TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünya büyük bir hızla değişiyor. Biz değişenin ardından bakakalma ihtimalimizi her gün biraz daha artırmak için yoğun çaba harcıyoruz. Bugünlerde Türkiye’deki firmalar dünyada neler olup bittiğine bakacaklarına, kendi tedarik zincirlerinin herhangi bir parçası, yurt içindeki ucu bucağı belirsiz terör soruşturmalarından birine takılmış mı diye bakıyorlar. Ama vaziyet son derece değişken. Geçenlerde bir dostum, sonradan sıkıntı olmasın diye yabancı davetlere cevap vermeden önce, ilgili makamlara yurt dışına çıkış yasağının olup olmadığını sormuş. Cevap pek hoş: “Şimdilik yok ama listeler sürekli değişiyor, onun için emin olmak zor.” Şirketlerimiz için de vaziyet böyleyken böyle.
Neme lazım, şirketlerimiz haklı. Sonunda hem malı zamanında alamadıkları için kendi siparişleri aksayıp işleri bozulacak hem paraları içeride kalırsa tahsilat ihtimalleri sıfır, bu OHAL düzenine göre üzerine soğuk su içmek zorundalar.Yarın öbür gün haklarında soruşturma açılması da işten değil. Ucu bucağı yok dediğim bu işte. Ben Türkiye’de bugünlerde neler olup bittiğini yöneticilerimiz dâhil kimsenin tam olarak izleyebildiği kanısında değilim doğrusu. Hal böyle olunca, ne oluyor? Satın Alma Müdürleri (PMI) Endeksi, tarihi düşüşler gösteriyor. Temmuz ayından sonra Ağustos rakamları da ortada işte.
Neyse ben at izinin it izine karışmasını konuşarak önleyemeyeceğime göre, size dışarıdan bir iki haber vereyim. Vereyim ki, yeni sanayi devriminin artık kapıda filan olmadığını, kapıyı açıp içeriye girdiğini idrak edip değişeni fark edin. Bugün sözüm plastik üreticilerine ve ambalaj sanayimize olsun. Zira haberler o cenahtan geliyor.
Biz uzun bayram tatilindeyken Fransa hükümeti, 2020 yılından itibaren geçerli olmak üzere, tabak çanakta, bildiğimiz plastik kullanımını yasakladı. Ne zaman? Geçen hafta. Fransa’da ambalaj sanayicilerinin engellemeye çalıştığı değişim başladı. Önce sınırları çizeyim, sonra Fransız hükümetinin attığı adımı yorumlayayım.
Fransız hükümeti, 2020 yılından itibaren plastik tabak, plastik bıçak, kaşık ve çatal ile plastik bardak kullanımını yasaklıyor. Şimdi, hemen yani. Ama yasak, petrole dayalı plastikten yapılan tabak çanak ürünleri için geçerli. Eğer biyoteknoloji ile plastik üretiyorsanız yasak yok. Nedir? Biyoplastik yasak kapsamında değil. Fransız hükümeti, kendi plastik sektörünün biyoplastiğe doğru yönelmesini sağlamaya çalışıyor. Ben bu kararın ardında üç temel unsur görüyorum doğrusu.
Birincisi, Fransız hükümeti bu adımla birlikte, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) çerçevesinde karbon emisyonlarını azaltacak bir tedbir almış oluyor. Yeni sanayi devrimiyle birlikte büyüme ile karbon emisyonları arasındaki pozitif ilişki ortadan kalkıyor. Artık karbon emisyonlarını azaltan büyüme mümkün. Nasıl mümkün? Üretim süreçlerini geleneksel yöntemlerden biyoteknoloji gibi yeni teknolojilerin kullanımına doğru dönüştürerek elbette. Dün kimyasalları karıştırarak yaptıklarımızı bugün canlı organizmaları kodlayarak yapabiliyoruz. Ne yaparak? Genetiğini değiştirerek elbette.
