TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Sayın Başbakanımız dün yine bir dizi dönüşüm programı tedbiri açıkladı. Ben bu tedbir paketlerinin ve onların çerçevesini çizdiği dönüşüm programlarının yeterince tartışılmadığını ama memleketin geleceği açısından da son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Memlekette verimli bir tartışma ortamı olmaması büyük bir şanssızlık aslında. Bu tedbir paketlerinde hedeflenen nitel dönüşümü hakikaten gerçekleştirebilmek için öncelikle başlıktaki sorunun cevabını merak etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Ama işe bakın ki, kimse bunu merak etmiyor. Amacımız iş olsun diye değil, işe yarasın diye tedbir paketi açıklamaksa “ASELSAN neden böyle güdük kaldı?” sorusunu dürüstçe cevaplamamız gerekiyor.
Aslında aklımda bir dizi soru dolanıyor. İsterseniz oradan başlayayım. Doğrusu ya, aklımdaki soruların hepsi de aynı kapıya çıkıyor. “ASELSAN neden böyle güdük kaldı?” bunların ilki. “Pancar Motor neden battı?”, “TAI neden etrafında yerli ve güçlü bir savunma sanayii kümelenmesi oluşturamadı?”, “Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) yüzde 20 yerli alt yüklenici kuralını neden bir türlü işletemiyor?”
Bu soruları o şirketlerin yaptıklarını küçümsemek için sormuyorum. Önemli işler yaptıklarına şahidim. Ama neden bir adım daha öteye gidemediklerini merak ediyorum. Nedir o bir adım ötesi ve neden önemlidir? Gelin neler düşündüğümü bir anlatayım.
Önce bir durum tespiti yapıp Sayın Başbakanımızın art arda açıkladığı dönüşüm programlarını bir çerçeveye yerleştireyim. Türkiye bugüne kadar iç göçler vasıtasıyla büyüdü. Köydekileri kentlere taşıdık. Kentlerdeki sanayi ve hizmetler sektörüne ucuz işgücü sağladık. Kente gelenlerin üretkenliği yaklaşık 3 kat arttı. Verimlilik artışı Türkiye ekonomisini büyüttü. Şimdi artık bu büyüme stratejisinin sonuna geldik. Kentli nüfus, ben doğduğumda yüzde 30’lardaydı, şimdi yüzde 75’i aştı. Bundan sonra hızla artamaz. Ne olur? Türkiye bu yolla eskisi gibi tempolu büyüyemez. Ne yapmalı? Bundan sonra hepimiz ne iş yapıyorsak, o işi daha verimli bir biçimde yapmak zorundayız. Bundan böyle her sektörün verimliliğini ayrı ayrı artırmamız gerekiyor. Dönüşüm programlarının niteliksel değişim hedeflemesinin nedeni işte tam da bu. Sektörel verimlilik artsın, Türkiye böyle büyüsün istiyoruz.
Nasıl olacak da olacak? Dün emeği ucuzlatarak büyüdük. Bugün eğitim ve yargı maliyetlerini ucuzlatmamız gerekiyor. Başka? Yolsuzlukları pahalılaştırmamız gerekiyor. Kentsel dönüşüm rantını kentsel hizmet kalitesi artsın ve sanayiye doğru müşevvik verilsin diye kamuda toplamak gerekiyor. Türkiye’nin yeni teknolojiler transfer etmesi ve geliştirebilmesi için kamu politikaları tasarlamak gerekiyor. Dönüşüm programları da bence bunu hedefliyor. Yeter mi? Yetmez. Bize öncelikle güçlü bir yeni strateji gerekir. Malum nereye gitmek istediğini bilmeyene hiçbir rüzgâr yardım edemez. İkincisi, o stratejiyi uygulamaya aktarabilecek güçlü bir idari kapasite gerekir. İşte o yeni stratejiyi tasarlayabilmek ve uygulamaya aktarabilmek için öncelikle başlıktaki sorunun cevabını merak etmemiz lazım.
Şimdi söyleyin bakalım ASELSAN neden böyle güdük kaldı?
