TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’nin yurt dışı pazarlardaki performansına hiç baktınız mı? 1980’den bugüne toplam ihracatımız 3 milyar dolardan 130 milyar dolara çıktı. Ancak yurt dışına sattığımız mallar ve de erişebildiğimiz pazarlar pek fazla değişmedi. Türkiye eski pazarlarına eskiden beri ürettiği malları satarak ihracat hacmini artıran bir ülke konumunda esas itibariyle. Ne yapamıyoruz? Yeni pazarlara, yeni mallar vasıtasıyla girmeyi beceremiyoruz. Kendimizi yenileyemiyoruz. Ben bu durumu, “kargadan başka kuş tanımıyoruz” diye adlandırıyorum. Bir insan nasıl kargadan başka kuş tanımaz? Yaşam alanının sınırları dışına hiç çıkmamışsa, kendi yaşamından başka yaşamlar olabileceğinden doğal olarak haberdar olamaz. Bizim halimiz işte budur. Bir ara bu ezikliğimize bahane uydurmak için, etrafta bir “Türkiye’nin değerli yalnızlığı” geyiği vardı. Kargadan başka kuş bilmemenin adının değerli yalnızlık olması pek abesti. Neyse ki o yolun çıkar yol olmadığı konusunda hızlı bir fikir birliği oluştu. O iş bence efektif olarak artık bitti. Nereden çıkarıyorum? Şuradan: 2015 yılında benim gördüğüm şirketlerimiz dışarıya doğru ciddi biçimde bakıyorlar. Geçen yılın sonundan beri, Türk şirketlerinin satın aldığı yabancı firmalar ve de yaptıkları yabancı yatırımlarla ilgili haberler izliyoruz. Nasıl Çin hükümeti Çin şirketlerinin yurt dışına yönelik yatırımlarına destek oluyorsa, bizimki de bir nevi öyle yapıyor. Çin hükümeti Çin şirketlerini teşviklerle dışarıya yöneltiyor, biz ise memleketin yatırım ortamını karartarak yapıyoruz. Yöntem farklı ama sonuç değişmiyor: her durumda şirketler dışarıya yöneliyor. Hayırlıdır bence.
Türk şirketlerinin dünyanın nerelerine doğru ihracat yaptıklarını anlatan yandaki grafiğe bir bakın önce isterseniz. Şirketlerimiz esas olarak Avrupa Birliği’ne ihracat yapıyorlar. Not edeyim: Türk şirketleri, Avrupa’ya imalat sanayi mallarını ihracat edebilecek kalitede üretim yapabiliyor. Bu güzel. Avrupa pazarında yüzde 1’lere oturan bir payımız var. Öyle de olsa, böyle de olsa bu pay yerinde duruyor. İkincisi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarı buradaki Pazar payımız bu son 10 yılda yüzde 2’lerden yüzde 5’lere doğru yükseldi. İyi oldu. Sonra üçüncü olarak bakıyoruz: Türk şirketlerinin Güney Doğu Asya ve de Amerika kıtalarında pek bir pazar payı bulunmuyor. Bu alanlarda pazar payımız binde bir binde iki civarında yuvarlanıyor. Neden? Türk şirketleri neden yalnızca yakın pazarlarda varlık gösterebiliyor? Türk şirketlerinin ihracat menzili uzadıkça, ihracat performansı neden ortadan kalkıyor? Bunun iki nedeni olabilir. Birincisi ve en önemlisi, Türk şirketleri, yabancıların oluşturduğu, küresel değer zincirlerinin tamamen dışındalar. İkincisi, Türk şirketleri, burunlarını Türkiye’nin dışına çıkartmıyorlar, kargadan başka kuş, bildikleri pazarlardan başka pazar tanımıyorlar. Kimse de onlara bu öteki pazarları tanıtmıyor. Bu iki durumun arasındaki farka dikkatinizi çekeyim ama: İlkinde yabancı şirketler ile birlikte dışarı açılıyorsunuz, ikincisinde ise kendi kaderinizi kendi elinize alıyor ve bir değer zinciri kurmaya yöneliyorsunuz. Ben şu anda bizim şirketlerimizin zor olanı yapmaya çalıştığını görüyorum. Hali hazırda bu tür değer zincirleri oluşturmuş şirketleri satın alarak dışarıya adım atmaya, yeni pazarlara açılmaya çalışıyorlar. Zor ama neden olmasın?
