TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Gıda ve tarım açısından önem taşıyan ve giderek azalan canlı ve tüketilebilir kaynaklar, bugün bir ülkenin sahip olduğu stratejik avantajlar olarak tanımlanmaktadır. Dünyada tarım yapılabilecek özelliklere sahip alanlar ve su kaynakları hızla kirlenmekte ve tarım dışı kullanımlarla yok olmaktadır. Bilim insanları yakın gelecekte insanların ciddi bir gıda ve su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağı görüşünü paylaşmaktadırlar.
Bu koşullarda, ülkelerin sahip oldukları biyolojik çeşitlilik, özellikle genetik kaynaklar kendileri için bir üstünlük durumu oluşturmaktadır. Çevresel baskılara dirençli ve yüksek üretim-verim kapasitesine sahip çeşitlerin geliştirilmesi için yabani canlı kaynaklardan faydalanılmaktadır. Dünyanın hemen her yerinde biyolojik çeşitliliği azaltan ya da olumsuz yönde etkileyen nedenlerin hemen tümünde doğrudan veya dolaylı olarak insan faktörü önemli olmaktadır. Biyolojik zenginliği azaltan nedenlerin bertarafı için onu korumak, yönetmek ve sürdürülebilir şekilde kullanmak “insan”ların görevidir
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından başlatılan ve dört yıl süren bir çalışma sonunda 1992 yılında Rio de Janerio’da gerçekleştirilen “Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi”nde biyolojik çeşitliliğin azaltılmasının önlenmesinin ve koordine edilmesinin uluslararası bir sorun olduğuna dikkat çekilerek “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” imzaya açılmış ve hemen hemen tüm ülkelerin imzası tamamlanmıştır.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler 2011-2020 yılları arasını “Biyolojik Çeşitlilik On yılı” olarak ilan etmiştir. Biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliği ve nüfus artışı gibi tüm dünyayı anı derecede ilgilendirmektedir. Biyolojik çeşitlilik genetik çeşitliliği, tür çeşitliliği ve ekosistem çeşitliliği olmak üzere üç hiyerarşik katagoride ele alınmakta olup, dünyada yaşayan tüm canlıların yeterli ve dengeli beslenmesi için biyolojik çeşitliliğin tümü muhafaza edilmelidir.
İnsanların başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılanmasında vazgeçilmez bir yeri olan canlı kaynakların temeli, biyolojik çeşitliliğe dayanmaktadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre dünya üzerinde 300.000’e yakın yenilebilir bitki çeşidi bulunmaktadır. Yerel düzeyde üretilen bitkiler dikkate alınmazsa dünya üzerinde bu denli zengin bitki çeşidinden tarımsal amaçlı olanları oldukça azdır. Amerikan Bitki Bilim Topluluğu’nun verilerine göre tüm dünyadaki gıda ihtiyacının yaklaşık %95’i yalnızca 30 kadar farklı bitki üründen elde edilmektedir. Bu bitkiler, yıllardır tarımı yapılan, tohumları ve üretim teknikleri geliştirilmiş, ticarileşmiş, endüstriyelleşmiş ve gıda olarak benimsenmiş ürünlerdir. Çiftçiler-üreticiler, sanayiciler-işleyiciler ve tüketiciler arasında yaygın olarak kabul gören bu temel ürünler tarıma yön vermektedirler.
Yaklaşık 3,5 milyar insanın hemen tüm kalori ve protein ihtiyacını karşılayan buğday, pirinç ve mısır çeşitleri kabul gören ana ürünlerdir. Sanayiye yönelik olarak üretilen soya ve şeker kamışı da en çok üretilen ürünler arasındadır. Öte yandan patates, domates gibi sebzeler ve muz ile papaya gibi meyve çeşitleri de tüm dünyada önemli ve ayrıcalıklı ürünlerdir. FAO’nun verilerine göre 1900’lu yılların başlarında üreticilerin yetiştirdikleri ürünlerin çeşitliliğinde 2000 yılı itibariyle %75 oranında bir azalma söz konusu olmuştur. Kaliforniya Üniversitesi’nde yürütülen bir çalışmaya göre de 360 farklı domatesin gen haritasını çıkaran uzmanlar, zaman içerisinde domatesler arasında belli genetik özelliklerin ortadan kalktığını belirlemişlerdir.