ASELSAN 1975 yılında kuruldu. O yıllar Kıbrıs ambargosu yıllarıydı. Rahmetli Erbakan Hoca iktidardaydı. Nasıl Pancar Motor’un başlangıcı olan Gümüş Motor’u o kurduysa, ASELSAN’ın kuruluşu sırasında da o vardı. ASELSAN pek çok iş yaptı. Ama kuruluşunun 40’ıncı yılında hala etrafında güçlü bir makine sanayii altyapısının gelişmesine imkân sağlamadı. ASELSAN ve TAI’ye girdi sağlayan güçlü bir yerli tedarik zinciri hala oluşmadı.
ASELSAN için bakarsanız, kuruluşunun 40’ıncı yılında hala yüzde 70’lere varan yabancı tedarikle çalışan bir şirkete sahibiz mesela. Neden? SSM kamu eliyle proje verirken, yüzde 20 yerli tedarik imkânı sağlayabilecek durumdayken neden yerlileştirme oranı artmıyor? Neden yerli tedarik denilen iş, OSTİM’de iki alüminyum blokun işlenmesini aşamıyor? Neden yerli tedarik işi mühendislik becerisi isteyen daha yüksek teknolojili işlere doğru genişleyemiyor? Memlekete SSM’nin düzenlediği kamu ihaleleri vasıtasıyla gelen yeni teknolojiler neden yeni yerli şirketlere doğru yayılamıyor? Kamu ihalesi vasıtasıyla gelen yeni yabancı teknoloji neden bu işe ortak olsun diye kamu eliyle kurulmuş şirketin sınırlarının dışına taşamıyor? Kamu ihaleleri vasıtasıyla memlekete getirdiğimiz yeni teknoloji neden ASELSAN’ın, TAI’nin sınırlarını aşıp ülkede kök salamıyor? Amerika’da böyle olmuyor. Bizde böyle oluyor. Neden? Dönüşüm programlarını manalı hale getireceksek, bu soruları kendimize dürüstçe sormamız ve aynı dürüstlükle cevaplamamız lazım.
Cevaplara yer kalmadı. Bir çerçeve çizeyim. Bunun üç nedeni olabilir. Birincisi, doğrudan kontrat ile alakalı olabilir. Amerika’da önce bu tür ihaleleri veren bürokratı olumsuz sonuçlardan koruyacak düzenlemeler var. İhaleyi veren bürokrat, daha sonra işin ne olduğunu bilmeyen, Ar-Ge sabrından habersiz bir Sayıştay denetçisine hesap verecekse ne olur? Kimse yerli tedarik artsın diye adım atmaz. Ne demeyi tercih eder? “Bu parçayı, şu yabancı şirketin sağladığı kalitede ve fiyatta üretecek bir şirket Türkiye’de bulunmamaktadır” demeyi tercih eder. Altına imza atar. Sorumluluk olmaz. Bu yerli tedarik söz konusu olduğunda “neme lazım” demenin yoludur. İkincisi, akıllı devlet olmaması ile alakalı olabilir. Hakikaten o işi yapabilecek şirket memlekette olmayabilir. Ama öncelikle o şirketin olmasını sağlayacak bir mekanizmayı zaten inşa etmiş olmak lazımdır. İleri teknolojinin memlekete nasıl geleceğine dair strateji olmadan olmaz. Devlet akıllı olmazsa, ileri teknoloji olmaz. Üçüncüsü, öğrenen toplum olmaması ile alakalı olabilir. En verimli şirketler ile en verimsiz şirketler arasındaki fark başka yerlerde 2 ama bizde 4 kattan fazlaysa, o toplum öğrenen toplum değildir. Öğrenen toplum yoksa kamu ihalesi vasıtasıyla teknoloji transferi zor olur. Ek mekanizmalar gerekir. Stratejinin bunu da içermesi lazımdır. Ben demiş olayım.
Şimdiye kadar olmamış olması, bundan sonra olmayacağı anlamına gelmez.
Bu köşe yazısı 29.01.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024