TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ağdam’da, Azerbaycan- Ermenistan cephe hattında Ermenistan Hava Kuvvetleri’ne ait bir helikopter Azerbaycan Ordusu tarafından Kasım 2014’de düşürüldü ve 3 Ermeni pilot hayatını kaybetti. Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait Yukarı Karabağ bölgesini işgaliyle başlayan savaş 1994’de tarafların ateşkes imzalamasıyla dondurulmuştu. Sık sık ateşkes ihlallerinin yaşandığı cephe hattındaki çatışmalar ateşkesin 20. senesinde zirveye çıktı.
Yukarı Karabağ kuzey-güney yönünde 120 km, doğu-batı yönünde 35-60 km genişliğinde, batısında Ermenistan güneyinde İran Azerbaycan’ı bulunan bir bölge. Karabağ’ın tarihi parçası olduğu Azerbaycan’ın Türkleşmesi, Küçük Asya’ya uzanan kadim göç yolumuzun üzerinde olduğu için Anadolu’dan önce gerçekleşti. Karabağ da bin seneyi aşkın zamandır bölgeye hakim olan farklı Türk devletlerinin egemenliği altında bulundu. 19. Yüzyılın ilk yarısında bu durum değişmeden önce de bölgede hüküm süren Karabağ Hanlığı’na bağlı bulunuyordu. 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Rus Çarlığına bağlandı. Çarlık Rusya’sı bölgeyi egemenliği altına alır almaz nüfus yapısını değiştirmek için İran ve Anadolu’dan Karabağ’a Ermeni göçünü teşvik etti. Bu yoğun ve sistematik göçün başlarında 1832 yılında Karabağ’ın %64’ü Türk %34’ü ise Ermeni’ydi. Bir asır sonra bu oran tersine dönecek, 90’lara gelindiğinde ise Karabağ’daki Türk oranı %20’nin altına inecekti.
Yukarı Karabağ’da diğer bir deyişle Dağlık Karabağ’da ilk gerginlikler yeni Ermeni yerleşimcilerle yerel Türkler arasında Çarlık Rusya’sı döneminde başlamıştı. Nüfus oranı değişirken gerginlik de artmaya devam etti. 1987’ye gelindiğinde Azerbaycan’a bağlı otonom bir bölge olan Yukarı Karabağ’da yaşayan Ermeniler Ermenistan’a bağlanmak için Sovyetler’e başvurdular. Moskova’dan olumsuz cevap alınca da tek taraflı olarak Ermenistan’a bağlandıklarını ilan ettiler. Bu durum Azerbaycan’da ve Karabağ Türklerinde infial oluşturdu ve gerginlikler çatışma boyutuna ulaştı. 1988’de Ermenistan’da yaşayan Türkler Azerbaycan’a tehcir edildi. 89’da ise Ermenistan Parlamento’su Yukarı Karabağ’la birleşme kararı aldı. Moskova ve Bakü bu karara tepki göstererek tanımadıklarını ilan etti. Karabağ’daki gelişmelerin arttırdığı toplumsal olaylarda Sumgayıt ve Bakü’de pek çok sivil öldü. Moskova 16 Ocak’ta yatışmış bulunan olayları öne sürerek ordu birlikleriyle 20 Ocak 1990’da Bakü’yü işgal etti. İşgal süresince ordu birlikleri tarafından 133 sivil katledildi, 611 kişi ise yaralandı. Sovyetlerin çöküşünden sonra Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını kazanınca Karabağ’daki mücadele iki milli ordu arasındaki savaşa dönüştü. 1992’de iki ülke de AGİT üyesi olunca konu uluslararası mecralara taşındı. Rusya’nın girişimiyle Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları 20 Şubat 1992’de görüştüler ve savaşın sona erdirilmesine dair olumlu açıklamalar yaptılar. Bu görüşmenin üzerinden 6 gün geçtikten sonra Rusya’nın 366. Motorize Birliği’nin desteğinde Karabağ’ın Hocalı kasabasına saldıran Ermeni askerleri 20. Yüzyılın en utanç verici insanlık ayıplarından birine imza atarak büyük bir katliam yaptı. Resmi rakamlara göre 613 sivil Azerbaycan Türkü öldürüldü, 1250’si yaralandı, 150 kişidense haber alınamadı. 