TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben 50 yıllık, tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak doğrusu ya, bugüne dek çok “dövize dokunanın eli yanar” açıklaması duydum. Açıklama genellikle hep etkili ve de yetkili olduğu her halinden belli kişiler tarafından yapılır. Hani sanki hakikaten dövize dokunanın eli yanacakmış gibi hissedersiniz açıklamayı dinlerken. 50 yıllık, tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ben bu ülkede dövize dokunanın elinin yandığını hiç görmedim. Baştan not etmiş olayım, aklınızda kalsın.
Peki, bu tür açıklamaların hiç mi manası yoktur? Vardır. Şimdi şöyle düşünelim: İktisatçı değilsiniz, bir ülkede ekonominin kötüye gidip gitmediğini nasıl anlarsınız? Eğer etkili ve de yetkili kişiler gün aşırı “dövize dokunanın eli yanar” diye demeçler veriyorlarsa, bilin ki o ekonomide işler iyiye gitmemektedir. Benim bu günlerde etkili ve yetkili görünümündeki kişilerden dileğim şudur: Türkiye ekonomisinin gidişatı ile ilgili yanlış sinyal verip, memleketi yabancılara kötüleyip durmayın kardeşim. Bir daha “dövize dokunanın eli yanar” lafını duymayayım, lütfen.
Bu lafı her duyduğumda, 2002 yılında kaybettiğimiz iktisatçı Rudiger Dornbusch’u hatırlarım. Dornbusch, uluslararası iktisat çalışırdı. Bir ülkenin parasının değerlenip değerlenmediğini anlamak için mutlaka yapılması gereken Dornbusch testini ben ilk ondan öğrendim. Rahmetli Dornbusch’a göre, bir ülkenin parasının değerlenip değerlenmediğini anlamak için ilk elde hesap yapmaya filan gerek yoktu. “Bir ülkenin maliye bakanı bol miktarda grafik eşliğinde bir basın toplantısı düzenleyerek ülke parasının neden değerlenmediğini ve de kurun bir düzenlemeye ihtiyacı olmadığını uzun uzun anlatmaya çalışıyorsa, bilin ki o ülkenin parası değerlenmiştir” derdi. Hele bir de bakan bu arada terliyorsa vaziyet daha da kötü demektir, not edeyim. İşte aynı hesap doğrusu. Bir ülkenin ekonomi bakanı yerli para değer kaybederken, dövize dokunanın eli yanar derse bu ne anlama gelir? “Kurdaki bu hareketin manası yoktur” demek olabilir. “Bu hareket başladığı yere döner” demek olabilir. Öyle midir? Değildir. O vakit ne anlama gelir? Tarzan zor durumdadır. Neden? Vakıa ile kavga edilmez de ondan.
Doğrusu ya, ben bu testin pek yanıldığını görmedim. 1994 yılını hatırlarım. Ben daha 30’lu yaşlarımın başındayım. Tansu Çiller başbakan. Allah’ım, neler gördüm ben. Hazinenin borçlanma faizleri pek yüksek. Sayın Başbakan artık neden aklına takıldıysa, yurt dışından para bulacağım, bu faizi indireceğim diye tutturmuş o meşum günlerde. Siyasetçi bu, tutturur. Sanki yurt dışından buraya kaynak getirecek olanlar milletin kaşı gözü için buraya gelecekmiş gibi yapıyoruz el birliğiyle. Derken başbakan yüksek faizi yok etmek için yüksek faizin ortaya çıktığı hazine ihalelerini iptal etmeye başladı. Hastanın ateşi düşsün diye termometreyi kırmak gibi bir şeydi yaptığımız ama yaptık. Yüksek ateşi gösteren termometreyi kırarak, yüksek ateş ortadan kalkmıyormuş gördük. Şimdi komik geliyor ama o vakit pek trajikti. Yola faiz düşsün diye çıktı, faizi yükseltti. O gün olan, bu aralar sıklıkla duyduğum, “faiz, enflasyonun sebebidir” önermesine benzer şekilde, olmayacak bir yerde çıkmıştı. Enflasyonu düşürmenin yolunun faizi indirmek olduğunu zannetmek ne kadar manalıysa, o gün yaptıklarımız da o kadar manalıydı. Ama bakın o vakit hep birlikte saçmaladık. Biz Türkler işte böyleyizdir, ancak kafamızı duvara çarpınca saçmaladığımızı anlarız.
