TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde etrafı saran inovasyon muhabbeti son derece eğlendiriciydi. Son derece eğlendiriciydi; çünkü kocaman kocaman isimler salt muhabbet olsun usulü inovasyon üzerine konuşuyorlardı. Konu ile ilgili bir toplantı vardı. Birileri soru soruyordu. Onlar da konuşuyorlardı. Söylenenlere baktığınızda akılda kalan bir tek şu olabilir herhalde: İnovasyon iyi bir şeydir.
Bakın geçenlerde bu sütunlarda yazdık. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre firmalarımızın yüzde 35'i 2002-2004 arasında en az bir kere teknolojik yenilenme yaptıklarını söylüyorlar. Diyebilirsiniz ki, "onlar yatırım indirimi vasıtasıyla vergi planlaması yapanlardır. Aslında ortada teknolojik yenilenme amacıyla yola çıkan yoktur." Ancak unutmamak lazım ki, verilere bakıldığında teknolojik yenilenmenin daha fazla olduğu sektörlerde verimlilik artışları da ortalama yıllık büyüme hızı da daha fazla oluyor. Grafiğe bakınca ortada bir ilişki varmış gibi duruyor.
Teknolojik yenilenme dediğimizde hem teknolojide ileriye doğru bir değişmeden hem de işin örgütlenme biçiminde, iş süreçlerinde bir iyileştirmeden bahsediyoruz. Peki, bu ne demek? 2002-2004 yılları arasında Türkiye'deki firmalar iş süreçlerini iyileştirmeye, teknolojilerini değiştirmeye önem vermişler. 2001 krizi sonrasında başlayan iktisadi toparlanma süreci, aynı zamanda, bir inovasyon dalgasına da yol açmış. İktisadi kriz, şirketler kesimimizi doğruya yöneltmiş. O istikamete gidenler ise inovasyondan zararlı çıkmamışlar. İnovasyon, şirketler kesiminin değişen veya değişmekte olan şartlara uyum kapasitesi demekse şirketlerimiz bu yönde adım atmışlar. Değişeni görenler, durumdan vazife çıkarıp, gerekeni yapmışlar, işleri daha iyi olmuş.
Peki ama neden? Bakın inovasyonun iyiliğinden laf olsun diye söz edenlerin altını çizmeyi ihmal ettiği bir noktanın altını çizelim: Türkiye, 2001 krizinin yaralarını zor yoldan, yapısını değiştirerek sarmaya yönelmiştir. Değerlenen Türk Lirası dahil, bu dönemin tedbirleri, hep şirketler kesimine aynı yönde, "değiş-değiş" sinyalleri göndermiştir. Böyle olmasaydı da "Hadi bakalım biz Ankara'da kuru ayarlayalım. Siz olduğunuz gibi kalın. Kendinizi kâr ediyormuş gibi hissedin. Biz de rekabet gücümüz artmış gibi yapalım" politikası izlenseydi, acaba ne olurdu? Aynı inovasyon sürecini görebilir miydik? Bir yandan inovasyona methiye düzüp, öte yandan "yahu, şu kuru bir ayarlasak" demek acaba ne kadar anlamlıdır?
Gelin önce buradan bir sonuç çıkaralım: Başlangıçta zararınıza olduğunu düşündüğünüz bazı etkiler aslında zarara yol açmıyor olabilir. Müdahale esnasında ilk anda canınızın yanacak olması, yapılacak müdahalenin "kötü" olduğunu göstermez. Bir kapı kapanıyorsa, ortada mutlaka açılmakta olan bir başka kapı vardır. Marifet, kapanan kapının ardından ağlamak yerine açılmakta olan yeni kapıyı zamanında görebilmektir.
Şimdi bu gözlüklerle son günlerin gündem dışında kalan önemli konusuna bir bakalım, müsaadenizle. Birleşmiş Milletler bünyesinde yürütülen İklim Değişikliği Konferansları serisinin dördüncüsü Paris'te yapıldı. 113 ülkeden yaklaşık 2500 uzman bir karara vardılar. Gezegenimizdeki iklim değişikliklerinin beşeri aktiviteden kaynaklandığını ve iklimde beklenen değişikliklerin sonunda mavi küremiz üzerindeki insan yaşamının kalitesini etkileyeceğini söylediler. Elbette hükümetleri de göreve çağırdılar. Uzmanlar, bu mavi küre üzerindeki yaşam biçimimizin uzun vadede sürdürülemez olduğuna hükmetti. İklim değişikliklerinin etkilerinin bir kuşak içinde görülmeye başlanacağına da işaret ettiler. Konu ile ilgili bilgiler (www.ipcc.ch) adresinde mevcut. Konferans, tüm hükümetleri koordineli bir biçimde kötü gidişe dur demeye çağırdı.
İlk açıklama, dünyayı en çok kirletenler listesinin başında olan Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD)geldi. ABD hazırlanan rapor nedeniyle uzmanları kutladı ve hayatta başarılar dileyerek, alınması gereken tedbirlerin ulusal ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti. Listenin iki numarası olan Çin ise gelişmekte olan bir ülke olarak, tedbir alabilme lüksüne sahip olmadığını açıkladı. Bugün böyle diyor olabilirler ama çok yakında demeyecekler. ABD'de mevcut yönetim işbaşından gittiğinde yaklaşım özellikle değişebilir. Ayrıca çevre standartları, Çin'den gelen rekabeti de frenleyebilecek bir araca dönüşebilir.
Peki, iklim değişikliklerine karşı alınacak tedbirler, ekonomiler için ille de kötü olmak zorunda mıdır? Belki yalnızca başlangıçta. Belki de değil. Hükümetlerin yapması gereken herhalde açık. Örneğin, enerji söz konusu olduğunda fosil yakıtlardan, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi sağlayacak bir mekanizmanın kurulması. Yaşam biçimimizi değiştirmek zorunda kalacağız. Şimdi bildiğimizden daha pahalıya enerji üretmek zorunda kalacağız. Çimento kullanımını daha pahalı hale getirecek tedbirler alacağız. Yaşam biçimimizi biraz daha değiştirmek zorunda kalacağız.
Dün asbestli binalarda oturmuyor muyduk? Sonra asbestin ne olduğu anlaşılınca, bina yapımında kullandığımız hammaddeleri değiştirmedik mi?
Peki, tüm bu değişiklikler şirketler kesimi için maliyetleri artırmak anlamına mı gelecek? Diyelim ki, evet. Peki, bu kötü mü? Hayır ve de hayır. Yeni bir inovasyon dalgası için bundan iyi mekanizma mı olur? Zaruret, yeniliklerin anası ise yeni bir sıçrama daha olacak demektir yalnızca. En iyi sıçrayabilenler yaşamlarını sürdürecekler.
Peki ama hükümetler tam olarak ne yapacak? Önümüzdeki on yılı şöyle bir gözünüzde canlandırın. Tükettiğimiz malların üzerinde, üretimi esnasında ne kadar fosil yakıt vs kullanıldığı yazsın yalnızca. Bizler de neyin neye yol açtığını iyice bir öğrenelim. Bakalım yalnızca bu bile neye yol açar? Karar alıcılara yeterli malumat temin edilirse, piyasanın bozduğunu, yine piyasa düzeltebilir. En azından bazı mal gruplarında.
Yeni bir değişim dalgasına daha hazır mısınız?
Bu yazı 09.02.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024