TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçenlerde, Türkiye’de iş yapan kocaman yabancı firmalardan birinin yöneticisi bana “temel meseleniz nedir biliyor musun?” diye sordu ve ekledi: “Türkiye’de bu kadar yıldır çalışıyoruz ama henüz Türk şirketlerinden oluşan ve küresel rekabet gücüne sahip bir tedarik zinciri oluşturamadık. Türkiye’deki yerli ortağımızla birlikte üretim yapıyoruz ama o tek şirketi aşan bir yayılma etkisi gözlemlemek mümkün olamadı. Ortağımız hala dişe dokunur bir tedarik zinciri oluşturamadı. Yarın o batsa, bizim Türkiye ile bağımız kopar, ortada böyle bir ilişki olduğuna dair bir emare de kalmaz. Biz uzun yıllardır buradayız ve bence siz bir yerde yanlış yapıyorsunuz.” Uzun oldu ama bana sorarsanız dostum haklıydı.
Benzer bir tespit, geçen pazartesi bahsetmeye başladığım 2014 yılı OECD Türkiye Araştırması raporunda da var. İsterseniz bugün oradan başlayayım.
OECD 2014 Türkiye Araştırması’nın 89’uncu sayfasında yer alan 2.3 numaralı kutunun içinde “yabancı sermayeli şirketlerin Türkiye’deki varlığı sınırlıdır” deniliyor. Daha sonra Türkiye’nin yabancı sermaye stokunun yüzde 70’inin yurt içi hizmetler alanına yatırılmış olduğunun altı çiziliyor. Yabancı şirketlerin Türkiye’ye esas olarak yerel pazarın imkânlarından yararlanmak için geldikleri söyleniyor. Yani araştırma bir nevi, “Bu memleketten geçen küresel üretim zinciri yoktur. Bunun nedeni de Türkiye’nin imalat sanayiindeki zayıf rekabet gücüdür” diyor ve doğru söylüyor.
Gelin şimdi bu ikisini birbirine bağlayayım. Başka ülkelerle kıyaslandığında, Türkiye’ye az yabancı sermaye geliyor. Gelen yabancı sermaye ise tedarikçi bir Türk şirketleri ağı oluşturup bizimkilere çağ atlatamıyor. Ne oluyor?
İlk noktadan başlayayım. Türkiye’ye az yabancı sermaye geliyor. 2012 yılı itibariyle, gelen yabancı sermaye stoku 180 milyar dolar civarında. Bu bizim milli gelirimizin yüzde 20’sine tekabül ediyor. Brezilya’ya gelen yabancı sermayenin toplam stoku ise 2012 yılı itibariyle Brezilya milli gelirinin yüzde 30’una denk geliyor. Brezilya milli gelirinin, bizimkinin 2 katı olduğunu da atlamayın lütfen. Brezilya’ya 3, bize 2 gelmiş. Buna karşılık Dünya Bankası’nın 2014 yılı Doing Business Araştırması’nda Türkiye, 189 ülke arasında 55’inci sırada, Brezilya ise 120’inci. Yani bizim yatırım ortamımız Brezilya’nınkinden çok daha iyi ama yabancı yatırımcı oraya gidiyor. Neden?
Ben şirketlerimizin uluslararası rekabet gücü eksikliğinin doğrudan işletmelerimizin verimsizliği ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Meselenin bir de bakmaya değer bir jeopolitik boyutu var herhalde. Brezilya deyince insanın aklına yeşil ormanlar, RİO çizgi film serisi ve karnaval manzaraları geliyor. Türkiye deyince ise İran, İŞİD’in kafa kesicileri, Irak savaşı, Kaddafi’nin saçmalıkları ve en sonunda katli ile petrol geliyor. Bizim coğrafya böyle, onlarınki öyle. Neyse ben yine OECD raporuna döneyim.
89’uncu sayfada, yabancı sermayeli şirketlerle yerli sermayeli şirketler arasındaki verimlilik farkını gösteren bir grafik var. Nedir? Yerli işletmelerimizde çalışan başına katma değer 50 ise, yabancı sermayeli işletmelerde aynı tutar 100’dür. Türkiye’de aynı Türk işçilerini çalıştıran bir yabancı şirket, yerli şirketlere oranla ortalama 2 kat daha fazla verim elde etmektedir. İsterseniz çalışan başına isterseniz çalışılan saat başına katma değer diye bakın. Aynı Türk işçisi, Türk firmasında, yabancı firmada ürettiğinin yarısını üretmektedir.
Kaynak: OECD
Şimdi bana söyler misiniz? Neden Türkiye’den geçen küresel değer zinciri yoktur? İşte bu verimlilik farkından yoktur. Buradaki meselenin çözümü öyle Miki Maus iktisatçılarının iştiyakla söylemeyi pek sevdiği gibi faiz oranını sıfırlamakla filan olmaz.
Yabancı buraya gelince neden kendisine benzeyen Türk şirketleri ortaya çıkaramamaktadır? O şirketler neden o yabancının tedarik zincirine eklenip küreselleşememektedir? Üzerinde düşünmemiz gereken mesele tam da şu test sorusu gibidir:
Türk şirketleri, yabancıya bakıp neden bir türlü ne yapmaları gerektiğini öğrenememektedirler? Toplumumuzun öğrenme kapasitesini sınırlandıran hadise nereden kaynaklanmaktadır?
(a) Şirketlerimizin yönetim kalitesi, fırsatları takip etmesine etse bile anlamasına imkân vermemektedir. Türk şirketlerinin sorunu yönetimdir.
(b) Şirketlerimizin sermayeye erişimi son derece sınırlıdır. Gördüklerini yapmalarına imkân verecek sermaye birikimleri yoktur.
(c) Şirketlerimizin kullandığı beşeri sermaye stoku, onların fırsatları kaçırmasına neden olmaktadır. Milli Eğitim sistemi Türkiye’nin ayak bağıdır.
(d) Türkiye’nin geniş iç pazarı rekabet gücü artırma çabalarının önündeki temel engeldir. Rekabet kısıtı daha iyiyi aramayı engellemektedir.
(e) Hepsi
Bir düşünün bakalım. Sonra yine bakarız.
Bu köşe yazısı 20.11.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024