TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugünlerde Türkiye’nin gündemi pek kasvetli duruyor. Düzelteyim: Eğer bağlamından kopartılmış alıntı gibi tek başına alıp bakarsanız Türkiye’nin bugünü pek kötü duruyor. Ama ben Türkiye’ye böyle bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir adım daha öteye gideyim: Ben, Türkiye’nin yalnızca bugününe bakmanın, yapısal meselelerimiz ile konjonktürel hadiseleri birbirine karıştırmamıza yol açacağı kanaatindeyim. Gelin bugün yine temel bir hadiseye döneyim. Şu kısır “Fed ne yapar, lira daha ne kadar değer kaybeder?” konjonktürel gündeminin dışına çıkayım biraz. Ama merak edenler için yine de not edeyim: Fed faiz artırır, lira da serbest düşüşüne devam eder. Biz de öylece bakakalırız giden geminin ardından.
Ben bu meseleden çok şunun önemli olduğunu düşünüyorum: Özel sektör Ar-Ge’si olmadan yüksek teknolojili ihracat; temel bilimler olmadan inovasyon filan olmaz. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bu kadar sığ, yöneticilerimiz bu kadar kendi kişisel meselelerine dalmışken, doğrusu ya, ben, yakınlarda bu alanda bir toparlanma ihtimali de görmüyorum. Peki, neden önemlidir bu inovasyon işi? Gelin size Kore üzerinden birkaç rakam göstereyim bugün.
Yandaki ilk tablo, Türkiye ve Kore’nin ihraç ürünlerinin niteliğini karşılaştırıyor. Ne görüyoruz? Ben üç hususa dikkatinizi çekeyim.
Birincisi, 2013 yılı itibariyle Kore’nin toplam ihracatı içinde yüksek teknolojili ürünlerin oranı yüzde 28, Türkiye’ninki ise yalnızca yüzde 4’tür. Kore ile Türkiye arasındaki temel fark; onların yüksek teknolojili ürünler ihraç edebilmesi, bizim ise bu alanda nal toplamamızdır.
İkincisi, Kore 1990 yılından beri yüzde 20’li oranlarda yüksek teknolojili mal ihraç edebilirken, Türkiye’nin yüksek teknolojili ihracat payı o vakitten beri ortalama olarak yüzde 5’i aşamamıştır. Ne olmuştur? Türkiye ekonomisi, harikalar yarattığı iddia edilen 2002 sonrasında toplam ihracatı içinde yüksek teknolojili ihracatın payını yüzde bir puan bile artırabilmiş değildir. Nedir? 20’nci yüzyıldan 21’inci yüzyıla Türkiye ekonomisinin yapısında milim değişiklik olmamıştır. Turgut Bey nerede bıraktıysa, Türkiye ekonomisi hala oradadır.
Geleyim üçüncüsüne. 1980 yılında Kore’nin toplam ihracatı içinde yüksek teknolojili ihracatın payı aynı Türkiye’deki gibi yüzde 5’lerdedir. Sonra 1990’larda Kore birden şaha kalkmıştır. Türkiye işte o sıçramayı yapamamıştır. Türkiye 1990’lı yıllarını harcamış, gereken sıçramayı gerçekleştirememiştir. Türkiye 2000’li yıllarını da mirasyedi gibi har vurup harman savurmuş ve yine o sıçramayı yapamamıştır. Ben tabloya bakınca işte bunları görüyorum.
Peki, Kore bu sıçramayı nasıl yapmıştır? Bunun için önce lütfen ikinci tabloya bakmaya başlayın.
Birincisi, Kore, tabloda adı geçen ülkeler arasında Ar-Ge harcamalarının milli gelirdeki payı açısından bir numaradır. Nedir? Ar-Ge harcaması olmadan yüksek teknolojili ihracat olmaz. Kore’nin Ar-Ge harcamalarıyla karşılaştırıldığında Türkiye’ninki fındık fıstık gibi kalmaktadır.
İkincisi, Kore’de özel sektörün Ar-Ge harcamaları, kamunun Ar-Ge harcamalarından fazladır. Nedir? Aşı tutmuştur. 2013 yılında artık kamu yerine özel sektör Ar-Ge’ye para yatırmaktadır. 1970’lerde Kore aynı Türkiye gibiydi. Hem Ar-Ge harcamaları düşük hem de Ar-Ge harcamaları içinde kamunun payı yüksekti. 2013 yılına gelene dek her şey ve elbette Kore’nin ihracatındaki yüksek teknolojinin payı da değişti. Biz dağ başında kaldık.
Üçüncüsü, Kore’nin yalnızca Ar-Ge harcamaları artmadı. Kore, önce yüksek teknolojili ihracat sonra da inovasyona geçiş için kritik bir adım olan imitasyon sürecini başarıyla tamamladı. Önce mühendislik yeteneklerini geliştirdi, uygulamalı araştırmaya kaynak ayırdı, özel sektörü Ar-Ge yapar hale getirdi. Şimdi ise sıra inovasyonda ve bunun temel bilimlere kaynak ayırmadan olmayacağının farkında. İmitasyon, inovasyona geçmeden sürdürülebilir bir süreç değil. Daha 2000’lerin başlarında Kore’de temel bilimler için harcanan kaynak, milli gelirin binde 2’si kadarken, 2013 yılında binde 8’e yükseldi. Tablodaki ülkeler arasında temel bilimlere en fazla pay ayıran ülke haline geldi. Nedir? Temel bilim olmadan inovasyon olmaz. İnovasyon olmadan da yüksek teknolojili ihracat sürdürülebilir olmaz.
Şimdi bir dönün ve bizim vaziyetimize bakın. Kore’nin işe başladığı noktanın yaklaşık 40 yıl arkasındayız. Çok işimiz var. Peki, biz ne yapıyoruz?
Ben siyasetçilerimizi parkta oynayan çocuklar gibi şen buluyorum. “Tarihi bir hükümet kurduk” filan diye pek hoş eğleniyorlar. Sorumsuzluk güzel bir şey doğrusu. Onlar pek mutlu duruyorlar da ben pek sıkılıyorum.
Bu köşe yazısı 31.08.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024