TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu aralar bana “Şimdi bu kur ne yapıyor?” diyorlar. Ben de “Dalgalı kur rejimi bu, tanım gereği, kur dalgalanıyor” diyorum. Doğru ama soranlar pek de haksız değil, kur bugünlerde daha da bir dalgalanıyor. Geçen yılın Kasım ayından beri yüzde 15 değer kaybetti Türk Lirası Amerikan doları karşısında. 2014 Kasımından beri bakarsanız, değer kaybı yüzde 50’ye yaklaştı. Nedir? 2014 Kasımında elinizdeki liraları verip, dolar almış olsaydınız şimdi elinizde neredeyse yüzde 50 daha fazla lira olabilirdi. Bu devirde iyi getiri demek bu. Bir nevi, gayrimenkul almak gibi bir şey. Peki, hakikaten neler oluyor?
Orta Vadeli Program yayımlandığında dikkatinizi metnin 45 sayfalı paragrafına çekmiştim. Orada şöyle diyordu: “Programın makroekonomik çerçevesi oluşturulurken dönem içerisinde; küresel belirsizliğin azalacağı,küresel büyümenin tedricen artacağı, ticaret ortaklarımızın ılımlı büyüyeceği, finansal piyasalardaki dalgalanmaların ve jeopolitik risklerin azalacağı, Fed’in faiz artırımlarının sınırlı olacağı, büyümenin finansmanına yurt içi tasarruflarla birlikte yabancı sermaye girişinin katkı sağlayacağı, enerji ve altın hariç dış ticaret hadlerinde göreli bir iyileşme olacağı varsayılmıştır.” Bu bir nevi, biz buradaki rakamları her şeyin yolunda gideceğini umarak özenle seçtik demek sonuçta. 2016 yılında yüzde 3,2 büyüme olur, 2017’de büyüme yüzde 4,4 olur deyince işte böyle işi olumlu tarafından alıyoruz demek. Peki, ne oldu?
Buyurun daha şimdiden bu yılın ilk riski gerçekleşti. Seçildiğinde ne yapacağını öngörmenin en zor olduğu aday olan, Donald Trump, Amerikan başkanı seçildi. Yaklaşık 70 gün sonra görevi devralacak. Şimdi Amerikan Doları neredeyse bütün paralar karşısında değer kazanıyor. Ama galiba en çok değer kaybedenler listesinde Türk Lirası,Meksika Pezosu, Güney Afrika Randı ve Brezilya Reali ile birlikte üst sıralarda yer alıyor.
Dün ben Meksika Pezosuna baktım mesela. Şimdi Trump gelince Meksika Pezosunun daha bir değer kaybetmesini beklemek lazım haliyle. Hatırlayın seçim kapmpanyasını, nasıldı? Başkan adayı Donald Trump her yerde serbest ticaretin Amerikalıları kandırmak için Meksikalılar tarafından uydurulduğunu anlatıyordu. Amerika-Meksika sınırına kocaman bir duvar yapmak istiyordu. Gelir gelmez önce Amerika-Meksika serbest ticaret anlaşmasını iptal edecek, Amerikaya yasa dışı yollarla gelmiş olanları geri gönderecekti.Meksika, dış kaynaklı bir politika belirsizliğine sürüklenecek gibi duruyordu.
Trump, 8 Kasım’da başkan seçildi. O günden bugüne Meksika Pezosu Amerikan doları karşısında yüzde 12 değer kaybetti. Ortada bizimle ilgili somut bir seçim vaadi filan yoktu. Hatırlayın. “Türkler geliyor” söylemi bu yıl İngiltere’deki Brexit kampanyasının önemli bir unsuruydu. Meksika parası bir haftada yüzde 12 değer kaybetti. Türk Lirası ise ortada bizimle ilgili somut bir vaat olmamasına rağmen Trump seçilince bir haftada yüzde 5 değer kaybetti. Neden lira bu işten bu kadar kötü etkilendi? Ben 3 tane neden görüyorum doğrusunu isterseniz. Birincisi, Amerikan Doları bir süreden beri dünyanın her tarafında değer kazanıyor. Trump seçildiğinden beri bu süreç daha da hız kazandı. Dolayısıyla işin konjonktürle ilgili bir yönü var öncelikle. Önce bir onu teslim edelim. Hani bir tek bu olsa, dalgalanır da durulur diyelim ve işin içinden çıkalım. Ama değil.
