TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Kafamda bu ara hep bu Kuzey Kore sorusu dolanıyor doğrusu. Kuzey Kore kıtalararası balistik füze (ICBM) yapabiliyor. Türkiye yapamıyor. Kuzey Kore yapabiliyor. Türkiye, Ruslardan S400 alsak mı diye bakınıyor. Daha önce de Çinlilerden uzun menzilli füze alsak mı demiştik. Sonra da vazgeçmiştik.
Hala hatırlarım: 2012 Londra olimpiyatlarında da onlar 6, biz 3 madalya almıştık. Kuzey Kore’nin 4 altın madalyasına karşılık, Türkiye’nin tek altını olabilmişti. Halbuki Kuzey Kore’nin kişi başına geliri 1700 dolar civarında, Türkiye’nin ki ise 10 bin doları aşkın. Kuzey Kore ne iyi, Türkiye ne kötü meselesi değil bu. Mesele bir önceliklendirme meselesi esasen. Bir ülkenin füze yapabiliyor olması, o milletin zenginleşmesine bir katkı sağlamıyor sonuçta. Örnek: Bakınız şimdilik Kuzey Kore.
Eskiden Çin’de böyleydi.
Çin, 1964'lerde ilk ICBM’ini ve nükleer başlıklarını yaptı. Program o vakit, Başkan Mao’nun en sevdiği projelerden biriydi. Hatırlayın. Deng, 1980'lerde, güneye doğru inmeseydi, Çin küresel sisteme kendi bildiği yoldan intibakını başlatamazdı. ICBM’lerin Çin’in zenginleşmesine bir katkısı olmadı. ICBM yaparken, Çin bildiğiniz açlık çekiyordu. Deng dönemi politikaları milyonlarca insanı açlık çizgisinin üstüne çekti.
Şimdi aynı şeyi, aynı sırayla sanki Kuzey Kore yapıyor. Bir tek bunu yapabildiği için bunu yapıyor. Türkiye, 1990'larda Çin’lilerle birlikte kısa menzilli füze üretimine zaten başlamıştı. O vakitler, bizim mühendislerimize füze yapmayı öğretmek üzere gelen bir Çinli eğitmene sormuşlar: “Her şeyi anlattınız ama bize füzenin üzerindeki bu ufak çıkıntının ne manaya geldiğini anlatmadınız. Simetriği de yok. Öyle tek başına. Ne işe yarıyor acaba?” Eğitmen durmuş ve gülümseyerek “Biz o çıkıntının ne işe yaradığını anlamak için tam 28 füze patlattık” demiş. Başkaca bir cevap da vermemiş. Bir nevi, anlamak istiyorsanız, siz de deneyin diye konuyu açıkta bırakmış.
Ben uzunca bir süredir ARGE sabrı olmayanın, buluş yapmaya odaklanmaması gerektiğine örnek diye bunu anlatıyordum. 27 füze patlattığınızda, Sayıştay “sonucu olmayan ARGE çalışması yapılıyor diye rapor yazarsa, mazallah 28'inci denemeyi yapmazsınız, 29’da başarıya ulaşamazsınız. Kaynak ayırır, sayısız kere denerseniz, oluyor nitekim. “Biz bu çıkıntının ne işe yaradığını anlamak için 28 füze patlattık” sözüne böyle de bakabilirsiniz. Füze yapmak için, çocukların süt parasını ayırır ve yeterince deneme yaparsanız, oluyor işte. Mesele önceliklendirme meselesi dediğim o işte.
Peki, Kuzey Kore meselesine nasıl bakmak gerekir?
Nedir bu füze yapma önceliğinin temeli? diye düşünenlere, Bruce Cumings’in Kore tarihi üzerine yazdıklarını öneririm. Buradan bir kaç çıkarımımı size de anlatayım. Ben ilk perdeyi kaçırmanın, oyunu anlamayı zorlaştırdığını düşünüyorum. Başını kaçırırsanız, devamını anlamlandırabilmek güçleşiyor.
Bu yıl 25 Nisan’da Pyogyang’da Kore Halk Ordusu’nun kuruluşunun 85inci yılı kutlandı. Kore Halk Ordusu, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ordusunun resmi adı. Kuzey Kore’nin nüfusu 25 milyon ama ordusu 1 milyon 200 bin kişilik. Korelilerin yüzde 5'i asker.
Asıl Kore asker millettir
Türkiye ile kıyaslayın. 80 milyon nüfusa 4 milyonluk bir ordu olması gerekiyor. Halbuki Türk silahlı Kuvvetleri, Kore Halk Ordusu’nun yarısı büyüklüğünde. Kuzey Kore ordusu, dünyanın dördüncü büyük ordusu. Başta Çin var 2,3 milyon ile sonra Amerika geliyor yaklaşık 1,5 milyon ile, Hindistan üçüncü 1,3 milyon ile. Sonra Kuzey Kore 1 milyon 200 bin ile. Her 100 bin kişiye düşen asker sayısı ile bakarsanız ne oluyor? Kuzey Kore birinci elbette. Kuzey Kore’de her 100 bin kişiden 5000i asker. Türkiye’de her 100 bin kişiden yalnızca 637'si asker. Amerika’da bu sayı 470, Çin’de ise 125.
