yıllık enflasyon oranı yüzde 1600’e doğru giderken, bankasız şifreli para, işine girmişlerdi. Bitcoin kazanıyorlardı.
Ucuz elektrik fiyatlarından istifade ederek, güçlü bilgisayarlarının fazla kapasitesini, şifreli para (cryptocurrency) ile gereken blok zincirlerini (blockchain) kurmak için kiralıyorlardı. Bitcoin bu şifreli paraların 2008 yılında çıkan ilki, ATM yerine bir nevi bankamatik der gibi, bitcoin diyoruz aslında. Peki, ne yapıyordu Venezuelalılar? İşleme konu olacak bankasız şifreli paranın kimliğini doğrulayan sanal muhasebe kayıtlarının tutulduğu blok zincirinin kurulmasına katkı veriyorlardı. Böylece bitcoin ile yapılan bir işlemde malı teslim edecek kişi, teslimat karşılığında ödemeyi ne ile aldığını görüyor ve işlem tamamlanıyordu. Blockchain ilgili şifreli paranın kimden kime nasıl geçtiğinin, ne zaman geçtiğinin kayıtlarından oluşuyordu. Ne kadar uzunsa, o kadar güvenliydi.
Önce bankasız paranın nasıl işlediğini anlatayım, sonra da dönüp bunun iş yapma ve yaşama biçimimizi nasıl değiştireceğine azıcık değineyim. Bugünlerde hepimizin internet üzerinden yaptığı bir alım-satım işlemi ile şifreli parayla yapılan işlem neden farklı? İnternetten mal almak istediğinizde, ödemeyi kredi kartınız vasıtasıyla yapıyorsunuz. Orada satılan bir dizi mal var. Hangisini istediğinizi işaretliyorsunuz. Sonra bir dizi arka oda işlemi başlıyor, başlattığınız işlemin tamamlanması için. Kredi kartınıza bakıp, bu işlemi tamamlayacak ödeme gücüne sahip olup olmadığınızı kontrol ediyorlar. Ödeme aracınız hangi para cinsinden ise, dolarları ya da liraları bir kullanıcının hesabından diğer kullanıcının hesabına aktarıyorlar. Bu noktada araya bankalar giriyor. Hesaplar değişiliyor. Gerekirse, bankalar merkez bankasına da uğruyorlar yeterince dolar ya da liraları yoksa.
Bakın buraya kadar para politikası açısından da hiçbir sorun yok, elektronik para bu kadarsa. Bütün bu işlemler, sonunda bir merkez bankasının ihraç ettiği bir para birimi üzerinden yapılıyor. Siz Amazon’da ya da GittiGidiyor’da ya da başka bir yerde bir tuşa bastığınızda, ödemeyi yapabilmeniz için bir nevi takas merkezi ve de merkez bankaları devreye giriyor. Ödemeler sistemi işliyor. İşlemler arka arkaya kaydediliyor. Ödeme kesinse, mal teslimat için yola çıkıyor. Elektronik işlem kolaylığı ve ucuzluğu ile iş yapma ve hayat biçimimiz temelinden değişiyor. Bütün bu işler artık daha kolay, daha ucuza yapılıyor. Şifreli para ile ise daha da kolaylaşıyor.
Şimdi şifreli para ile gelen farklılık şu: Artık bir alım satım işlemini, iki kişi, üçüncü kişileri araya sokmadan, kendi başlarına gerçekleştirebilecekler. Birey bir adım daha güçlenecek. Herhangi bir bankanın araya girmesine ihtiyaç olmadan, işlemin iki kişi arasında tamamlanabilmesi mümkün oluyor artık şifreli para ile. Ademi merkeziyetçi bir yeni dünyanın kapıları açılıyor aslında önümüzde. Biz bugüne kadar, iki kişi arasında, işlem yapmak için gereken minimum güveni tesis etmek üzere, bir üçüncü aktörün, tercihen hep devletin devreye girmesi esasına dayalı bir dünyada yaşıyorduk. Devletin “zorunlu bir fena olduğu” ilkesinin kaynağı buydu. Devlet artık zaruri bir fena olmaktan çıkacak. Bildiğiniz fena olacak yalnızca. Bu ilk nokta.
Geleyim ikinci noktaya. Şifreli paranın doğruluğunu kanıtlamak için, 2008 yılında, Satoshi Nakamoto’nun ortaya attığı Blockchain teknolojisi ise, şifreli paranın kendisinden daha önemli bir inovasyona benziyor. Çünkü bu kimlik doğrulama sürecinin pek çok başka alanda da kullanılabilmesi mümkün esas itibarıyla. Şimdilerde IBM şirketinin blockchain teknolojisi ile teknolojik yenilikler sürecine nasıl geri döneceği, herhalde bunun için tartışılıyor hakiki dünyada.