11 bin nüfuslu Hocalı’da çatışmalar nedeniyle 3 bin civarında insan kalmıştı. Hafif silahlara sahip 150 kişilik bir Azeri birliği koruyordu Hocalı’yı. Yukarı Karabağ’ın tek havaalanı buradaydı ve Hankendi-Eskeran-Ağdam-Şusa şehirlerine giden ulaşım yollarının üstünde bulunuyordu. Uluslararası gözlemci ve gazetecilerinde şahitlikleriyle Hocalı’da yaşanan katliamın ayrıntıları netleştikçe durumun vahameti ortaya çıktı. Öldürülenlerin 106’sı kadın, 83’ü çocuk ve 70’i yaşlıydı. Hocalı kuşatılınca siviller yakında bulunan Ağdam şehrine ulaşmak için yola koyulmuşlar pek çoğu bu yolculuk esnasında yakalanıp işkencelerle katledilmişlerdir. Yakılmayan ve sonrasında naaşlarına ulaşılan sivillerin otopsilerinde pek çoğunun gözlerinin oyulduğu, el-kol-kulak-burun-cinsel organ gibi uzuvlarının kesildiği tespit edildi. Barış görüşmesinin hemen akabinde yaşanan Hocalı katliamının kamuoyunda meydana getirdiği tepki sebebiyle Azerbaycan’da Muttalibov muhalefetin baskılarına dayanamayarak istifa etti ve Azerbaycan’da Elçibey dönemi başladı. Elçibey döneminde işgal edilen Karabağ’ın kurtarılmasında bazı askeri mesafeler alındıysa da işgal sona erdirilemedi. 1992 yılının mayıs ayında İran’ın girişimiyle taraflar Tahran’da tekrar buluştu. Ateşkes konusunda anlaşmaya varıldıysa da sonrasında Ermenistan Şusa’ya saldırınca gerçekleşmedi. Yine 92’de Helsinki’de AGİT konunun barışçıl yollarla çözümü için çalışma yapılmasını kararlaştırınca ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanlığında Türkiye, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belarus, İsveç ve Finlandiya’nın üye olduğu Minsk Grubu oluşturuldu. 9 Mayıs 1994’de iki taraf arasında ateşkes imzalandığında Azerbaycan’ın topraklarının %20’sini oluşturan Yukarı Karabağ ve çevresindeki 7 reyon(bölge) işgal edilmiş, işgal edilen topraklarda yaşayan 1 milyona yakın Karabağ Türk’ü Bakü başta olmak üzere ülkenin diğer bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştı. İlerleyen günlerde ateşkesin korunması için AGİT bölgeye uluslararası askeri güç göndermek istediyse de Azerbaycan’ın bahsolunan gücün içerisinde Türkiye’nin yer almasının istemesi Ermenistan’ın ise buna şiddetle karşı çıkması neticesinde gerçekleşemedi. Karabağ’ın işgali ve sonrasında Rusya Ermenistan’a askeri destek vermeye kesintisiz devam etti.
Uluslararası camia Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve Ermenistan’ın bölgede işgalci durumunda olduğunu defaatle ilan etti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1993’de 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarıyla, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 2005 yılında 1416 sayılı kararıyla işgale dikkat çekmiştir. AKPM kararında Ermenistan’ın saldırgan devlet olduğu, Yukarı Karabağ’da hiçbir ülkenin tanımadığı “sözde” yönetiminde ayrılıkçı olduğu belirtilmiştir. 2005’e gelindiğinde barış görüşmelerinde Ermenistan Yukarı Karabağ’ı çevreleyen 7 reyonun 5’inden çekilmeyi kabul edip, 2’sinden çekilmek için bazı şartlar ileri sürme noktasına gelmiş görünüyordu. Azerbaycan işgal altındaki topraklarından şartsız çekilme konusunda ısrar edince görüşmeler sekteye uğradı. 2007’de Minsk Grubu’nun taraflara önerilen ve 2009’da güncellenen anlaşma metninde Yukarı Karabağ’ın çevresinde işgal edilen 7 reyonun Azerbaycan’a iade edilmesi, Yukarı Karabağ’ın güvenliğini ve kendini yönetmesini sağlayacak şekilde ara bir statü verilerek nihai statünün sonra kararlaştırılması, Ermenistan’dan Yukarı Karabağ’a ulaşım için bir koridorun açılması, evlerinden göç etmek zorunda kalan Karabağ Türklerinin yurtlarına geri dönmesinin sağlanması, barışın sağlanması için uluslararası güvencenin verilmesi maddeleri bulunmaktaydı.[1] Yine anlaşma sağlanamadı. Ateşkesin 20. senesi olan 2014’e gelindiğinde 13 Azerbaycan, 20 Ermenistan askeri sınır bölgelerindeki çatışmalarda hayatını kaybedecekti.
