TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugün aslında Amasya’daki selfie çeken şehzade heykelini neden sevdiğimi anlatacaktım. Ben Ankara’da yaşıyorum. Ankara çakmaların en dibi ile öyle bir doldu ki bir Ankaralı için Amasya’daki heykeli sevmemek mümkün değil doğrusu. Bizim transformers ve kuyruğunu titreten dinozor heykellerimizle karşılaştırıldığında, doğrusu ya, selfie çeken şehzade heykeli içinde mizahı da barındıran hoş bir sürpriz gibi duruyordu. Ben görünce gülümsemiştim. Ankara’nın tarihi ile hiçbir alakası olmayan ama sayısı 40’ı geçen çakma tarihi saat kuleleri ve çakma tarihi kapılarına maruz kalmış biri olarak, Osmanlı atalarımızın şehzadelerini eğittiği Amasya’da şehzade heykeli görmek bana pek makul gelmişti ayrıca. Tam bunları anlatmak için oturacaktım ki baştaki grafiği gördüm. Tam size aynı memleketin bir kentinde makul, diğerinde saçmalık dolu işlerin nasıl aynı anda yapılabildiği hakkında ne düşündüğümü yazacaktım ve bu grafiği gördüm. Kültür üzerine yazacaktım yine kamu politikası tasarımı hatasına geri dönmek zorunda kaldım.
Türkiye için “bende bir problem var” diye bağıran, sağlık politikasının tasarımındaki temel hatayı gösteren bir işaret fişeği gibi bu grafik aslına bakarsanız. Sağlık alanında Türkiye’de son 10 yılda nasıl hata yaptığımızı ve boş yere kaynak israf ettiğimizi, sapla samanı nasıl karıştırdığımızı pek güzel özetliyor bana sorarsınız. Siz sağlıkta hizmete kolayca erişiyorum zannediyor olabilirsiniz ama o yalnızca kaynak israfıdır ve de ne yazık ki sürdürülebilir değildir. Her sürdürülebilir olmayan iş gibi sürdürülemeyecektir. Gelin bir anlatayım.
Şimdi önce grafiğe birlikte bakalım. Grafik, farklı ülkelerde her 1000 kişi başına çekilen MRI sayısını gösteriyor. MRI (Magnetic Resonance Imaging) bir radyoloji tetkiki. 1990’ların başında Amerikan hastanelerinde bile daha deneysel olarak kullanılıyordu. Şimdi artık her yerde var. Türkiye’de de var. Ne diyeyim? Güzel. Şimdi bakın grafik ne diyor?
OECD ülkeleri arasında her 1000 kişi başına en fazla MRI tetkiki yapılan ülke Türkiye. 2012 yılında Türkiye’de her 1000 kişi başına 114 tetkik yapılmış. Kişi başına geliri Türkiye’den 5 kat daha fazla olan Amerika’da ise her 1000 kişiden 105’i için, yine kişi başına gelirde bizden 5 kat yukarıda olan Finlandiya’da da her 1000 kişiden yalnızca 42’si için MRI tetkiki yapılmış. 2008-2012 döneminde 1000 kişi başına düşen MRI tetkiki sayısı nasıl değişmiş diye baktığımızda da Türkiye’yi listenin en tepesinde görüyoruz. Yüzde 134’lük bir artış var 2008’den sonra. Ne oluyor? Türkiye İskandinav ülkelerinden bile daha sosyal bir ülke oldu da bizim haberimiz mi olmadı? Sağlıkta çağ mı atladık, nedir bu?