Şimdi şöyle bir düşünün, her yerde genetiği değiştirilmiş ürünlerin olduğu bir yeni dünyada, doğal ortamda yetiştirilmiş sebze ve meyve peşindesiniz. Şimdilerde devletin bu konuda dediklerini dinliyorsunuz ama tam da emin değilsiniz. Bugün şifreli paranın kimliğini doğrulayan blockchain’i sebze ve meyvelerin kimliğini doğrulamak için de kullanmak mümkün. Ya da ne bileyim satın almakta olduğunuz elmasların ya da tablonun kimliğini doğrulamak için de kullanılabilir. Hem de nasıl? Araya hiçbir devletin hiçbir kurumunu karıştırmadan. Blockchain ile en uzun zincire sahip olan malın kimliği, en rahat biçimde güvenceye alınmış oluyor. Bir nevi, bu kadar kişi hep birlikte yanılmış olamaz prensibi sayesinde işliyor sistem. Her blokta belli sayıda kişinin karşılıklı işlemleri var, herkes bunları görüyor. Eski işlem silsileleri blok katılımcıları tarafından üst üste doğrulanıyor bir nevi.
Üçüncü olarak ise, dünyada bugün bir tek şifreli para yok. Ben dün www.coinmarketcap.com web sitesine baktığımda, ortada 100 civarında farklı şifreli para vardı ve her birinin fiyatı farklıydı. Toplam piyasa değeri ise 151 milyar doları geçmişti. Bitcoin birinciydi. Toplam piyasa değeri 69 milyar dolardı. Şifreli paraların yüzde 45’i Bitcoin’di. İkinci sırada Ethereum var. 30 milyar dolar toplam piyasa değeri ile. Üçüncülük için ise, Ripple ve Bitcoin Cash yarışıyordu.
2014 yılı Şubat ayında hayat böyle değildi mesela. O vakit, şifreli paraların ortalama toplam piyasa değeri yalnızca 9,6 milyar dolardı. Toplamın yaklaşık yüzde 90’ını ise Bitcoin oluşturuyordu. Şimdi onun piyasa payı yarı yarıya azaldı. Peki, şifreli paralar arasındaki farklılık nereden kaynaklanıyor? Şifre algoritmalarının farklılığından, kimlik doğrulama sürecinin farklılığından elbette.
Bitcoin söz konusu olduğunda, her bir blokta yalnızca 1 MB’lık malumat depolanıyor. Yeni bir bloka başlamak, zincirleme süreci açmak, bir nevi, eskiden yaptığımız gibi çek ve senede alonj eklemek gibi bir şey. Ama nedir bu bir bloktan diğerine geçmek ve alonj eklemek? Ek Maliyet elbette. Hafta sonu Youtube’ta bu işi bilenlerden biri, (@rogerkver), “2014’te kimlik doğrulamak için, bitcoin’de 2,5 dakika yeterdi. Şimdi bu sabahtan beri 59dakikadır bekliyorum.” diyordu. Bu nedir? Bitcoin’de blok büyüklüğünü, kimlik doğrulama sürecinin taklit edilmesini zorlaştırmak için, 1 MB ile kısıtlamanın bir sonucu elbette. Alonj uzadıkça işlem maliyeti artıyor. Ne oluyor? Bazı şifreli paralar kimlik doğrulama sürecini hızlandırmak için güvenlikten fedakarlık yapıyorlar. Çeşitlilik buradan mesela. İşlem maliyeti azalıyor ama güvenlikte azalıyor.
Aslında tüm şifreli paralar, algoritmaları blok büyüklükleri farklı olmakla birlikte, aynı kimlik doğrulama sistemine, blockchain teknolojisine dayanıyorlar. Ve olası işlemlerin niteliği dikkate alınırsa, farklı güvenlik düzeylerinde bir dizi şifreli para aynı anda var olabilir. Çok para ödeyerek, elmas ya da tablo alırken ihtiyaç duyacağınız güvenlik altyapısına, üç kuruşa çiklet alırken ihtiyaç duymuyorsunuz, neden bin tane şifreli para olmasın? Belki de blockchain sürecinde aşırı güvenlik önlemleri, Bitcoin’i satın alma gücünü yarına aktarmaya yarayan bir finansal varlık haline getirdiği için tek bir Bitcoin bugün 4 bin dolardan fazla ediyor. Kim bilir?
Siz bu arada yandaki çizime bakın. Bakın hangi ülkeler blockchain teknolojisi ile ilgili ne tür girişimler başlatmış, şifreli para ile ilgili ne tür düzenlemeler yapıyorlar. Dikkat çekici olan ne? Türkiye’nin afyon yutmuş sessizliği elbette. Dedim ya, Türkiye’nin iki gündemi var: Biri yalancı, diğeri sahici. Bu topraklarda sahici olanla şimdilik pek ilgilenilmiyor.
Bu köşe yazısı 24.08.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024