Biyolojik çeşitliliğin azalmasında iki ana neden söz konusu olmaktadır. Bunlar doğal ve yapay seleksiyonlardır. Uzun yıllar boyunca ortaya çıkan hastalık ve zararlılarla mücadele ve iklim koşullarına daha dayanıklı olan bitki türlerinin varlıklarını devam ettirmeleri doğal seleksiyonu sağlamıştır. Yapay seleksiyon ise tarımdaki seçicilik diye tanımlanan yani daha dayanıklı, daha besleyici, daha yüksek verimli ve daha az maliyetli bitkilerin son yıllarda geliştirilen modern ıslah tekniklerinin uygulanması ile sağlanmaktadır.
Söz konusu bu seleksiyonlarla “iyi”ler çok daha “iyi” olurken, zayıflar gözden düşmekte ve üreticiler de kendilerine daha yüksek gelir getiren “iyi”lere yönlenerek diğerlerini üretmemektedirler. Bu da bazı bitki türlerinin ve çeşitlerinin giderek azalmasına ve hatta yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Küreselleşme ile tarımsal ticaretin büyük boyutlara ulaşması da yerel türlerin gözden düşmesine neden olmaktadır.
Küresel düzeyde ihtiyaçları karşılayan “iyi” türler varken neden diğer türlere gerek duyulmaktadır? Ya da diğer bir ifadeyle niçin biyolojik çeşitlilik korunmalıdır? Bu sorunun birden çok cevabı vardır: Her şeyden önce tarımda iklim ve piyasa koşullarının neler getirebileceğini her zaman öncen öngörmek mümkün değildir. Her koşula uygun bitki tür ve çeşidinin uygun alternatiflerinin olması için üretici ve bilim insanlarının geniş bir biyolojik çeşitlilik yelpazesine sahip olması gereklidir. İklim değişikliği, hastalık ve zararlıların neden olabilecekleri risklere karşı biyolojik çeşitlilik bir kazançtır. Örneğin, ABD’de mısır ürününde yaşanan yaprak yanığı hastalığına karşı, genetik çeşitliliğin azalması nedeniyle yaklaşık 1 milyar dolarlık bir kayıp yaşanmıştır.
Ayrıca tek yönlü-monokültür üretim hem üretici hem de bölge ve ülke ekonomisi için risk oluşturmaktadır. Buna karşı en iyi tedbir alternatif ürünlerin varlığıdır. 5.000 yıldır üretimi yapılan KİNOA bitkisi, pek çok bölgede ismi dahi bilinmeyen bir bakliyat bitkisidir. Yüksek besin değerleri ve adaptasyon beceri nedeniyle tanıtılması için Birleşmiş Milletler 2013 yılını Dünya Kinoa Yılı olarak ilan etmiş ve iklimi uygun bölgelerde ekimi için üreticilere tavsiyelerde bulunmuştur. Kinoa bugün itibariyle artan üretimi ile dünyada belli bölgelerde buğdaya alternatif bir bitki konumuna gelmiştir.
Biyolojik çeşitliliği tehdit eden ana unsurlar arasında tarımsal üretim yapılan toprakların verimliliklerinin giderek azalması, tarımsal arazilerin tarım dışı kullanıma açılması, toprak ve çevrenin kirlenmesi, şehirleşme ve sanayileşme politikalarının sadece tarım yapılan alanların daralmasına değil ayni zamanda bitki çeşitliliğinin geri dönülmez şekilde kaybına yol açmaktadır.
Tarımsal biyolojik çeşitlilik sadece bitkileri içermemektedir. Ürünlerin yetişmesini sağlayan toprak canlıları ve organik maddeler yüzlerce yıldır işlenen topraklarda giderek azalmaktadır. Toprağın çeşitli atıklarla kirletilmesinin yanı sıra tarıma değer katan hayvan türlerinde özellikle dölleyici ve zararlı kontrolünde etkili olan canlılar ve böcekler de oldukça önemli tehditler altındadırlar. Bu kapsamda bilinçsiz ve aşırı tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal kullanımı büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Tarım ürünlerinin yaklaşık %35’nin arılar sayesinde tozlaştığı düşünülürse, özellikle Avrupa’da azalan arı nüfusunun arttırılması ile ilgili yıllardır süre gelen çalışmalar anlam kazanmaktadır.
Tarımsal araştırmalar, tarım politikaları, pazarların yapısı ve üreticilerin katılımı ile bitki çeşitliliğinden tarımda bütünüyle faydalanılması gerçekleşebilir. Siyasetçiden bilim insanına, bilim insanından üreticiye ve nihai tüketiciye kadar çok geniş bir kesimin biyolojik çeşitliliğin önemine dair farkındalığa sahip olması gereklidir. Biyolojik çeşitlilik konusunda tarımın eleyici ve seçici rolü olsa bile, ayni zamanda bu çeşitliliğin korunması ve geliştirilerek değere dönüştürülmesi yine doğru tarımsal faaliyetlerle olabilir.
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024