Bir şirketin başka bir ülkede doğrudan yabancı yatırım yapmasının üç nedeni olabilir: Birincisi, yeni pazarlara erişmek, ihracat malları için yeni bir talep yaratmak olabilir. Ben değer zinciri oluşturmayı bu çerçevede manalı buluyorum. İkincisi, kendi ülkenize yeni bir teknolojiyi getirmek ve şirketinizin bir üst teknolojiye sıçramasını temin etmek olabilir. Üçüncüsü, doğal kaynakları kendi ülkenize taşımak ve kontrol altında tutmak olabilir. Çin Devlet Konseyi, bu çerçevede Çin şirketlerinin operasyonlarının uluslararasılaşmasını destekliyor. Türkiye’de ise henüz böyle bir politika değişikliği yok. Biz, şirketlerimizin yurt dışı operasyonlarını özel olarak desteklemiyoruz. Bizim teşvik sistemimiz, teşvik sisteminden ziyade bir tazminat sistemine benziyor. Memleketteki olumsuz şartlar altında yatırım yapanlara tazminat ödemesi yapmak bizim teşvik sistemimizin özünü teşkil ediyor. Bu çerçevede, teşvik sistemimizin Osmanlı’dan kaldığını, devletimizin ise pek de akıllı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İkinci olarak ise, bizim teşvik sistemi taklidi yapan kadim tazminat sistemimiz burnunu memleket sınırlarının dışına pek uzatamıyor. Kargadan başka kuş bilmiyor. Bildiği tek şey, malını sınırın ötesine atana destek olmak. Şirketlerimizin 1980’lerin ihracat teşvik politikalarıyla 2015’te memleket sınırlarının dışına uzanabilmesi zor iş.
Şimdi ortada özel bir destek yokken, şirketlerimiz neden son günlerde yoğun bir biçimde yurt dışına yatırım yapıyor? Üstelik bunlar kocaman kocaman Türk şirketleri. İlk olarak, bu şirketleri o yola yönelten yurt içi nedenler olabilir. Mesela Çin şirketleri için artan işçilik maliyetleri bu nedenlerden bir tanesiydi. Türkiye’de de bu faktörün devrede olduğunu herhalde söyleyebiliriz. Bir başka neden yurt içindeki kural hakimiyeti ve hukukun üstünlüğü hadisesi olabilir. Siyasetçilerin sabah akşam yargının hiçbir unsurunun güvenilir olmadığını söylediği, kendi içinde çatışmalı bir ülkeye siz güvenle yatırım yapabilir misiniz? Ben yapamam doğrusu. Ne yerlisi ne yabancısı hiçbir yatırımcı böyle bir ortama güvenip de yatırım yapmaz elbette. İkinci olarak ise, o şirketleri oraya çeken bazı faktörler olabilir. Mesela Çin şirketleri pazar paylarını büyütmek, sahip olmadıkları teknolojilere erişmek için dışarıdaki yatırımlarını artırıyorlar. Bizim şirketlerimizin de herhalde böyle amaçları vardır. Ben daha bilmiyorum.
Türk şirketlerinin yurt dışı yatırımlarla 1980’lerde başlayan dışa açılma sürecini ikinci ve daha kalıcı bir aşamaya geçirmeye çalışmaları nedeni ne olursa olsun doğru yönde bir adımdır. Keşke hükümetimiz buna destek olacak bir politika çerçevesine de sahip olsaydı. Keşke şirketlerimiz yurt dışına sınır boylarındaki akıncı atalarımız gibi bakıyor olsalardı. Böyle olmaması çok mu kötüdür? Yok canım. Dışa açılma nedeni ne olursa olsun bu çağda iyidir. Hem zaten, “Hak şerleri hayreyler”.
Şekil 1. Türkiye’nin ihracatlarının dünyanın çeşitli bölgelerindeki pazar payları, (2000-2010, %)
Kaynak: BM COMTRADE, TEPAV hesaplamaları
Bu köşe yazısı 19.01.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024