TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen hafta, 2016 yılı Küresel İnovasyon Endeksi sonuçları açıklandı. 128 ülkeyi kapsayan çalışmada, Çin, en inovatif ilk 25 ülke arasına girdi. Böylece İsviçre, İsveç, İngiltere, ABD ve Singapur gibi yüksek gelirli ülkelerin başı çektiği sıralamada, ilk 25 arasına ilk kez bir orta gelirli ülke dâhil oldu. Haliyle benim bir inovasyon ve Çin yazısı yazmam şart oldu. Bu yıl, Çin ve inovasyon kelimelerinin yan yana geldikleri ilk yer Küresel İnovasyon Endeksi sonuçları değildi. Çin, bu yıl Türkiye’den sonra G20’nin başkanlığını yürütüyor. Geçen yıl Antalya’da yapılan G20 Zirvesi, önümüzdeki ay Çin’in Hangzhou kentinde toplanacak. G20’nin Çin yılında en fazla öne çıkan konu, inovasyon meselesi oldu. Bugün müsaadenizle bu konuya bir değineyim. Değineyim ki, Türkiye’nin kendi iç meselelerine dalmış, küresel gündemden kopuk bir ülke olduğuna dair yanlış kanaati hep birlikte ortadan kaldırabilelim.
Çin’den önce işe Türkiye’den başlayayım. Çin, 2015 yılı Küresel İnovasyon Endeksi’nde 29’uncu sıradaydı, 4 basamak yükseldi ve ilk 25 ülke arasında girdi. Türkiye ise, 144 ülke arasında yapılan 2015 yılı endeksinde 58’inci oldu. Tam 16 sıra ilerledi ve bu yıl 42’nci sıraya yükseldi. Öncelikle not edeyim: Türkiye, dünyanın en inovatif ülkeleri sıralamasında gerilemedi, ilerledi. 2015 yılı sıralamasında üstünde yer alan Meksika, Rusya, Şili gibi ülkeleri 2016’da geride bıraktı. Böyle bakıldığında Türkiye, kendi meselelerine gömülmüş, küresel gündemden kopuk bir ülke filan değildir. Küresel gündemle birlikte değişmeye çalışan bir ülke konumundadır.
Türkiye, Küresel Enovasyon İndeksi sıralamasında orta gelirli ülkeler arasında dördüncü sırada yer alıyor. İlk sırada, bu yıl en inovatif ilk 25 ülke arasına katılan Çin var. İkinci, AB üyesi Bulgaristan. Üçüncü ülke, Birleşik Arap Emirlikleri ve sonra Türkiye geliyor. Türkiye, bu sıralamada bir Kuzey Afrika ve Batı Asya ülkesi olarak yer alıyor. Bu bölge açısından bakıldığında da Türkiye en inovatif dördüncü ülke durumunda. İlk üçte, İsrail, Güney Kıbrıs ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yer alıyor. Nereden çıktı bu BAE diyenleri yandaki ilk grafik setine alayım hemen. 2000’de yoktu, şimdi var.
Bu hakikat ışığında, yukarıdaki ilk tespiti elden geçireyim: Türkiye, küresel inovasyon yarışının dışında kalmış değil ancak yarışta kimsenin eli de armut toplamıyor. Mesela BAE’nin ekonomisini çeşitlendirmek için yaptıklarını dikkatle izlemek gerektiğini düşünüyorum. Bölgemizde, imalat sanayi ihracatı içinde paylarını arttırmaya başlayan BAE ve Suudi Arabistan ile neler yapabileceğimizi daha iyi çalışmamız gerek. İsrail ve yakında tamamlanacak Kıbrıs anlaşmaları ile birlikte, bu ülkelerle inovasyon işbirliği alanında ne tür adımlar atabileceğimize de daha yakından bakmak gerektiği kanaatindeyim. Kendimize acımayı, başkalarının bize hep komplo kurduğu konusunda hayıflanmayı bir an önce bırakıp kendimize güvenmemiz, işe odaklanmamız ve hedeften kopmamamız gerekiyor.