1994 yılında Tansu Hanım, hazine ihalelerini yüksek faizin nedeni zannettiği için iptal etmeye başladı. Termometreyi yüksek ateşin nedeni sanmak kadar saçmaydı ama yaptık. İhale iptal edilince, itfa edilen tahvillere yatırılan nakit para boşta kaldı. Tahvil yoktu. Faiz yoktu. Para nereye gitti? Dövize gitti. Gidecek başka yeri yoktu. 1994 yılının ilk yarısında, lira dolar karşısında yüzde 70 değer kaybetti. Tansu Hanım’ın faiz sanrısı öncesinde faiz oranı yüzde 70’lerdeydi. O vakit enflasyon yüksek, faiz oranı böyle kocamandı. Sonra ne oldu? Faiz yüzde 700’lere çıktı. Biz dövizden o faize geçtik. Elimiz filan yanmadı.
Şimdi yandaki ilk grafiğe bir bakın lütfen. Ayrıntılara dikkat etmeden bakarsanız Amerikan hazine tahvili faizleri yerlerde sürünmektedir. Ancak şimdi ikinci grafiğe bakın lütfen, Amerikan hazine tahvillerinin faizi artık yükselmeye başlamıştır. İşte şeytan o ayrıntıda gizlidir. Amerikan ekonomisi toparlanmaktadır. Amerikan Doları cinsinden getiri oranları yükselmektedir. Amerikan Doları cinsinden fonlar artık eve çağırılmaktadır. Ne olur? Amerikan Doları değer kazanır. Liranın dolar karşısında değer kaybetmekten başka bir çaresi yoktur. Liranın Amerikan Doları karşısında ne kadar değer kaybedeceğini belirleyecek olan nedir? Türkiye Cumhuriyeti’dir. Lira cinsinden faiz oranının, dolar cinsinden faiz oranına intibakı ne kadar gecikirse lira o kadar fazla hızla değer kaybeder. Lira cinsinden faiz oranını üstüne bir de aşağı çekerseniz lira daha hızlı değer kaybeder. İktisada başlangıç bir nevi, öyle Keynes’e filan gitmeye gerek yok.
Şimdi Türkiye’de ne oluyor?
Herkes Türkiye’de lira cinsinden faiz oranının dolar cinsinden faiz oranına intibak etmeyeceğini düşünüyor. Tahmin edin bakalım neden böyle düşünüyorlar? Herkes Sayın Cumhurbaşkanımızın gücüne inanıyor. Sonuç: Lira hızla değer kaybediyor. Piyasalarda olup biteni ben son derece makul buluyorum doğrusu.
Peki, Avrupa’daki parasal genişleme Türkiye’de faizi aşağıda tutmamıza yine yardım etmez mi? Hayır. Bu defa etmez. Dün Amerika ve Avrupa aynı anda parasal genişlemedeydi. Bu kez öyle değildir. Avrupa’daki fazla likidite Amerikan dolarına gider, dolar euro karşısında değer kazanır. Almanya’nın ihracatı artar. Avrupa canlanır. Yunanistan bile kurtulur. Biz böyle yaparsak, okkanın altına gideriz. Şimdi likidite Türkiye’ye değil, Amerika’ya gider.
Vakıa ile kavga edilmez.
Şekil 1: ABD’de 2 yıllık tahvil faizleri (Ocak 1994 – Şubat 2015)
Kaynak: ABD Merkez Bankası (FED)
Şekil 2: ABD’de 2 yıllık tahvil faizleri (19 Eylül 2011 – 9 Mart 2015)
Kaynak: ABD Merkez Bankası (FED)
Bu köşe yazısı 12.03.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024