TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
G20 artık işlevini yitirdi mi? Bu aralar uluslararası arenada bu soruyu giderek daha çok duyuyorum. Bunu söyleyenler ardından lafı hemen küresel büyüme konusuna getiriyorlar. Küresel büyüme son altı yıldır, 1990-2007 ortalamasının altında seyrediyor. Neden karşılaştırmayı 1990-2007 yıllık ortalama büyümesi ile yapıyorlar? Gayet basit bir nedenle: Küresel kriz 2008’de Amerikan finansal piyasalarından başladı. Haliyle, dünya tarihi 2008 öncesi ve sonrası diye ikiye ayrıldı. İşte böyle bakarsanız, küresel büyüme ortalaması hala kriz öncesi uzun dönem büyüme ortalamasının altında. Türkiye’de de tam beş yıldır vaziyet aynı. Türkiye, 1990-2007 ortalaması ile kıyaslarsanız, tam beş yıldır ortalamanın altında bir hızla büyüyor. 1990-2007 yanlış dönem derseniz, d Türkiye için durum yine değişmiyor. Türkiye, 2016 bittiğinde, tam beş yıldır, 2002-2007 yıllık ortalama büyüme oranının altında bir hızla büyüyor olacak. Dünya böyle, biz de dünyanın bir parçasıyız. Bu bir. Kendimizi dünyadan pozitif biçimde ayrıştıracak bir adım atmayı da becerebilmiş gibi durmuyoruz. Sonuç değişmiyor. G20 son altı yıldır kendisinden bekleneni gerçekleştiremiyor. Küresel büyümeyi hızlandıracak tedbirler bir türlü alınamıyor. Nedir? G20 işlevini yerine getiremediğine göre, hakikaten artık manasının kaybetmiş midir? G20 sonuç alamadığına göre artık bir dış politika sirkine mi dönüşmüştür? Doğrusu ben G20’nin önemini kaybetmediği, hatta şimdi daha da önemli olduğu kanısındayım. “G20 artık işlevini yitirdi mi??” şeklinde ortaya atılanın yanlış bir soru olduğunu düşünüyorum. Doğru soru şudur: “G20 kendini değişen şartlara uyum sağlayacak biçimde yeniden icat edebilir mi?” Gerekenin bu olduğu kanaatindeyim. Müsaadenizle bu konuyla ilgili 3 tespit yapayım.
G20, 2008 krizinden sonra dünyayı kurtardı. Bir nevi, sistemimizin sürdürülebilirliğini sağladı. Önce bir bunu tespit edelim. G20 bu dönemde, küresel finansal liberalizasyonun ve ticari serbestleşmenin ara vermeden devamlılığını sağlamak için üzerine düşeni yaptı. Finansal korunma ağlarını başarıyla işletti. G20 ülkeleri arası politika işbirliğini, IMF koordinasyonuyla, başarılı bir biçimde yaptı. G20 ülkelerinin gelişmeleri daha iyi takip edebilmesi için sağlıklı bir veri akışı sağlandı. Küresel sistemin esenliği açısından gelişmekte olan ülkeler bugüne kadar üzerlerine düşeni yaptılar. Geniş iç pazarlarını merkezin firmaları ile paylaştılar. Çin, dış pazarlara yüklenmek yerine, iç talebe dayalı yeni bir büyüme modeline dönmeye başladı. G20 ile birlikte gelişmekte olan ülkeleri de yanına alan gelişmiş ülkeler kurdukları küresel sistemin devamlılığını garantilediler. G20 bu ilk döneminde daha çok gelişmiş ülkelere faydalı bir mekanizma olarak işlevini yerine getirdi. Bu bir.
Şimdi geleyim asıl mevzuya: G20 küresel büyümenin hızlandırılmasında üzerine düşen politika koordinasyonu görevini yerine getiremiyorsa, bunun nedenini G20’de değil, küresel büyümeyi hızlandırma meselesinin bizatihi kendisinde aramak gerekir öncelikle. Küresel finansal krizin yol açtığı yangını gidermek için yapılması gerekenler son derece basitti. Şimdi küresel büyümeyi hızlandırmak için yapılması gerekenler çok daha karmaşık ve zor. İlkinde herkese yalnızca “bugüne kadar yaptıklarınızdan farklı bir şey yapmayın” demek gerekiyordu. Şimdi herkese “bugüne kadar yaptıklarından farklı” birbirine benzemeyen görevler vermek ve bu görevlerin doğru biçimlerde yerine getirildiğini gözetmek gerekiyor. Nedir? Koordinasyon probleminin niteliği önemli ölçüde değişmektedir. Bugün yapılması gereken, dün yapılandan çok daha zordur. G20 artık işlevini yitirdi demeden önce dünkü problemle bugünkü problemin karakterinin nitel farklılığını dikkate almak gerekir. Bu da iki.
Geleyim üçüncü tespitime. Tüm bunlardan daha da vahim olmak üzere, 2014 yılında Avustralya’nın dönem başkanlığında ortaya konulan reçete doğru olmadığı için küresel büyümeyi hızlandırmak mümkün olmadı. Ülkelerin farklılığını dikkate almayan Avustralya reçetesi, küresel büyümenin, negatif faiz oranlarının olduğu bir ortamda, daha fazla altyapı yatırımı ile desteklenebileceğini varsayıyordu. Ülkelerin yapısal özelliklerini gözetmiyordu. Büyüme sürecine tek boyutlu bir hadise gibi bakıyordu. Böyle olunca da işlemedi. Şaşırtıcı mı? Değil.
Ne yapmak gerekiyor? Önce küresel büyümenin nasıl hızlandırılabileceğine ilişkin daha güçlü bir yeni çerçeve düşünmek gerekiyor. İkincisi, G20’nin ilk dönemindeki gevşek politika işbirliği çerçevesi bundan sonraki dönüşümü gerçekleştirmek için yetersiz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Üçüncüsü, G20nin yeni bir iktisadi yönetişim mekanizmasına nasıl dönüşebileceğini düşünmek ve G20’yi bu çerçevede yeniden icat etmek gerekiyor.
Ben bu her üç hususa ilişkin kapsamlı cevapların, G20’nin Hangçao Bildirgesinde ve Çin Cumhurbaşkanı Şi’nin toplantıdaki açıklamalarında bulunduğunu düşünüyorum. Çin dönem başkanlığının, G20’yi dönüştürme yolunda 2009’daki Amerikan dönem başkanlığından beri doğru yönde atılmış ilk somut adım olduğu kanaatindeyim doğrusu.
Şimdi, Antalya’da temeli atılıp Hangçao’da somutlaştırılan bu çerçevenin operasyonel hale getirilmesi gerekiyor. G20’nin kendini yeniden icat etmesi gerekiyor. Küresel büyümeyi yönetmek kolay bir iş değil. Yeni bir yaklaşım gerekiyor.
Bu köşe yazısı 08.09.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.