TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2014 yılında Türklerin yurt dışındaki doğrudan yabancı sermaye yatırımları (ODI-outward direct investment), yurt içine yönelik her 1 birimlik doğrudan yabancı sermaye yatırımının (FDI-foreign direct investment) yarısından fazla olmuş. Gelenin yarısından fazla para, doğrudan yatırım olarak dışarıya çıkmış. Üç gözlem güçlü bir sonuç çıkartmaya yeter mi? “One is a blip, second is a coincidence, third is a trend” derler. Yani ilki öylesinedir, ikincisi tesadüftür, üçüncüsü ise ortada bir eğilim olduğunu gösterir ama yetmez elbette. Bugün ben yine de yüksek sesle söylemek isterim: Türkler, 2012 yılından beri, sistemli olarak, yurt dışındaki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını artırıyorlar. Geçen yıl Çin’in ODI akımı, FDI akımına eşitlendi. Ben de yazdım. Atladığım nokta şuymuş: Meğer Türklerin ODI rakamları da sistemli bir biçimde artıyormuş. 2001 yılında Türkler yurt dışında 2,3 milyar dolarlık yatırım yapmışlar. 2014 yılında bu rakam yaklaşık 7 milyar dolar olmuş. 2006-2014 yılları arasında ortalama yıllık ODI tutarı 3 milyar dolardan az olmuş. 2014 yılı ODI açısından önemli bir yıl olmuş. Neden?
2014 yılı ODI açısından iki nedenle ilginç bir yıl. Öncelikle yurt içine yabancı sermaye yatırımı tutarı ancak 12 milyar dolar iken, Türklerin yurt dışındaki sermaye yatırımı tutarı 7 milyar dolar olmuş. Ne olmuş? Dışarıda bize 12 milyar dolar gelirken, 7 milyar dolar dışarıya yatırım yapmak üzere çıkmış. Grafik yıllar itibariyle ODI/FDI oranını gösteriyor. İlk kez bu tutar yüzde 50’yi aşmış. Oranlara bir bakın isterseniz. 2012, 2013 ve 2014 ODI/FDI oranının ortalamanın üzerinde seyrettiği yıllar. Bu ilk nokta.
İkincisi, yurt içinde yatırım yapmak için gelen yabancı sermaye tutarı ilk kez bu yıllarda ortalamanın altına düşmüş. 2006-2014 yıllık FDI ortalaması 15 milyar dolar civarında iken, 2012’den beri gelen tutar hep bu ortalamanın altında kalıyor. Not edeyim: Son 2 yıldır yabancılar yatırım yapmak için Türkiye’ye giderek daha az geliyorlar. Düzelteyim: 2009 ve 2010 gibi kriz yılları hariç, yabancılar Türkiye’ye giderek daha az geliyorlar.
Üçüncüsü ve daha ilginci, Türkler artık ortalamanın üzerinde bir tutarla yurt dışına yatırım yapmaya gidiyorlar. 2006-2014 yılları arasında ortalama ODI tutarı 2,8 milyar dolar. Son 2 yıldır ödemeler dengesi istatistiklerinden hep bu ortalamanın üzerinde kalan ve giderek artan bir tutarda ODI tutarı geliyor. Bu kez düzeltmeye gerek yok. 2009 ve 2010 yılları dâhil hal böyle. Daha önce yabancılar Türkiye’ye yatırım yapmak için daha az gelmeyi tercih etmeye başladıklarında, Türkler böyle ortalamanın üzerinde bir oranda yurt dışına gitmeyi hiç tercih etmemişler. Son 2 yılda böyle olmamış.
Neden acaba? Siz grafiğe bir bakmaya başlayın, ben de size bu rakamlardan ne anladığımı anlatayım.
Önce dış ticaret konusunda genel bir değerlendirme yapayım, müsaadenizle. Geçenlerde T20 toplantıları için Türkiye’ye gelen Prof. Richard Baldwin’den dinledim. 20’nci yüzyıl, malların bir sınırdan ötekine geçişine dayalı bir dış ticaret anlayışının yaygın olduğu bir dönemdi. 21’inci yüzyıl ise fabrikaların bir sınırdan ötekine geçişine dayalı bir yeni dış ticaret anlayışını gerektiriyor. Ne demek? Birincisi, ticaret artık doğrudan yatırımı takip ediyor. Her ülke kendisine sınır aşan değer zincirleri kurarak ticaretini artırıyor. İkincisi, 21’inci yüzyılda ticareti güçlendirmek için yapılması gerekenler, 20’nci yüzyılda yapılanlardan çok daha karmaşık ve çok boyutlu oluyor. Mallar yerine artık fabrikaların sınırı aşması demek, tedarik zincirlerinin, beceri sahibi bireylerin kolaylıkla sınırları aşabilmesi demek. Aynı zamanda, fikri hakların da korunması demek. Her parçası aynı anda ve sürekli oynayan bir sistemin güvenliğini sağlamaktan bahsediyoruz artık. Dünün meseleleri, bu yeni hayatın dinamizmi karşısında son derece hantal kalıyor. Ticaretin altyapısı karmaşıklaşıyor. Üçüncüsü, Dünya Ticaret Örgütü 20’inci yüzyılın ticaret altyapısını işletmek üzere kurulmuş bir örgüt ve tam da bu nedenle bugün hantal ve yetersiz kalıyor. Bu ne demek? TTIP ve TPP beğenseniz de beğenmeseniz de 21’inci yüzyılın ihtiyaçlarına cevap veren kalıcı mekanizmalar demek. Böyle bakarsanız, olup biten son derece manalı ve de çağdaş duruyor. Peki, o zaman ben neden tereddütlüyüm ve bir sıkıntı hissediyorum?
Şimdi bu ortamda, Türklerin yurt dışında artan yabancı sermaye yatırımlarına nasıl bakmak gerekiyor? Artan ODI/FDI oranı iyi midir, kötü müdür? Bu gelişmeye şimdi sevinmek mi lazım, üzülmek mi? Hemen cevap verip bir tespit yapayım, müsaadenizle.
Türkiye söz konusu olduğunda bu eğilim iyi değildir. Ne yazık ki üzülmek gerekir. FDI girişleri azalırken, ODI tutarının artması yurt içindeki yatırım ortamının da sorunlu olduğuna işaret etmektedir. Pek sağlıklı bir gelişme gibi durmamaktadır. Mütereddit halimin ilk nedeni budur. İkincisi ise, yurt dışına çıkışı biraz acul ve hazırlıksız bir biçimde yapmakta olduğumuzu düşünüyor olmamdır. Bakın bu da iyi değildir. Üçüncüsü ise, ben 2015 yılında ODI/FDI oranının yükselmeye devam edeceğini düşünüyorum. Türk şirketlerinin 2015 yılı planları ortada bir kerelik bir hadise olmadığını, sistematik bir hal değişikliği olduğunu gösteriyor.
Ne oldu bize böyle son 2 yıldır? Bu hal Türkiye’de 2023 hedefi filan bırakır mı? Bırakmaz. Hayaller tahayyül edildiği ile kalır. Bir düşünün bakalım.
Bu köşe yazısı 16.02.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024