Bu yılki Küresel İnovasyon Endeksi’nin teması sınır ötesi inovasyon işbirlikleri olarak seçilmiş. Bu nedenle, endeks bu yıl “Küresel İnovasyon ile Kazanmak” sloganı ile sunuldu. Bakın bu da değişeni yansıtıyor. Dünyanın eski düzeninde bir tek mallar sınırları aşardı. Sonra üretimin bir yerden bir yere taşındığı bir yeni döneme geçtik. Fabrikalar sınırları aşmaya başladı. Öyle ki, malların sınırları aştığı bir dünyaya göre biçimlenen Dünya Ticaret Örgütü, fabrikaların sınırları aştığı bir dünyada zorlanmaya başladı. Bugün iktisatta kullandığımız kavram kutusu da malların sınırları aştığı bir dünyadan, fabrikaların sınırları aştığı bir dünyaya geçtiğimizde hızla eskidi ve bir nevi manasını yitirdi. Cari işlemler açığı kavramını bir sürü amalarla düzeltmek gerekmeye başladı.
Şimdi dünyamız inovasyon sürecinin küreselleşeceği bir yeni döneme doğru gidiyor. Küresel İnovasyon Endeksi’nin bize bu yıl iletmeye çalıştığı mesaj tam da bu. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki inovasyon uçurumu artık ortadan kalkabilir gibi görünüyor. Büyük çok uluslu şirketler artık kendi Ar-Ge’lerini yapmak, kendi inovasyon süreçlerini kendileri geliştirmek yerine, aynı işi yapan başka ülke girişimcilerinin kurduğu yeni şirketleri satın alıyorlar. Şirketi alınca inovasyonun patentini de kendinize aktarıyorsunuz. Hiçbir yerden ayrıca göçmen getirmenize de gerek kalmıyor. Türkiye gibi ülkeler için bu durum yeni bir bakış açısı gerektiriyor. İnovasyonun odağına bizatihi Ar-Ge’yi değil, yeni girişimcileri yerleştirmek artık sanki daha bir önem taşıyor.
Çin, bunların farkında ki bu yıl iki açıdan inovasyonu G20’nin tam merkezine yerleştirdi. Öncelikle, küresel büyüme için inovasyonun önemi ilk kez tescil edilmiş oldu. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olanlara teknoloji transferi ve teknoloji difüzyonu tüm dünyada küresel büyüme için alınması gereken yapısal tedbirleri ön plana çıkartıyor. Bugüne kadar para ve maliye politikalarının insafına kalmış olan büyüme sürecinin canlandırılmasında, ilk kez yapısal tedbirler öne çıkıyor ve mana kazanıyor doğrusu.
İkinci olarak ise, sürdürülebilirlik gündemi inovasyona dayalı bir yeni mana kazanıyor. Dün sürdürülebilirlik deyince aklımıza, bunun için katlanılması gereken büyüme maliyeti gelirdi. Mesela hızlı büyüme ancak daha çok karbon emisyonu ile olurdu. Şimdi yeni teknoloji devrimi sayesinde, inovasyon, teknoloji transferi ve teknoloji difüzyonu sayesinde büyüme ile karbon emisyonları arasındaki pozitif ilişki ortadan kalktı. Artık inovasyon sayesinde karbon emisyonlarını azaltan büyümenin mümkün olduğu bir yeni dünyaya geldik.
Şimdi kazan/kazan sonucu için, gelişmiş ülkelerin inovasyon sürecini daha da küreselleştirmesi gerekiyor. Teknoloji transferinin kolaylaşması önem taşıyor. Artık tam da bunların mümkün olduğu bir yeni çağa giriyoruz. Bu açılıma en çok hazır olanlar, bu işin ekmeğini yiyecek. Peki, ne kadar hazırız? Bunun için üçüncü grafiğe bir göz atın derim. Yeni teknoloji devriminin odağında yer alan biyoteknoloji, nanoteknoloji ve bilgi-iletişim teknolojileri alanında ülkeleri hazır olma açısından karşılaştırıyor grafik. Buna göre, Türkiye yeni teknoloji platformları açısından yeterli hazırlığa sahip değil ve rakiplerimiz bizden daha hazırlıklı duruyor.
Millet bugüne kadar devlete rağmen inovasyon endeksinde Türkiye’yi yukarı taşıyordu. İnovasyon konuşmaktan, inovasyon yapmaya geçebilmemiz için artık devletin adam edilmesi gerekiyor. Nedeni çok basit. Genel sıralamada 128 ülke arasından 42. sırada olan Türkiye, ‘siyasi ortam’ göstergesinde 88, ‘düzenleyici ortam’ göstergesinde ise 96. sırada. Hazır darbe teşebbüsü ile tüm kurumlarımızın soba kurumu gibi döküldüğü tespit edilmişken aklınızda bulunsun: Hak, şerleri hayreyler.
Bu köşe yazısı 22.08.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.