Kuzey Kore’de ne olup bittiğini anlamak için düşünmeye tam da buradan başlamak gerekiyor sanırım. Kuzey Kore’nin en büyük varlığı ordusu. Bu ilk nokta.
Geleyim ikinci noktaya. Kuzey Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti 9 Eylül 1948 yılında kuruldu. 2017 yılı, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 69. yılı. Peki, nasıl oluyor da Kore Halk Ordusu’nun 85. Kuruluş yılı kutlanabiliyor? Bu ne demek? Kuzey Kore’yi, bir nevi, Kuzey Kore ordusu kurmuş zamanında. Aynı biz aslında. Ama bakın bizim kurucu atalarımız işi orada bırakmadılar. 1940larda başarılı bir çeşitlenmeyi örgütlediler.
Üçüncü nokta, ikinin devamı aslında. Kore Halk Ordusu’nun kuruluşu 1932’ye gidiyor. 1932 yılı Japonya’nın kuzey doğu Çin’de kukla Mançuko devletini kurdurduğu ve Kore ile Çin’i işgal ettiği dönem. Ağustos 1948’de Güney Kore kurulunca, aynı yıl Eylül’de Kuzey Kore’yi kuran olan Kim İl Sung, Japon işgaline karşı yürütülen gerilla savaşının kahramanı esasen. Kim İl Sung ve gerilla arkadaşları Choe Yong-gon, Kim Chaek, Choe Hyon, 1945 yılında Pyonyang’a dönüp, yeni devletin temellerini atmışlar. Şimdi Kuzey Kore’yi yöneten Kin Jong Un, işte o Kim İl Sung’un torunu. Kim hanedanı, tarihin ilk komünist hanedanı olmuş sonradan. Rejimi ve devleti kuran Choe Hyon’un torunu Choe Ryon Hae’de bugün hala Kuzey Kore’de devletin iki numarası. Tarihin ilk komünist hanedanları demem lazım aslında. Zamanında Kim İl Sung ve Choe Hyon’u yakalamak için Kore’de taş üstünde taş bırakmayan Kishi Nobuseke’nin de, şimdiki Japon başbakanı Abe Shinzo’nun büyük dedesi olduğunu not düşeyim bu arada. Nedir? Bu hanedanlar işi her tür geçişi daha da zorlaştırıyor sanki.
Güney Kore’nin 1961’deki başkanı Park Chung Hee ile daha sonra onu vuran ve demokratikleşme sürecinin önünü açan istihbarat şefi Kim Chae-gyu hep Japonların Koreli işbirlikçisi aslında. Ya da ne diyeyim? Önce Japon mandasını daha sonra da Amerikan mandasını tercih edenler Kore yarımadasında. Kore’ye yerleşen Amerikalılar, Japon mandasını kabullenenleri kullanmışlar ağırlıkla bir başka açıdan bakarsanız.
Kuzey Kore’de olup bitenlere Batı medyasının gözüyle tarihsiz ve tek taraflı olarak bakarsanız, Kim Jong Un, aynı babası Kim Jong İl gibi delinin biri gibi duruyor. Halbuki Kuzey Kore aynı 1964'lerde Çin’in yaptıklarını yapmaya çalışıyor. Kuzey Kore kendi bildiği yoldan normalleşmek ve küresel sisteme bildiği gibi intibak etmek istiyor.
Çin modelini tekrar etmek çok zor.
Birincisi, dünya artık 1960'ların dünyası değil. Sovyetler filan yok. Küresel yönetişim sistemi G20 ile hala bir yeni yapıya oturamadı. Küresel sisteme bildiğiniz gibi intibak etmek kolay değil.
İkincisi, Kore’de tarihin ilk komünist hanedanı var. Halbuki Çin deneyimi çok daha farklıydı. Kuzey Kore’den bir başkan Deng Şiao Ping çıkmadı halen. Kendine özgü bir serbestleşme deneyimi başlamadı.
Üçüncü olarak ise, bir de üstüne üstlük, ölçek pek küçük, herkesin Çin ile ilgilendiği gibi Kuzey Kore ile ilgilenmesi için sanki. Ayrıca Amerika’da Henry Kissinger gibi uzak görüşlü bir siyaset adamı da yok.
Şimdi iki Kore birleşse, ki aslında, Güney Kore tek başına bu işi yapabilir ama bu kez Çinliler mutsuz olur. Pasifikte artan Amerikan askeri varlığını kim ister? Ama Kuzey Kore bakın şimdi o işe yardımcı oluyor.
Ne yapalım ki, elinizde alet olarak bir tek çekiç varsa, bütün sorunları çözmek için onu kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Kuzey Kore’nin de elinde alet olarak bir tek ordusu var. Bu çerçevede, Kuzey Kore’nin nükleer silah ve ICBM yapma kabiliyeti olduğunu artık iyice öğrendik. Ve bu nedenle herkes tedirgin.
Bu köşe yazısı 07.08.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024