Türkiye Ermenistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerdendi. 1992’nin son baharında 100 bin ton buğday ihraç etmişti Türkiye Ermenistan’a. Karabağ’da savaş devam ediyordu. Elektrik ihracı anlaşması imzalanmıştı. Karabağ meselesi üzerinden muhalefet iktidara yüklenince anlaşma iptal edildi. Kelbecer işgale uğradığında Elçibey’in sivillerin nakliyesi için istediği iki helikopteri Türkiye vermemeyi uygun buldu. Türkiye’nin Rusya hassasiyetine yorulan bu tavrı Hocalı Katliamı sonrasında devam edemedi. 1993 Nisan’ında Türkiye Ermenistan’a açılan Alican sınır kapısını kapattı ve Ermenistan’la diplomatik ilişkisini kesti. İlerleyen senelerde Karabağ’daki işgal sona ermeden Ermenistan’la ilişkilerinin normalleşmeyeceğini defalarca ifade etti. 2009 Mayıs’ında Türkiye ve Ermensitan devlet başkanları Prag’da buluştular ve normalleşme niyetlerini içinde barındıran açıklamalar yaptılar. Sonrasında aynı yılın Ekim’inde iki ülkenin dışişleri bakanları Zürih’te bir araya gelerek “Türkiye- Ermenistan Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol” e imza attılar. [2] Sınırın açılması gündemdeydi. Hem Türkiye hem de Azerbaycan kamuoyunda ortaya çıkan yoğun tepki sebebiyle iktidar Karabağ’da işgal sona ermeden sınır kapısının açılmayacağını ifade ederek geleneksel politikaya atıfta bulundu. 2010 yılında Ermenistan Anayasa Mahkemesi imzalanan protokole dair gerekçeli kararında ağır eleştirilere yer verdi. Protokol sonrasında zaten Türkiye Karabağ meselesinin çözümünü şart olarak öne sürünce ve Ermenistan kamuoyundaki tepkilerle birlikte Sarkisyan’da protokole sahip çıkmayınca imzalanan metin hayata geçirilemedi. Şubat 2015’de de Ermenistan hükümeti protokolü resmen geri çektiğini açıkladı. [3]
Azerbaycan ve Türkiye ile problemlerini çözemeyen Ermenistan’ın herkesçe malum ekonomik sıkıntılarından kurtulması olası görünmemekte. Bu durum her alanda çok yüksek olan Rusya’ya bağımlılığa karşı alternatifleri de ortadan kaldırmakta. Azerbaycan’ın enerji potansiyelini akıllıca gelire dönüştürdüğü bir dönemdeyiz. Son olarak Eylül 2014’de Bakü’de temeli atılan Güney Gaz Koridoru(Türkiye kısmının adıyla TANAP) ile komşuları Türkiye ve Gürcistan’a da mühim katkılar sağlayacak Azerbaycan. Projeyle Rusya kaynaklı olmayan doğalgaz, Rus etki sahasının dışında bir güzergahtan Avrupa’ya ulaştırılarak Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltan bir etki yapacak. Azerbaycan’ın potansiyeli sadece kendisini değil, kendisiyle iyi ilişkileri olan komşularını da güçlendiriyor. Ermenistan’ın rasyonel olmayan politikalarında ısrarının Rusya’sız nefes alamayan fakir bir ülkeden başka bir sonuç doğurmadığına şahit olduk son 20 yılda.
Karabağ ateşkesinin üzerinden 20 yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra, aralıklarla iki taraftan da devam eden asker kayıplarının gölgesinde görülmektedir ki, Ermenistan bütün dünyaca kabul edildiği şekilde işgalci konumunda bulunduğu Azerbaycan topraklarını gerçek sahibine iade etmedikçe Türkiye ile ilişkilerinin normalleşmesi mümkün görünmemektedir. Hocalı başta olmak üzere Karabağ’ın işgali sırasında işlenen insanlık suçlarından dolayı sorumluların uluslararası mahkemelerde yargılanması, Sırbistan’ın Bosna için yıllar sonra beyan ettiği gibi bir özrün magdur/ magdur yakınlarından dilenmesi sağlanmadan ve Azerbaycan’ın kaybı tazmin edilmeden Azerbaycan-Ermenistan arasında kalıcı bir barıştan bahsetmemiz de olası değildir. Ermenistan’ın dünyaya entegre olmak gibi bir niyeti varsa işe Karabağ işgalini nasıl sonlandıracağını planlamakla başlayabilir. Türkiye’nin, Ermenistan’la temaslarında Ermeni karar alıcıları işgalin sona erdirilmesi ile ilgili cesur adımlar atmaları konusunda teşvik ederken, bu durumda Erivan’ın neler kazanacağına dair söyleyecek çok sözü olmalı.
[1] “Statement by the OSCEMinsk Group Co-Chair countries”, http://www.osce.org/mg/51152
[2] Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol”, http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/t%C3%BCrkiye-ermenistan-turkce.pdf
[3] “Sarkisyan Türkiye - Ermenistan arasındaki protokolleri geri çekti”, http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10608/sarkisyan-turkiye-ermenistan-arasindaki-protokolleri-geri-cekti
Burcu Aydın, Dr.
28/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024