Ben ikinci olarak, Orta Vadeli Program’da çizilen makro politika çerçevesinin kaygı verici olduğunu düşünüyorum. Nasıldı? 2002-2007 döneminde Türkiye’nin ortalama büyüme oranı yüzde 6,8’di. Cari işlemler açığı ise yüzde 3,7 kadardı. 2008-2015 döneminde ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 3,4’e geriledi, cari işlemler açığı ise yüzde 5,8’e fırladı. Ne oldu? Büyüme oranı azaldı, yabancı yatırımcılara parlak bir Türkiye hikayesi anlatmak zorlaştı. Ancak finanse edilmesi gereken açık azalmadı, arttı. Türkiye’nin kırılganlığı arttı.
Sonra bu yıl açıklanan OVP’de, biz, 2017’de cari işlemler açığını pratik olarak daha da artırabileceğimiz izlenimini verdik. Şöyle dedik: “Biz kamu harcamalarını yüzde 2 civarında artıracağız, kamu tasarruflarını azaltacağız ama milletin tasarruflarını yüzde 2 artırarak cari işlemler açığının artmasına izin vermeyeceğini bekliyoruz.” Nedir? Ben azaltacağım, milletin gereğini yapacağını umuyorum dedik. Ben buradaki tasavvurun güvenilir bir politika önermesi içermediği kanaatindeyim doğrusu.
Üçüncü olarak ise darbe teşebbüsü ile gelen yönetim krizi yetmezmiş gibi bir de memlekette politika belirsizliğini daha da artıracak açıklamalar arka arkaya geliyor. Siyasetin alevlenmesi ekonomi için hakikaten kötü oluyor vesselam. Bana bu ara mesela “Hakikaten bir Trexit ihtimali var mı?” diyorlar. Ben de, “Türkiye nereden ayrılacakmış ki, daha üye bile değiliz. Yoksa Gümrük Birliğinden vazgeçip ihracatının yüzde 50’sini sattığı Avrupa piyasasına gümrüklü mal satmaya mı başlayacakmış? İhracat zaten yan yan giderken, bir de Trexit mi olacakmış” diyorum. Ama soru orada duruyor işte.
Bunun ne anlama geldiğini size daha da somut anlatmak isterim. Brand Finance, uluslararası bir marka danışmanlığı firması. Her yıl Nation Brands başlıklı bir liste yayımlıyor. Liste, her ülkenin ulusal marka değerinin o yılki değerini gösteriyor. Ülkenin marka değeri güçlü ve oturmuş olacak ki, firmalar otursun kendi markalarını yaratsınlar ve güçlendirsinler. Katma değerli ihracat artsın değil mi?
Bu yılki Nation Brands 2016 raporu geçenlerde yayımlandı. Giriş bölümünde giderek yükselen bir küresel izolasyonist politika dalgasına dikkat çekiliyor. İzolasyonist eğilimden bahsedilirken 3 ülkenin adı geçiyor. Amerika, İngiltere ve Türkiye. Buyurun buradan yakın bakalım. Amerikan başkanlık kampanyası ve Donald Trump’ın başkanlığı burada önemli, Amerika için. İngiltere’de Brexit vardı. “Türkler geliyor korkusu” onlara yetti. Türkiye’yi görünce “Ben bu Trexit işini yeniden düşüneyim” dedim doğrusu. İngiltere ve Amerika’nın somut politika belirsizliğine Türkiye üçüncü olmuş gibi duruyor bu manasız listede bile.
Peki, Türkiye’nin marka değeri nasıl mı? Türkiye listede artık ilk 20 ülke içinde yer almıyor. Bu yıl marka değerimiz yüzde 38 eridi. Türkiye, 19’uncu sıradan 25’inci sıraya düştü. Bir Türkiye, bir Brezilya, bir de Ürdün kötüymüş bu yıl değer kaybı açısından. Bakın bu politika belirsizliği görüntüsü de iyi değil kur açısından bakıldığında.
Ben bunlara bakınca “çok işimiz var” diye düşünüyorum, Türkiye’nin tanıtımı açısından. İktisadi olarak yapılabilecek bir şey var mı? Var. Merkez bankasının piyasayı gecelik olarak fonladığı tutar, kümülatif olarak sürekli yükseliyor. En son böyle gittiğimizde ne olduğunu hatırlayan var mı?
Bu köşe yazısı 17.11.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.