TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
7-8 Temmuz’da gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi’nin ardından dün, G20 Hamburg Liderler Bildirgesi açıklandı. Genel çerçeve olarak, geçen yıl Çin dönem başkanlığında açıklanan heyecan verici bildirgeyle kıyaslandığında, bu yıl G20 bildirgesinin tekrar eski durağan havasına büründüğünü söylemek mümkün. Çin döneminde G20, her yıl değinilen küresel meselelerin yanı sıra, artık bir 21.Yüzyıl platformuna dönüştüğünü gösterecek söylemlere ve aksiyonlara yer verirken, bu yıl yine özellikle genel çerçevesi açısından eski yıllara geri döndüğünü görmek çok zor değil.
2015 Türkiye dönem başkanlığı döneminde başlayan, 2016 Çin döneminde devam eden sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği, göç gibi birçok konu bu yıl da G20 Hamburg Bildirgesinde yer aldı. 2017 yılının ilk aylarından itibaren beklenen, G20 Almanya döneminde ve Liderler Bildirgesi’nde göçmen meselesinin diğer konulara göre daha baskın biçimde yer bulmasıydı. Fakat bu yılki bildirgede de yine daha öncekilere benzer meseleler neredeyse aynı ağırlıkta yer buldu. Ek olarak göç yönetimi mekanizmalarına vurgu yapıldı ve yeni birkaç karar ve söylem açıklandı.
Geçen yıl Hangzhou Bildirgesi’ne giren ve bu yılki bildirgede de küresel önemi devam ettiği için yer bulan konulardan birisi de antimikrobiyal direnç (AMR). Antimikrobiyal direnç, gerek halk sağlığı etkisi gerekse ekonomik maliyeti nedeniyle son yıllarda küresel gündeminin en temel meselelerinden birini oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl 2016 Liderler Bildirgesi’ne giren sağlık ile ilgili tek konu antimikrobiyal direnç olmuştu. Bu yıl da G20 Almanya Başkanlığı döneminde etkisini sürdürmeye devam etti. Hatta G20 kapsamında bu yıl ilk kez düzenlenen B20 Sağlık Konferansı’nda tartışılan öncelikli başlıklardan birisi oldu ve B20 Sağlık Politika Notu içerisinde konuya ilişkin öneriler yer aldı. Dün açıklanan Hamburg Bildirgesi’nde ise, insanlarda, hayvanlarda ve çevre üzerinde antimikrobiyal direncin etkilerinin en aza indirilmesine yönelik ulusal eylem planlarının ortak bir çerçevede oluşturulmasının ve uygulanmasının önemine dikkate çekildi. Antibiyotiklerin kullanımına ilişkin gerekli düzenlemelere vurgu yapılırken aynı zamanda koruma, kontrol ve tanının önemi üzerinde duruldu.
Hamburg Bildirgesi’nde yer alan konu ile ilgili noktalardan birisi de, mevcut ve yeni nesil antibiyotik Ar-Ge’sinin desteklenmesine ve artırılmasına yönelik uluslararası Ar-Ge İşbirliği Merkezi çağrısı oldu. Bildirgede ilgili tüm ülkeler ve paydaşlar bu inisiyatife katılmaya davet edildi. Ayrıca OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) gibi kuruluşlardan uzmanlarla birlikte buna yönelik teşvik mekanizmalarının çalışılacağı duyuruldu.
Kısaca hatırlatmak gerekirse, antimikrobiyal direnç mikroorganizmaların, antimikrobiyal ilaçlara maruz kalmalarıyla birlikte zaman içinde direnç kazanıp değişim göstermeleri sonucu ortaya çıkıyor. Mikroorganizmalar ilaçlara karşı dirençli hale geliyor ve hastalıkların tedavisi için mevcut olan seçenekler işe yaramıyor. Antimikrobikler sadece insanlar için değil, veterinerlikte de yaygın kullanıldığından, antimikrobiyal direnç hayvanlarda kullanılan ilaçların etkisiyle de gelişebiliyor.
