TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben Türkiye ekonomisinin potansiyeline güveniyorum. Geçen gün Harvard Üniversitesi iktisatçılarının da benzer bir kanaate sahip olduklarını gördüm ve sevindim. Türkiye ekonomisinin geleceği nasıl iyi olabilir? İstersek olur, istemezsek olmaz. Becerebilirsek olur, organizasyon becerimiz yetmezse olmaz. Gelin bakın nasıl?
2013-2023 yılları için, farklı ülkelerin beklenen büyüme oranları ile ilgili iki farklı tahmine ilişkin değerlendirme yazısı geçenlerde TEPAV Günlük’te yayımlandı. TEPAV iktisatçılarından Ozan Acar ilginç bir karşılaştırma yapıyordu. Buna göre, Türkiye, IMF’nin önümüzdeki 10 yıl için öngördüğü ortalama büyüme oranı sıralamasında ancak 91’inci sırada yer alırken, Harvard’daki Uluslararası Kalkınma Merkezi (CID)’nin 10 yıllık ortalama büyüme oranı sıralamasında 13’üncü sıradaydı. Birinde nal toplarken, ötekinde neredeyse ilk 10 içinde yer alıyordu. Bu, birinci tespit.
Geleyim ikincisine. İlk tahmin seti içinde 10 yıllık ortalama büyüme oranımız yüzde 3,5 civarında kalırken, diğerinde yüzde 5,3’lük bir ortalama büyümeyi yakalıyordu. IMF setinde bizi 10 yıllık bir uzun dönem ortalama büyüme oranı altında patinaj yapma dönemi beklerken, Harvard setinde uzun dönem büyüme ortalaması trendimizi devam ettiriyorduk.
Üçüncüsü, yandaki tabloda listesini gördüğünüz Harvard seti içinde kişi başına geliri 10 bin doların üzerinde olup da ilk 13 listesinde yer alan tek ülke Türkiye’ydi. Kalan ülkelerin hepsi daha düşük kişi başına gelire sahip olan ülkelerdi. Türkiye kişi başına geliri 10 bin doların üzerinde olan ülkelere benzemediği gibi, içinde yer aldığı bu yeni gruptaki ülkelerden de ayrışıyordu. Türkiye sanki kimselere benzemeyen, nevi şahsına münhasır bir ülke görünümündeydi. 10 bin doların üzerinde geliri olup, daha düşük gelirliler gibi sıçrayabilme imkânı vardı.
Peki, neden böyleydi?
Önce aklıma takılan soruları bir sıralayayım. Birincisi, ortada bir finans kapital ve dahi üst akıl komplosu filan mı vardı? Harvard’ın büyüme tahminleri seti ile IMF’ninki neden birbirini tutmuyordu? Bir Vaşington kuruluşu olan IMF, yoksa bize özel olarak gıcık mıydı? İkincisi ve daha önemlisi Türkiye, öyle dünyada eşi benzeri olmayan, nevi şahsına münhasır bir ülke miydi? Yoksa ortada bir gariplik yok muydu? Üçüncüsü, devletimizin önümüzdeki yıllar için öngördüğü büyüme oranları neden Harvard setine değil de, IMF setine daha yakın duruyordu?
Şimdi cevapları sıralayayım. Birincisi, ortada iki farklı büyüme seti olması, farklı öncüllere dayalı olarak tahmin yapılıyor olmasından kaynaklanıyor. Ortada şöyle bir örüntü var: CID, ülkelerin sahip olduğu imkânlar setine ve büyüme potansiyeline bakarak bir değerlendirme yapıyor. IMF ise ülkelerin uyguladıkları politikalara, çevre koşullarına, o koşulları yönetme becerilerine, biriken risklerine, bir nevi yaptıklarına bakarak değerlendirme yapıyor. Potansiyel ile cari durum arasındaki fark ise öncelikle ülkenin organizasyon kabiliyeti oluyor. Böyle bakıldığında, Türkiye potansiyeline ulaşamamış bir ülke konumunda görünüyor. IMF bize özel olarak gıcık değil. Biz ekonomiyi yönetmesini bilmiyoruz yalnızca. Üstelik bu yalnızca bugünün sorunu değil bana sorarsanız. 1990’dan beri hata üstüne hata yapıyor ve hatalarımızdan nasıl döneceğimizi de bilmiyoruz. İdari sistemimiz bu ekonominin potansiyelini değerlendirmekten aciz görünüyor. Bu, ilk nokta.
Geleyim ikincisine, Türkiye bir türlü kendisinden beklenen performansı gösteremeden yaşlanan gençlere benziyor. Bir bakıyorsunuz hayat geçiveriyor ama siz bir türlü çevrenizin beklediği gibi çiçeklenemiyorsunuz. İşte öyle. Böyle bakınca ben bu melodramda bize özgü bir yenilik filan görmüyorum doğrusu. Neden? İhraç ettiğimiz ürünlerin çeşitliliği ve ürünlerin niteliği, Türkiye’nin makine teçhizattan başlayarak uçak üretimine kadar gidebileceğine işaret ediyor. Ama memlekette bir önceliklendirme stratejisi, bir organizasyon kabiliyeti eksikliği olduğu için yapabileceğimizi yapamıyoruz. Ortada komplo filan yok. Beceriksizlik var yalnızca.
Üçüncü nokta ise şu: Devletimizin büyüme tahminleri IMF tahminlerine daha yakın duruyor. Neden? Yöneticilerimiz hızla sıçrayabileceğimiz konusunda endişeli demek ki. En azından kendimizi biliyoruz. Bakın bu iyi bir haber.
İşte debbağ sevdiği deriyi yerden yere vururmuş dediğim bu. Ben Türkiye’nin potansiyelini görüyorum. Ama yaptıklarımızın bu potansiyeli değerlendirmekten uzak olduğu kanaatindeyim. Memleket yaşlanmadan çiçeklensin istiyorum. Yoksa tohuma kaçacak. Ortada bir imkânlar seti var. İstersek olur, istemezsek olmaz. Becerirsek olur, beceremezsek olmaz. Hepsi bize bağlı. Kendi düşen ağlamaz.
Tablo: CID ve IMF’nin uzun dönem ortalama büyüme tahminleri
Kaynak: IMF, CID, Dünya Bankası
Bu köşe yazısı 21.05.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024