TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Buhar gemisinin Endonezya’ya gelmesi için tam 160 yıl gerekmiş. Elektriğin Kenya’ya gelmesi tam 60 yıl sürmüş. Bilgisayarların Vietnam’a gelişine 15 yıl yetmiş. Cep telefonları ve İnternetin dünyaya yayılması ise birkaç yılda olmuş. Dijital devrim bir anda dünyanın her tarafını sarmış. Rakamlar öyle söylüyor. Bütün bu malumat, Dünya Bankası’nın 2016 yılına ait Dünya Kalkınma Raporu’ndan. Raporun adı “Dijital Temettü.”
Dün bir teknolojinin icat edildiği yerden kalkıp dünyanın öte tarafında yaşayan insanların yaşamını dönüştürmesi için birkaç kuşak gerekirdi. Şimdi artık öyle değil. Türkiye’de 1980’lerden örnek vereyim. 1983’te ODTÜ’de verileri kocaman makinalarda kartlara “punch edip” kocaman bir binayı işgal eden bilgisayara verir ve sonucu beklerdik. Bilgisayar bugünkü gibi kullanıcı dostu değildi. İnternet daha etrafta yoktu. Hayatımızda İnternet servis sağlayıcısı diye bir problem hiç mevcut değildi. 1984 yılında oyun oynamak için Commodore 64’ler yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. 1985’te kişisel bilgisayarlar ortalığı birden kapladı. Değişim buraya geldi. Şimdiki kadar kullanıcı dostu değildi programlar ama büyük bir değişiklikti. Nedir? Bu yeni icatlar oradan buraya pek çabuk geldi. O kadar çabuk geldi ki devletimiz hala ne olduğunu anlayabilmiş gibi durmuyor doğrusu. Peki, teknolojinin buraya gelmiş olması, inovasyona dayalı büyüme için yeterli midir? Hayır.
Bu raporun ilk altını çizdiği nokta, işte tam da bu konuda bana sorarsanız. Dijital teknolojiden ne çıkacağını, konuyla ilgili kurumsal düzenlemelerin çerçevesi belirliyor önemli ölçüde. Teknoloji, devletin izin verdiği ölçüde inovasyon sürecine katkı verebiliyor. Devlet, iletişim hürriyetini yaygınlaştırmak için gereken adımları atarsa iyi oluyor. Yoksa olmuyor. Geçen yıl, Birleşmiş Milletler’in New York toplantısında kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin vurguladıklarından biri de buydu. Bütün vatandaşların İnternet erişimini sağlamak bir nevi devletin görevi artık.
Bu her zaman böyleydi aslında. Her teknoloji için de geçerliydi. Ama biz anlamakta hala güçlük çekiyoruz. 19’uncu yüzyılda Amerika’da postanelerin yaygınlaşması ile birlikte patent ofisine erişim ucuzlayınca Amerika’da bir patent patlaması oldu. Acemoğlu ve Robinson, Amerikan teknolojik liderliğinin kaynağında Amerikan devletinin etkin bir postane sistemini işletmesinin yattığını gösteriyorlar. Buna göre, postanenin kişileri birbirlerine ve patent ofisine bağlaması, inovasyon süreci için önemli. Teknolojinin getirdiği pozitif büyüme ivmesinin sınırı nedir? Devletin kapasitesidir. Türkiye’nin teknoloji transferindeki kötü tecrübesinin nedeni, Türk devletinin kapasite eksikliğidir. Bu da olsun ikinci nokta.
Peki, biz şimdi Türkiye olarak dijital temettüler açısından neredeyiz?
Rapora göre, 2000-2012 arasında bilgi iletişim teknolojisi yoğun istihdamın artışında, Gazze ve Batı Şeria yani Filistin Devleti, Türkiye’den daha iyi görünüyor mesela. Biz bu dönemde yüzde 10’un altında kalırken onlar yüzde 20’yi geçiyor. Bunu beğenmediniz mi? Yok canım mı diyorsunuz? O vakit e-ticaretin toplam ticaret içindeki payına bakın. Türkiye’de bu oran yüzde 1,6 civarında. Gelişmiş ülkelerde yüzde 6,5. Gelişmekte olan ülkelerde ise yaklaşık yüzde 5. Bizim dışımızda neredeyse herkes olayın önemini anlamış. Biz daha oraya geleceğiz. Oysa e-ticaret olunca her yer cadde üstü dükkan oluveriyor. Mekan önemini yitiriyor. Not edeyim, bu da olsun üçüncü nokta.
Halbuki nedir? Türkiye düne kadar ağırlıkla iç göç neticesinde büyüdü. Bundan sonra her sektörde verimlilik artırmamız gereken bir dönemin içindeyiz. Bunun için idarenin her parçasının, 3 bin dolardan 10 bin dolara nasıl geldiysek aynı işleri aynı biçimde yaparak 10 bin dolardan 25 bin dolara gidemeyeceğimiz konusunda hemfikir olması gerekiyor. Öyle mi? Değil. Herkes bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyor ama neye odaklanılması gerektiği noktasında genel bir kafa karışıklığı var. Türkiye’nin milli otomobil gibi dünün icatlarına değil, bugünün yeni teknolojilerine odaklanması gerekiyor. 1880’lerden beri bilinen işlerle değil, 1980’lerden bu yana yeni yeni gelişen platformlara odaklanmak bana daha faydalı geliyor.
Nedir? Devletimiz Twitter ve Facebook ile kavga etmekten, bu dijital teknolojiler büyüme için ne işe yarar aşamasına daha gelemedi. Ben size boşuna devletimiz kabiliyetsizdir demiyorum.
Bu köşe yazısı 15.02.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.