Küresel halk sağlığı açısından bakıldığında, antimikrobiyal dirence bağlı olarak her yıl yaklaşık 700 bin kişi hayatını kaybediyor. Ayrıca direnç oranının bu hızla artmaya devam etmesi halinde, 2050 yılında antimikrobiyal dirence bağlı olarak her yıl 10 milyon kişinin hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor. Ekonomik açıdan ise, artan direnç oranı sonucu 2020 ve 2030 yıllarında küresel GSYİH’nın sırasıyla yüzde 0,5 ve yüzde 1,5 düşmesi bekleniyor. Hiçbir tedbir alınmadığı taktirde, 2050 yılında küresel GSYİH’nın yüzde 2-3 oranında azalması ve 100-600 trilyon dolarlık bir küresel ekonomik kayba yol açacağı Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların oluşturduğu modeller ile tahmin ediliyor.[1] Antimikrobiyal direnç küresel ekonomik etkilerinin yanı sıra sürdürülebilir kalkınma ile de doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili. Bu nedenle Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) söz konusu olduğunda da, gündeme gelen başlıklardan biri bu. Antimikrobiyal direnç, birçok farklı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefini aynı anda etkiliyor aslında.
Türkiye, dünyada verisi olan ülkeler arasında antimikrobiyal direnç oranlarının en yüksek olduğu ikinci ülke. İlk sırada Yunanistan var. Bununla birlikte antibiyotik tüketim seviyesinin de dünyada en yüksek olduğu ülke. Aradaki ilişki nedeniyle de önümüzdeki dönemde direnç oranlarının artma potansiyeli en yüksek ülkeler arasında yer alıyor. Tüm bu nedenlerle antimikrobiyal direnç Türkiye için önemli bir tehdit unsuru ve küresel tartışmalarda da Türkiye’yi de dikkat çekici hale getiriyor. Son yıllarda antibiyotik kullanım oranlarının düşürülmesine ilişkin politika ve programlar Türkiye’deki sağlık gündeminin en üst sıralarında yer alıyor. İlgili kamu kurumları tarafından birçok çalışma yürütülüyor ve tasarlanan politikalar hızla uygulamaya konuyor.
Mevcut çabalara ek olarak, tıp ve hayvancılık uygulamalarının ikisini de kapsayan, detaylı ve Türkiye’yi temsil eden bir antimikrobiyal direnç haritasının çıkarılması öncelikli konulardan biri olarak öne çıkıyor. Fakat bunun yanı sıra, bu yılki Bildirgede de yer bulduğu şekilde, Türkiye gibi direnç konusunda öncelikli çaba gerektiren ülkelerde de Ar-Ge’nin odağa alınması önem taşıyor.
Son yıllardaki program, strateji ve söylemlere bakıldığında, ilaç Ar-Ge ve üretimi Türkiye’de Ar-Ge ve sanayi politikası kapsamında en fazla gündeme gelen konulardan biri. Atılan adımların ve uygulanan programların bıraktığı değeri ayrıca tartışmak gerekir fakat her alanda olduğu gibi burada da bir odak problemi olduğu açıkça ortada. Her ne kadar birçok çaba olsa henüz Türkiye ilaç Ar-Ge ve üretiminde dünyada öne çıkan gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle rekabet edebilir konumda değil. Rekabet edebilir hale gelmesinin ön koşullarında birisi de, ilaç Ar-Ge’si söz konusu olduğunda bir ya da birkaç odağa sahip olması. Türkiye’nin belirleyeceği odak etrafında teşvik ve politikalarını şekillendirmesi gerekiyor.
Son bildirgedeki çağrıyı da bu şekilde okumak ve antibiyotiklerde gelinen noktayı bu kapsamda da tartışmaya başlamak Türkiye için oldukça önemli. Son dönemde ilginin giderek düştüğü fakat önümüzdeki dönemde ihtiyacın devam edeceği yeni antibiyotikleri Türkiye’nin ilaç Ar-Ge ve sanayi politikasının odağına alması, mevcut durumu fırsata dönüştürebilecek ve tüm dünyaya katkı sağlayabilecek bir adım olabilir. Buna yönelik odaklı bir teşvik programı tasarımı, Ar-Ge çalışmalarının, yeni girişimlerin ve yatırımların bu kapsamda değerlendirilmesi faydalı olabilir. Hamburg Bildirgesi’nde de gördüğümüz gibi antimikrobiyal direnç uluslararası ortamda ve G20 gündeminde yerini korurken, Türkiye’nin de bu tartışmaların dışında kalmaması ve hem Ar-Ge hem de tarım-sağlık uygulamaları açısından pozisyonunu belirlemesi büyük önem taşıyor.
[1] Dünya Bankası, Eylül 2016, “Drug Resistant Infections: A Threat to Our Economic Future
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024