TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ekonomisi ile ilgili yayınların ortak yanı bir mutsuzluk havasıdır. Ekonomiyle ilgili yayınlardaki mutsuzluğun nedeni, dünün risk göstergelerini bugünün gerçekleri içinde değerlendirebilme basiretini gösterebilecek analist eksikliğidir. Cari işlemler açığı yüksektir. Ancak cari işlemler açığının finansman biçimi kapsamlı bir değişim içindedir. Türkiye'ye son iki yılda giren doğrudan yabancı yatırımların toplamı 27 milyar ABD Doları'dır. 2005 yılında toplam doğrudan yabancı yatırım girişi 9 milyar ABD Doları iken bu tutar 2006 yılında 18 milyar ABD Doları'na çıkmıştır. Yalnızca bu rakamlar bile Türkiye'nin "öteki dönemler"e benzemeyen bir "yeni dönem" içinde olduğunu göstermektedir. Bu yeni dönemde yabancılar doğrudan yatırımlarla Türkiye'ye gelmektedirler. Portföy yatırımlarının miktarı azalırken doğrudan yabancı yatırımların miktarı artmaktadır. "Hadi canım, o öyle kolay olmaz" denilen olmaktadır. Uzun bir süreden beri bu sütunlarda okuduklarınız yalnızca doğrulanmaktadır.
Kol saatine bakarak yatırım kararları alma dönemi artık kapanmaktadır. Öyle de kapanmaktadır, böyle de kapanmaktadır. Yarın etraf çalkalanacak olsa da artık kapanmıştır, siyasi liderlerimiz basiret gösterip çalkantıyı önleseler de artık kapanmıştır. Bu "yeni dönem"i "öteki dönemler"den ayıran en önemli fark yatırım ufkunun uzamasıdır. Yabancılarınki uzamıştır, şimdi sıra yerli yatırımcılardadır.
Lütfen kafanızda bir portföy yatırımcısı ile doğrudan yatırımcı arasındaki farkı canlandırınız. Portföy yatırımcısı ülkenin uzun vadeli geleceği ile değil, o günkü piyasa değerleri ile ilgilidir. Portföy yatırımcısı için önem taşıyan husus manevra kabiliyetidir. Manevra kabiliyetinin özü ise likiditeye ulaşmanın kolaylığı ve maliyetidir. Paranın biçim değiştirebilme kabiliyetinin yüksekliği portföy yatırımcısını portföy yatırımcısı yapmaktadır. Sermayenin riskli gördüğü bölgelerde portföy yatırımları doğrudan yabancı yatırımlara göre daha önemli değil midir? Karl Marx bunun böyle olduğunu bize ta ne zaman söylememiş miydi? Sermayenin akışkanlığı (malleability of capital) böyle dönemlerde artmaz mı?
Portföy yatırımcısına kıyasla doğrudan yatırımcının değerlendirme çerçevesi tamamen farklıdır. Doğrudan yatırımcı, kur-faiz-borsa değerlerine değil, ülkenin gelecekteki büyüme potansiyeline bakar. Ülkeye güveniyorsa yatırım yapar. Meraklısı için not edelim: Hindistan'ın son iki yılda çektiği doğrudan yabancı yatırım toplamı yaklaşık 18 milyar ABD Doları'dır. 2005 yılı girişleri toplamı 6.7 milyarken 2006'da bu tutar 11 milyar ABD Doları'dır. Yine bilmeyenler için vurgulayalım: Hindistan ekonomisi Türkiye ekonomisinden sabit fiyatlarla 2.2 kat, satın alma gücü paritesiyle ise tam 6 kat daha büyüktür.
Doğrudan yabancı yatırımcılar Türkiye ekonomisinin geleceğine yatırım yapmak üzere buraya gelmektedirler. Bakışları kısa değil, uzun vadelidir. Ortadaki tüm olumlu işaretlere rağmen basınımızın uyumaya azimli güzelleri mutsuzluk yaymaya devam etmektedirler. Yaydıkları mutsuzluk gerçeği ıskalamaktadır. Türkiye'nin asıl problemi cari işlemler açığı, döviz kurunda değerlenme değildir.
Medyadaki mutsuzluk havasının yanlışlığı, toplumda hiç kimsenin fazlaca değinmediği bir mutsuzluk havası olmadığı anlamına gelmemektedir. Türkiye'nin asıl ve en derin riski işte tam da o mutsuzluktadır. Türkiye ekonomisi bir derin dönüşüm süreci içindedir. Bu dönüşüm süreci kazananlar olduğu kadar geniş bir kaybedenler kesimi de yaratmaktadır. Türkiye ekonomisinin modernleşmesi, geleneksel kesimlerde kan kaybını artırmaktadır. Kırsal kesim ve esnaf kesimi dönüşüm sürecinin olumsuz etkilerini en yakından hissetmektedirler. İşsizlerin işsiz kalma süresi uzamıştır. Bunlar bir geçiş döneminin sonuçlarıdır. Memleketteki AB karşıtı, dış dünyaya şüpheyle ve tehdit olarak bakan, milliyetçi siyasi dalganın da toplumsal kaynağıdır. Böyle kalmaya da devam edecektir.
Bu resme bakan birinin hemen 2004 yılındaki Hindistan seçimlerini hatırlaması gerekmektedir. Muhafazakâr Hindistan Halk Partisi'nin (BJP) 1999-2004 iktidarı, Hindistan ekonomisinin dönüşümüne pozitif katkıda bulunmuştur. Ama her dönüşüm sürecinde olduğu gibi o dönüşüm de kendi mutsuzlarını yaratmıştır. O yıl "Hindistan Parlıyor" seçim afişi ile kampanya yürüten BJP, seçimleri merkez soldaki Hindistan Kongre Partisi ve komünistlere karşı kaybetmiştir. Halbuki BJP'nin seçim afişleri pırıl pırıldı. Ekonomi aynen bizde olduğu gibi tıkırındaydı. Ama Hindistan Halk Partisi mutsuzlara umut verememenin cezasını çekti. Demokrasi, mutsuzların intikamına zemin hazırladı.
2004'teki Hindistan seçimlerinin gösterdiği gerçeği aklımızdan çıkarmamakta fayda vardır. Her seçim risklidir. Her seçim, o güne kadar söz hakkı olmamış birilerine söz hakkı verir.
Marifet, mutsuzluktan pozitif enerji çıkarmaktadır. 2004 seçimlerinden sonra Hindistan bunu başarmıştır. Türkiye de bunu başarmak zorundadır. Dönüşüm süreci nasıl olsa devam edecektir. Önemli olan en az çalkantı ile sürecin devamlılığını sağlamaktır.
İlgililere duyurulur.
Bu köşe yazısı 20.02.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024