Şimdi size bir soru: Her 1000 kişi başına MRI tetkiki sayısının artması sağlıkta hizmete erişimin kolaylaştığının bir göstergesi midir? İlk bakışta öyle gelebilir. Tek başına Türkiye’ye bakarsanız “vay anam, hizmet nasıl kolaylaştı” da diyebilirsiniz. Ama hayır. Her 1000 kişi başına MRI tetkiki sayısında dünya lideri olmamız kesinlikle sağlıkta hizmete erişimin kolaylaştığının değil, Türkiye’de akıllı devlet olmadığının göstergesidir. Sağlık maliyetlerini nasıl şişirdiğimizi, önüne gelene gerekli gereksiz MRI çektiğimizi göstermektedir. Bana sorarsanız, 5 dakika düşünülmeden tasarlanmış yanlış müşevviklerin, hizmete erişimi eninde sonunda nasıl imkânsız hale getireceğinin de göstergesidir.
Neden?
Gelin hızlıca bir grafiğin üzerinden geçeyim. Amerika’da her 1000 kişi başına MRI tetkikinin yüksek olması, özelleşmiş Amerikan sağlık sisteminin nasıl yüksek bir maliyetle çalışmak zorunda kaldığının göstergesi aslında. Amerika’da hekim hatası davalarından korkan doktorlar, ne olur ne olmaz diye birçok gereksiz tetkik yaptırmaktadırlar. Neden? Emin olmak için. Gerektiğinde mahkemeye belge olarak sunmak için. Sistemde kamunun ağırlığı azdır, her doktor kendisini korumaktadır. Sonunda maliyet herkes için yükselmektedir. Bu nedenle sağlıkta hizmete erişim son derece sınırlıdır. Obama’nın sağlık reformuna da bu çerçevede bakmakta fayda vardır. Finlandiya ve Fransa gibi sağlık hizmetlerinde kamunun ağırlığının olduğu ülkelerde her 1000 kişi başına düşen MRI tetkiki sayısı 100’ün altındadır. Türkiye ise sağlık sistemini Amerika’dan bile daha fazla maliyetle işletmektedir. Peki, neden? Mahkemeler arka arkaya açılan hekim hatası davalarıyla mı meşgul? Hayır. Bizde MRI tetkik sayısının bu denli yüksek olmasının nedeni, kamu politikasındaki tasarım hatasıdır.
Türkiye’de kamu hastanelerinde çalışan doktorlar için tasarlanan performans sisteminin özü, hastaneye daha fazla gelir kazandıracak faaliyetlerde bulunmaktır. Bir doktor ne kadar çok ek tetkik isterse, hastanede o kadar fazla tetkik yapılacak ve bu yolla hastanın sağlık faturası o kadar şişecektir. Şimdi bir özel hastanenin böyle yapmasını anlayabilirim ama bütün sağlık faturasını kendisi üstlenen devletin, kendi çalıştırdığı doktorlarına faturayı şişirdikçe prim vermesini anlamakta zorlanıyorum. Sağlıkta son 10 yılda tasarlanmış olan performans sistemi, doktorları sağlık faturasını şişirmeye teşvik etmektedir. Devletimiz faturayı en çok şişirerek kendisine en büyük kazığı atanlara en büyük teşvik primini ödemektedir. Doğrusu ya, ben burada marazi bir durum olduğunu düşünüyorum ve anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer her 1000 kişi başına MRI tetkiki sayısını sağlıkta maliyet artışı değil de “reform yaptık, hizmete erişim arttı” diye pazarlamayı düşünüyorsanız, yani rakamlarla yalan söyleyecekseniz, bakın bu performans sistemi olsa olsa ona zengin malzeme sağlar.
Garip olan yukarıdaki sonuca yol açan sistemin tasarlanması değil, grafikteki sonucu görüp ortadaki saçmalığı değiştirmeyi kimsenin düşünmüyor olmasıdır. Sistemin hala devam ettiriliyor olmasıdır. Hatta hatta grafikteki sonucun “sağlıkta milletin hizmeti erişime arttı” diye yorumlanıyor olmasıdır.
Hatayı başarı sanmak gaflettir. Türkiye, sağlık konusunda bir gaflet içindedir. Söylemiş olayım.
Bu köşe yazısı 15.05.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024