İkincisi, bu çerçevede bakarsanız Fransız hükümeti, Fransız sanayisini biyoteknoloji alanında desteklemek için somut bir adım atmış oluyor. Hem kimya hem plastik hem de ambalaj sanayilerinin kendilerini dönüştürmek için artık önemli bir müşevviği var doğrusu. Şöyle diyebilirim mesela: Fransız hükümeti, plastik sektöründe biyoteknolojinin kullanımını artırmaya çalışıyor. Plastik sektörünü yarına hazırlıyor. Teşvik sistemini bu amaçla gözden geçiriyor. Biyoteknolojiye dayalı üretim için talebi hazırlıyor.
Üçüncüsü, bu kararı, Avrupa Birliği’nde ambalaj sanayii dâhil pek çok konuda başlayan değişimin ilk adımlarından olarak almak gerekiyor. Türkiye’nin ana pazarı Avrupa Birliği. Biz hala sanayi malları ihracatımızın neredeyse yüzde 60’ını Avrupa’ya yapıyoruz. Bu durumda, geçtim plastik tabak çanak ihracatını ki o da önemsiz değil, Avrupa’ya giden malların ambalajları için de yeni kuralları 2020’ye kadar beklemek gerekiyor. Sonra ağlamayın diye ben şimdiden uyarmış olayım.
Ben bu habere bakarken dün bir dostum, bana İsveç’ten bir başka haber gönderdi. İsveç’te petrol rafinerisi işleten Neste ile bir başka İsveç markası, hepimizin bildiği İKEA, biyoplastik kullanarak ürün geliştirmek ve üretmek konusunda işbirliği yapma kararlarını açıklamışlar. Ne zaman? Geçen hafta. Neste zaten bir süredir yenilenebilir dizel üretimine yönelmiş. Şimdilerde bu imkanla birlikte plastik sanayiine hammadde sağlıyormuş. O yenilenebilir hammadde ile geliştirilen ve üretilen ürünler artık dünya çapında İKEA mağazalarında satılacakmış. İsveç firmaları küresel gelişmeleri takip ediyorlar. Biz daha G20 Hangzhou Zirvesi’ni tam değerlendiremedik.
Şimdi burada değişeni görmek gerekiyor. Biyoteknoloji tartışmaları artık genetiği değiştirilmiş gıdalardan biyo-girdilere dayalı sanayinin karbon emisyonlarını düşürmeye katkısına doğru evriliyor. Türkiye ise biyoteknoloji deyince hala bir tek domatesi hatırlıyor ama mesela biyoteknolojik insülin üretiminin tekniğinden bile habersiz.. Biliyor olsa biyogüvenlik koordinasyonu hala Tarım Bakanlığı’nda olmazdı.
Türkiye’nin biyoteknoloji vasıtasıyla yeni sanayi devrimine intibakını sağlayacak meselelerin önemli bir bölümü Biyogüvenlik Yasası’nda düzenleniyor. Daha doğrusu düzenlenmiyor, yasaklanıyor. Konu, Türk sanayiinin dönüşümü ile alakalı ama memleketin sanayi ile ilgili birimleri konu dışı. İşe, Tarım Bakanlığı vaziyet ediyor. Türk devleti böyle işte, biyoteknoloji deyince hala bir tek domatesi biliyor. Değişeni anlayamıyor. Mahcur.
Daha Monsanto-Bayer işine gelemedim. Phillips’ten bahsedemedim. Gördüğüm şudur: Dünyada firmalar yeni sanayi devrimine hazırlık yapıyor. Devletler yeni nesil teşviklerle yeni sanayi devriminin yayılmasına temel hazırlıyor. Sadece şirketlerimizin değil, önce devletimizin değişime odaklanması gerekiyor. Odaklanmanın ön koşulu da ortada: Hadi artık sakinleşelim, tam 2 ay oldu.
Bu köşe yazısı 19.09.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.